Nihal Kemaloğlu – Hatice’nin Sırası
Nihal Kemaloğlu’ndan intihar eden taşeron işçi Hatice Emil, taşeronluk ve o çok meşgul gündemimizden çoktan düşen Soma üzerine…
NİHAL KEMALOĞLU
33 yaşındaki Hatice Emil, “yarınsız” işlerin müphem takviminin “işte senin hayatın budur” diye dayattığı milyonlarca taşeron işçiden biriydi.
Hayatın çeperlerinde biriktirilen “yüzü, adı, emeği silinmiş”, etrafı çitlenmiş, o büyük kalabalığa dahildi…
Yani “işsiz kalma korkusu” her gün ezber ettirilirken, kendine bir dünya kurma gücü ve enerjisi piyasa vakumuyla tüketilen hayatlardan biri.
Geçen hafta Hatice’yi 70 yaşındaki annesi evde ağzından köpükler gelirken bulmuştu.
Ev kirasını ödeyemeyen Hatice iki kutu ilaç içmiş, varlık gururunu korumak için bütün donanımı elinden alınmış hissetmiş olsa gerek canına kıymaya kalkmıştı.
30 Mart seçimlerinden sonra Hatice her sabah işe “acaba bugün mü?” diye diye böğrünü delen bir sıkıntıyla gitmiş.
25 gün önce de o melun gün gelmişti.
Ünye Belediyesinde 9 yıldır taşeron işçi olarak çalışan Hatice, “işçi fazlalığı” olduğu gerekçesiyle, “liyakat, sadakat, emeği” konu edilmeden üstelik 2.5 aylık maaşı verilmeden işten çıkartılmıştı.
Hatice ekonomik alanda luzumsuz ilan edilen uzun listeye eklenmişti.
Ve tabi ki işsiz kalınca Hatice’nin bir B planı yoktu, evde aldığı asgari ücretle baktığı bir ana ve yetim iki yeğeni dışında.
Hatice, logoların, amblemlerin, karton sosyal projelerin yanına “lame insan imgesi” koyup, güya sahtekarca “insanı” yüceltirken, emekle sömürü ilişkisinin “barbarlık” boyutuna erdiği ülkesinde “sahiden fazlalık olan benim” demiş olabilirdi.
Evrensel insanlık değerlerini alt alta tanıtım materyallerine yazıp, taşeron işçilerine servis otobüsünde “yarın işe gelmeyin” bildirimi yapan “irfansız” üniversitelerimizi, kadrolu işçilerin bindiği servisten taşeron işçileri atan eğitim ve araştırma hastane “işletmeciliği” veya taşeron temizlikçiye “potansiyel suçlu” muamelesi çeken AVM bağımlısı tüketici sınıf sosyopatlığına denk geldi mi bilmiyoruz?
Ama Hatice günlerce Soma’da işlettiğimiz “toplu ölüm kampını” ve orada feodal kapitalizm hortlağı “taşeron sistemle devşirilmiş” yüzlerce işçinin verdiği canın “kıymetsizliğini” izlemişti.
Sonra daha on gün geçmeden bu “muazzam taşeron cehenneminin” kapısında 5000 kişinin kuyruğa biçare sıralandığını da…
Çünkü Yeni Türkiye’nin dünya neoliberalizmine eşsiz armağanı; İslami-muhafazakar referansla önce “yoksullaştırılmış” büyük nüfusları “taşeron” kimliği altında sindirme ve siyaseten nemalanma becerisiydi.
Ayrıca Soma’da hala için için yanan “derin fırınlara” her vardiyada “canlı insan” atan “devlet-sermaye” pişkinliğini yüreğimizde soğutuvermiştik.
Başbakan’ın Soma’daki haşin öfke ve tehditleri ve müşavirinin acılı insanlara tekmeli “şiddet pratiği” şunu söylüyordu; siz “taşeron işçilikle” imtihan ediliyorsunuz bu beton kubbeyi inşa eden muktedir efendilere nasıl isyan edersiniz?
Üstelik Soma’dan sonra “yasını bilmez”, “acıyı” uzaktan zoomlama müptelası zalim ülkemiz, cümbüşle, limit aşımı acıma histerisi menzilindeki salınımını bozmamıştı.
Hatice okullar tatile girince, yarım asgari ücrete 9 lahmacun satılan sahillere koşulduğunu, otellerin yüzde yüz doluluğa ulaştığını ve “haysiyeti gasp edilen hayatın” yine olağan aktığını fark etmiş, sonra Somadaki toprak baba mezarlarında taşların arasına sıkıştırılmış mektup ve karneleri röntgenleyen “yaşamak dediğimiz” medeniyet çukurunun kenarındaki bekleme sırasından çıkmış olabilirdi.
25/06/2014
Kaynak: http://birgun.net/yazi-goster/nihal-kemaloglu/25-6-2014/haticenin-sirasi-2989.html