Emekçilerin Çoban Ateşlerini Solun İç Rekabeti İle Soldurmamak Sorumluluğu
Son dönemlerde artan işçi isyanları bağlamında çeşitli sendika ve örgütlerin bu eylemlerle ve birbirleriyle olan yahut olamayan ilişkilerine dair Aslı Odman’ın twitter’da paylaştığı yazısını önemine binaen ilginize sunuyoruz.
Ekonomik kriz denilen şey ne? Kapitalist yapısal eşitsizlikler zemininde bugün, şimdi, değer, gelir, imkanlar dağılım durumunun bıçağı kemiğe dayaması.
Bıçak kemiğe dayanmış ve emekçiler dört yanda çoban ateşleri yakıyorlar.
“Emekçiler” nesnel, iş organizasyonu ile sistematik olarak farklı statülere bölünmüş, birbiri ile yarıştırılıyorlar. Çalışma hayatına girmeden önce de farklı ailelere, kültürel ifade bulan aidiyetlere sahip olarak bir beşiğe doğuyorlar, doğuyoruz.
Sonra bunları öznel olarak da derinleştirmeye, işlemeye devam ediyorlar.
Emekçiler. Bizler, emek dünyasından neresinden dahil oluyorsak.
Ezcümle son günlerin heyecanı ile tekrar tekrar etrafında döndüğüm, dilini, muhatabını, zamanını ayarlayamadığım için ifade edemediğim çentiği buraya atmak istedim.
Amacı örgütleme, birleştirme olan, emekçileri bir hareket halinde, eşitlik, adalet, özgürlük için sınıflaştırmaya soyunan TÜM GRUP, EKİP, KURUMLAR karşıdaki pratikleri ile açık olarak muktedirin gündemini hayata geçiren ‘sarı bir yapı’ olmadığı sürece, örgütlenme sırasında somut sahada ilişkiye geçtiği bir diğeri ile en azından centilmenlik anlaşması seviyesinde bir ilişki, ‘bir bilinçli strateji’, bir ‘modus vivendi’ iç süreçlerle, nezaketle, saygı ile, açıkça, bağlayıcı ve takip edici şekilde belirlemek mecburiyetinde. Bu bir ahlaki, normatif mecburiyet değil. En basit aklıselim, sağduyunun, ‘mutfağın sesi’ gibi geliyor bana.
İşçilerin (veya herhangi ezilme konumu içinde özneleşip, direnmeye başlayan bir başka eşitsizlik alanındakilerin) birleşmesini amaçlayıp, tam da işçi sınıfının bu nesnel bölünmüşlüğünü (-bölünmüşler ki zaten, örgütlenmeye adamışsın hayatını, varlık nedenin o!), “doğal olarak” yansıtan o yüzden ‘somut durumun somut tahlili’ yapılarak itilmesi, atılması, yok farz edilmesi mümkün olmayan çoklu örgütsel yapıların arasındaki epeyce ‘eril’ yansımaları olan geriliminin, örgütlenmenin en fazla -geri dönüşsüz, hayal kırıklığına yol açan- emek verilen yönü olmasını hala aklıma sığdıramıyorum. Bu gerilim anca hareketin daha çeperindeki sempatizanları taraftarlığa ve örgütlenme işinin kendisinden çok dedikodusuna, kişisel hikayelerine davet eden yanıyla sadece hareketlerin içinde değil, çeperde de iyi bir etki bırakmıyor.
Emekçi, kendi bireysel hayatının dışına o büyük adımı atmasının iyi olduğunu söyleyen herkese, haklı olarak hep sorar: ‘Bize birleşin diyorsunuz, siz niye yan yana bile duramıyorsunuz?’.
Kesinlikle bir iç kamusal alan olmadığının yeteri kadar emaresini gördüğümüz sosyal medyada, bazen de sahada mahalle kavgası gibi, yani tüm tarafların ‘hep karşısının hatalı, eksik, gittikçe de hain, hep kendi tarafının da haklı, yaptıklarının da yüce amaç yolunda her aracın meşru olduğu ön kabullü sol içi farklılıkların yaşanamama şeklinin bir vebali var.
Hikaye çokça Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi oyununun hikayesine benziyor, bilirsiniz. Çocuğun anası olduğu söyleyen iki kadın vardır.
Çocuğu ortaya koyup iki kolundan çekin, kimin elinde kalırsa onun çocuğu olur diye bir oyuna girişilir, oyun içinde.
Çocuğu kendi tarafına çekmek için kolunun kopmasını göze alan gerçek anası değildi.
Kısa ve orta vadede emekçi sınıfların birleşme imkanlarına, enerjisine zararı dokunan, özünde aşmaya çalıştığımız, bize kıyan, bizi boğan kapitalist ve eril olan rekabet yönelimini azaltacağına derinleştiren (-aynı araçları kullanarak kapitalizmden farklı onu aşacak bir şey kurabilir misin?-) hem de bunu ‘dayanışma dayanışma’ diyerek yapanlar, her ne kadar sahi, sahada, inançlı, emekçi kadrolar da olsa, bir sonraki nesle bıraktıkları hayal kırıklığı ve sinik tortular, onların tüm hayatlarını adadıkları süreçlerdeki kazanımlardan belki daha derin bile oluyor olabilir.
Sadece bir çentik. Sosyal medya bir kamusal alan değildir deyip, bunu buraya yazmak da çelişkili, farkındayım. Tartışma olarak iş, amaç, yol yürürken, ortak bir amaç ve iş için tartıştığın, güven ilişkileri ve gerçek tanışıklıklar zemininde olabilen bir simya. Bu çentiği sırf çentik olarak koymak istedim. Devamının burada gelmesini beklemeden. Konumum gereği bir çentik, bir de şişede mektup sanırım.