Ekonomik çözüm mü, siyasi çözüm mü? – Adnan Kondak
Ekonomik çözüm nedir?
Ekonomik çözüm asgari ücrete 200 lira 300 lira zam yapılması değildir. Mağdur insanlara devletin çeşitli organlarınca yardım edilmesi hiç değildir.
Ekonomik çözüm, baştan çalışanın iş güvencesinin sağlanmasıdır. Sosyal haklarının şirketlerin, kurumların, kişilerin inisiyatifine bırakılmadan hukuki teminat altına alınmasıdır. Ekonomik çözüm, çalışma şartlarının, işçi ve iş güvenliğinin uygulanır kanunlarla kurumsallaşmasıdır. Açlık sınırı ve yoksulluk sınırı denilen oranın, asgari ücret tespitinde göz önüne alınmasıdır. Misal açlık sınırını 1000 lira olarak tespit eden bir hükümet, asgari ücreti 701 lira olarak belirliyorsa, bu, insanları açlığa kanunla mahkum etmenin ötesinde şirketlere bilerek bir istismar yolu açmaktadır. 1200 lira maaş ödediği işçiye asgari ücretten prim ödemek gibi.
Anayasa, kanun, yönetmelik, sözleşme… Kanunlar anayasaya aykırı olamayacağı gibi yönetmelik ve sözleşmeler de kanunlara aykırı olamaz. Bu, herkesin kabullendiği bir hukuk ilkesiyken kanunların hilafına ihale sözleşmeleriyle insanların hukukunun şirketlere devredilmesi, itilaf durumlarında şirket sözleşmelerinin delil sayılması, ya hukuksuzluktur ya da hukukun kendini inkarıdır.
A şirketinde çalışan bir işçi kıdem tazminatını alıyor, iznini kullanıyor, B şirketinde çalışan işçi ise bu haklarını alamadığı gibi hukuken de mahkum ediliyor. 4857 Sayılı kanun kapsamında istihdam edilen işçiler arasındaki bu farklı uygulamanın izahı nedir?
Her iktidar döneminde bir madde eklenen, bir maddesi değiştirilen, sonuyla başı arasında bir uyum kalmamış iş kanunlarının adil bir şekilde düzenlenmemesi, bu çelişkinin istismar edilip işçiler aleyhine kullanılmasına kapı açmaktadır.
380 işçinin 2 aylık maaşını ödemeden işine son veren bir şirket karşısında mağdur konuma düşmüş işçiye, “sen şirket işçisisin, alacağın da benden değil şirkettendir” diyebilen bir devlet hukuk devleti olamaz. Şayet böyle kabul edersek, kişilerin hakları için ortaya koyduğu hiçbir eylemi de suç saymamak gerekir.
İşçilerin siyasi taleplerinin olması, bugünkü acil sıkıntıları bu siyasi taleplerin gerisine atmayı gerektirmediği gibi, hukuki ve ekonomik talepleri ön plana alması siyasi taleplerinin olmasına engel değildir.
Bu öncelik sıralamasında siyasi çözümde ısrar edilerek, hukuki ve ekonomik çözüm taleplerine şiddetle karşı çıkılmasını nasıl anlamak gerekir?
Biz bunu mağduriyetler üzerinden siyaset geliştirmek olarak görüyoruz. Birçok işçi eylemlerinde görüşmelerin akim kalmasına neden olan bu anlayış uzayan eylemler neticesinde zaman içerisinde konunun güncelliğini kaybedip işçilerin de takatı tükenip haklarından da vazgeçip dağılmasına, haklarının kaybolmasına neden olmuştur.
İçlerinde aynı işyerinde 10 yıl 15 yıl çalışmış işçilerinde olduğu 400’e yakın işçi bir işyerinden sosyal hakları ödenmediği gibi, iki aylık maaşları da verilmeden çıkarılmışsa buradaki öncelik ne olmalıdır?
Bu işçinin talebi haklı olarak kıdem tazminatı vb. hakları ve işverenden alacağı olan iki maaştır. Burada işçilere verilecek destek de, bu işçilerin öncelikle bu kazanımlarını almasına yönelik olmalıdır. Burada çözümü bir rejim meselesine bağlamak, bu insanların mağduriyetini görmemek olur. Şayet burada haklı bir siyasi mücadele olacaksa, bu siyasi mücadelenin aktörlerinin, öncelikle işçilerin aciliyet taşıyan sorunlarının çözümüne yardımcı olarak, bu insanları kalıcı çözüme ikna etmesi gerekir. Mağduriyeti ve hissiyatı kullanmak, adil bir davranış olmaz.
“Sen haklarını boş ver, gel önce rejimi değiştirelim” gibi bir önerme adil olmasa gerek.
Biz bu anlayışı mağduriyetler üzerinden muhalefet cephesi oluşturmak, siyaset geliştirmek olarak görüyoruz ve onaylamıyoruz. Bizim için öncelik insandır; işçilerin bugünkü sıkıntılarının ve sıkıntıların giderilmesidir.
Kaynak: http://iscigazetesi.com/