Cuma Hutbesi: İş ve Ticaret Ahlakı-Âhilik
Bugün çalışma hayatına dair biraz olsun gönlümüze su serpen bir hutbe dinledik. Fıtrat sulandırmalarına “ilahi adalete gölge düşürmeyin” diye çıkışan, çalışma hayatında “insan onuru, haysiyeti çiğnenemez, emek sömürülemez” diye uyaran bir hutbe. Yazanların eline sağlık. Patronların büyük çoğunluğunun bu öğütleri düşünüp tutacakları konusunda ne yazık ki pek umutlu değiliz. Bu öğütler ancak bizler gerçek bir kardeşlik hukukunu ve ahlakını kendi içimizde yeşertir ve bu ahlakla üstümüzdekileri dönüştürürsek hayat bulacaktır. Yoksa daha çok sömürülür, çok eziliriz, bunu da unutmayalım.
Aziz Kardeşlerim!
Okuduğum âyeti kerimede Yüce Mevlamız, Kerim Kitabında şöyle buyurmaktadır: “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.”[1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), şöyle buyurmaktadır: “Çalışana ücretini, teri kurumadan önce veriniz.”[2]
Kardeşlerim!
Bir Müslümanın ticaret ve iş ahlakının nasıl olması gerektiğini öğretir bizlere bu ilahi ve nebevi ilkeler. Buna göre; dinimizin iş ve ticaret ahlakı doğruluk, dürüstlüktür; helal-haram duyarlılığıdır; işçi-işveren hakkına riayettir; alın terine saygıdır, onu heba etmemektir. Dinimize göre, kazanç için her yol mübah sayılamaz. Kardeşin sırtına basarak kazanca kazanç katılamaz. İşin ucuzu ve kolayına kaçılamaz. Hele hele gelir elde etmek için insan onuru, haysiyeti çiğnenemez, emek sömürülemez, can güvenliği tehlikeye atılamaz. İnsan için vazgeçilmez olan hayat hakkı hiçbir bedele değiştirilemez.
Değerli Müminler!
Yüce dinimiz, iş güvenliği ve ahlakına böylesine önem vermişken günümüzde ihmalkârlıklar, vurdumduymazlıklar sebebiyle yaşanan iş kazalarına hemen her gün üzüntüyle şahit olmaktayız. Türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakârlığı her türlü takdirin üstündedir. Ancak onların en değerli kazancı elde etmek için akıttıkları alın terlerinin heba edilişi, ölüm riski altında güvensiz ortamlarda çalışmaya mahkûm edilişleri, hayat haklarının hiçe sayılışı, vicdanların kabul edebileceği bir durum değildir. Bu, apaçık bir haksızlıktır. Bu, insan hakkını, hukukunu, saygınlığını çiğnemektir. İnsan hakkını çiğnemek, onun saygınlığına halel getirmek aslında onu yaratan Allah’a saygısızlıktır. Kaldı ki, mümin bir kimse, kul hakkına riayetin Alemlerin Rabbine saygı olduğunu gayet iyi bilir.
İş hayatında yaşadığımız üzücü hadiseleri değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini hiçe saymak ne kadar yanlışsa insanın ihmal kaynaklı suç ve vurdumduymazlıklarına ilahi kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. Bu sebeple, ilahi adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir.
Kıymetli Kardeşlerim!
Günümüzde üretim ve tüketim konusunda bir takım çarpıklıkların olduğu da açıktır. Bir tarafta helal-haram düşünmeden konforun alabildiğine kuşattığı bir yaşam tarzı, diğer tarafta tek kaygısı evine ekmek parası götürmek olan insanlar. Bir tarafta, daha çok kazanma arzusunda olanlar; diğer tarafta hayatını devam ettirebilmek için rızkının peşinde koşanlar. Bir tarafta kolay yoldan zengin olmak isteyenler, diğer tarafta bir helal lokma uğruna alın teri dökenler…
Evet ne acıdır ki modern zamanlar, iş ve ticaret ahlakımızı da etkiledi. Dürüst, güvenilir, işinin ve işçinin hakkını verenlerin yanında sadece maddiyat ve kazanç odaklı düşünenlerin de sayısı arttı. Rahmet Elçisi’nin “Bizi aldatan bizden değildir”[3] uyarısı, ticaretin de bir imtihan, mesleğin gereğini yapmanın da bir ibadet olduğunu unutanlarca dünyevi çıkarlara kurban edilir hale geldi.
Kardeşlerim!
Kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürmesi, çoluk-çocuğunun nafakasını temin etmesi esastır. Bu maksatla helal ve meşrû yoldan kazanç temini için çalışmak, iş ve ticaret hayatının içinde bulunmak kutsal sayılmıştır. Ancak Allah rızasının, helal-haram çizgisinin gözetilmediği, haksızlık ve aldatma içeren her türlü ticaret de yerilmiştir. Nitekim Efendimiz (s.a.s) böylelerinin ibretlik durumunu şöyle bir soruyla ortaya koymuştur: “Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram bir kimsenin duasına Allah cevap verir mi?”[4]
İşte dinimizin iş ahlakından, milletimizin değerlerinden ilham alan ecdadımız, on üçüncü yüzyılda Ahilik Teşkilatını kurmuştur. Bu teşkilat, iş ve ticaret hayatı içerisinde yer alanları doğruluk, güvenilirlik, cömertlik, tevazu gibi prensipler şemsiyesi altında birleştirmiş ve her şeyden önce onları “kardeş” kılmıştır. Âhilik, ahlâkın ticari hayat için de vazgeçilmez olduğunu mensuplarına her daim telkin etmiştir. Ahîlik teşkilatı, insanların aldatılmasına engel olmuştur. Mesleğe yeni başlayan kimselerin, işlerini iyice öğrenip liyakatli hale gelmedikçe, iş hayatında yer almalarına bu yapı tarafından müsaade edilmemiştir. Bu bağlamda, Yüce Rabbimizin; “Emanetleri ehline verin”4 uyarısına her zaman sadık kalınmıştır.
Kardeşlerim!
Mümin, her şeyden önce güvenilir kişi demektir. Öyleyse mümin, kazanırken de başkasının hakkına tecavüz etmemelidir. O, helal kazanç uğruna dürüstçe yaptığı her işin ibadet olduğu bilinciyle hareket etmelidir. Mümin, çoluk çocuğuna yedireceği haram bir lokmanın, kendi midesini kavuran bir ateş topu olacağını unutmamalıdır. Rabbimizin şu ölçüleri, müminin kazanç felsefesi olmalıdır:
“Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Bunlar, büyük bir günde tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı?”[5],
“Ey İman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin”[6]
[1] Necm, 53/39-41.
[2] İbn Mace, Rühûn, 4.
[3] Tirmizi, Buyû’, 74.
[4] Müslim, Zekât, 19
[5] Mutaffifîn, 83/1-5.
[6] Nisâ, 4/29.
http://lutfibergen.blogspot.com.tr/2014/09/ahilik-meselemiz-bir-hutbenin-analizi.html