Haşmet Babaoğlu – Şükür!
Haşmet Babaoğlu’nun bu yazısı, islamcı siyasetin yüz yıllık kendi dilini yaratma konusundaki sorunsal mücadelesine bir destek niteliğinde. Modern dönemin getirdiği yeni “deli gömlekleri”nin öğrettiği kavramların muğlaklığıyla vicdanımızın aldığı yaradan, iyisiz ve kötüsüz hayatımızdan bahsediyor. Ancak bu buhranların içinden, şükrün esasına ve hayatımızda nasıl bir tevazu inşa ettiğine değinerek, unutulmuş bir kavramı bize tekrar hatırlatıyor. Bize yeni bir “şükreden insan” profili çıkarıyor.
HAŞMET BABAOĞLU
Şükür!
İnkar etmenin bize hiçbir faydası yok…
Asıl kargaşa, asıl çatışma ve yarılma… Kırgınlıksa kırgınlık,
şaşkınlıksa şaşkınlık, kızgınlıksa kızgınlık…
Ne sokakta, meydanda; ne de dağda, ovada!
İçimizde…
Hepimizin zihninin derinlerinde…
Arzularımızla tatminlerimiz arasında gittikçe açılan uçurumun tam kıyısında…
Korkunç bir kavga bu!
İyi insan olmak istiyoruz, dünya adil olsun istiyoruz ve en önemlisi yeryüzüyle
barışık yaşamak istiyoruz.
Fakat bunu nasıl yapacağımız noktasında her şey karışıveriyor.
En özgür olduğunu sanan bile bir “hapishane”de kanat çırpıyor!
Peşine koştuğumuz modern fikir akımlarının Hollywood dekorunu andıran
derme çatma gösterişlerine aldanmakta zorlanıyoruz artık.
Fakat binlerce yıllık insanlık gelenekleriyle de aramız açılmış bir kere!
Kalbimizin ve geleneğin “iyi” ve” kötü” tarifleriyle içinde yuvarlandığımız ekonomi politiğin tarifleri birbirinden öylesine
uzak ki!
“Büyük kaos” dediğim bu işte!
İçinden çıkamıyor, ne kalbimizde ne de zihnimizde bir türlü “düzen” oluşturamıyoruz.
***
Neden bunları yazıyorum?
Geçen gece bir tweet okudum, Cüneyd-i Bağdadi’nin hikmetli sözüydü: “Şükür, Allah’ın verdiği nimete nefsini
layık görmemendir.” Ürperdim. Şükür duygusunun dindar çevrelerde bile yavaş yavaş seküler havaya uyup” “aman
da ne güzel yaşıyor ve bunu hak ediyoruz!” inancının minnet ifadesine dönüştüğü bir çağda bu sözle ürpermemek
elde mi!
Yapılacak şey bu sözün üzerine eğilmek, sakin kafayla uzun uzun düşünmekti.
Ama rahat duramadım, bu mesajı twitter ortamında çoğalttım.
Gelen bazı tepkilerden bir kez daha anladım ki…
Fena kopmuşuz!
“Derdin ne senin böyle bilimden uzak geri zekalı şeyler yazıyorsun” diyenleri saymıyorum, onlar ayrı vaka ve
önemli değil!
Fakat gecenin o saatinde bana “haklısın, mutluluğun tek anahtarı şükretmek” diye mesaj gönderen ahbaplarımı ne
yapmalı!
Nasıl anlatmalı ki, şükür, “mutluluk yolu” falan değil!
Bütün bir inanç tarihinin “şükür” anlayışıyla bizim kafayı mutluluğa takmış modern “şükür” algımızın hesapçılığı
arasındaki o lanet yarılmayı görmezden gelemeyiz.
Az önce gördüm; internette bir “kişisel gelişim” sitesinde uzman(!) kişi “şanslı olduğunu bilen ve buna şükreden
gelişir!” diyordu.
Bizim suyun dibine dalmayan ve hep yüzeyde kulaç atan zihnimize…
Anlatabilir miyiz acaba…
Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir!
11 Temmuz 2013/ Sabah
Acaba ne kadar para alıyordur ? mutlaka bunada şükrediyordur. Baş sayfası güllük gülistanlık, sanki bu topraklarda hiç bir şey olmuyormuş gibi çıkan gazetete yazmak nasıl bir şey, herhalde yazacak bir köşesi olduğu içinde şükrediyordur ?
Böyle bir şükür gerçekten şükürmü ?
o son ‘mü’ ayrı yazılcak(!)
keşke bunu ona gönderseydin celal kardeşim