Cuma Hutbesi: “Helal Kazanç, Helal Lokma”
Geçtiğimiz Cuma (19 Temmuz) dinlediğimiz, adeta kulaklarımızın pasını silen, “Helal Kazanç, Helal Lokma” başlıklı kıymetli cuma hutbesini heybemize koyuyor, dikkatlerinize sunuyoruz. Yazanlardan Allah razı olsun diyoruz.
http://www.istanbulmuftulugu.
HELAL KAZANÇ, HELAL LOKMA
Kardeşlerim!
Rabbimizin lütfuyla eriştiğimiz mübarek Ramazan ayı, her yıl olduğu gibi yine hanelerimizi şereflendirdi. Manevi iklimiyle bizleri diriltmek, kazancımızı bereketlendirmek, sofralarımızı haram lokmadan temizlemek için geldi. Biz mü’minlere helal-haram arasındaki o ince çizgiyi yeniden hatırlatmak, bizleri arındırmak, helal şuuruna ulaştırmak için geldi. Zira öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir tarafta açlık ve sefalet içinde yaşam mücadelesi verenler, diğer tarafta sorumsuz ve ölçüsüz biçimde çılgınca tüketenler… Bir tarafta sokağa terk edilenler; diğer tarafta bitmek tükenmek bilmeyen istek ve arzuları için yaşayanlar… Bir tarafta gelecek endişesi taşıyanlar, çaresiz kalmışlar; diğer tarafta israf edenler, hızın ve hazzın peşinden sürüklenenler…
Evet, kardeşlerim, modern zamanlar, bütün dünyada bir israf ve tüketim toplumu üretti. Tüketim kültürü, her türlü gösteriş ve reklamla körüklendi. Tüketmek insanlığın nihai amacı haline geldi. İnsanlar sadece tüketmek için yaşar oldu. Lüks ve israf, insanların ihtiyaçlarına dönüştü… Öyle ki insanlar, tükettiği kadar mutlu olabileceğini düşünmeye başladı. Oysa daha çok tüketmek için daha çok harcamak; daha çok harcamak içinse daha fazla kazanmak gerekiyor. Böylece tüketim çarkının dişlileri arasında insanın imtihanı çetin bir hal alıyor…
Kardeşlerim!
İnsan, esasında bu süreçte maddi açıdan yükselirken manevi yönden tükeniyor. Servetine servet kattığını zannediyor, ancak çoğu zaman kazanırken kaybettiğinin farkına varamıyor. Oysa dilimizi yalandan, gönlümüzü küfürden temizleyen Allah Resûlü, kazancın da haramdan arınması gerektiğine işaret ediyor. Bizlere gerçek zenginliğin mal çokluğu değil, gönül tokluğu olduğunu bildiriyor.[1] Nasırlı ellerle, alın teriyle, göz nuruyla kazanılan emeğin insan için “en hayırlı lokma” olduğunu müjdeliyor.[2] Böylece, hırsla, bencillikle, aç gözlülükle doymayan kalpler, rızkın Allah’tan geldiğine inanarak huzur buluyor. Dünya hazineleriyle doymayan nefisler kanaat hazinesini keşfederek mutmain oluyor. İnsanoğlu, dünya mülküne olan zaafından ancak mülkün gerçek sahibiyle tanışınca kurtulabiliyor.
Kardeşlerim!
Hutbemin başında okuduğum ayette Rabbimiz “…Helal şeylerden yiyiniz ve salih ameller işleyiniz.”[3] buyuruyor. Dolayısıyla salih amel işlemenin ancak helalinden kazanmak ve yemekle mümkün olabileceği bildiriliyor. Bugün, yaşadığımız tüketim çarkında bunu gerçekleştirmenin yolu ise; “Helal Kazanç, Helal Lokma” bilincinin geliştirilmesidir. Tüketim dayatmasına teslim olmamaktır. İnsaflı, sorumlu, ölçülü ve mutedil bir hayat tarzını benimsemektir. Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını hakkıyla muhafaza edebilmektir. Helalinden üretmektir. Helalinden kazanmaktır. Helalinden harcamaktır. Helalinden yemektir.
Kardeşlerim!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de, hutbemin başında okuduğum hadislerinde, “Mümin bal arısı gibidir. Bal arısı, hep güzel şeyler yer, hep güzel şeyler üretir. Her yere konar, ama hiçbir şeyi ne döker, ne kırar, ne de ifsat eder”[4] buyuruyor.
Ramazanı idrak eden her mümin, hem üretirken hem de tüketirken Rabbimizin emir ve yasaklarını, O’nun belirlediği ölçüleri göz önünde bulundurur. Bereketli ramazan sofralarına kul hakkı karıştırmaz. Orucunu haram lokmayla açmaz. İftar sofralarını israf sofraları haline getirmez. Duaya kalkan ellerini haramla kirletmez. Elinden, dilinden emin olunan Müslümanın sermayesi hile ve aldatmak olamaz. Müslüman, ticaret yaparken hileli mal satmaz, ölçüde ve tartıda asla hile yapmaz. Kazancına ve lokmasına kimsenin âhını ve hakkını bulaştırmaz, boynunda hiçbir kulun vebalini taşımaz. Hiçbir yetimin hakkına girip vicdanını karalamaz. Çalıştırdığı işçinin alın terini sömürmez, onun haysiyetini zedelemez, istismar etmez. İnanan insan, boğazından haram lokma geçirmez, çocuklarını haram ile beslemez. Rüşveti açılmayan kapıları açan bir anahtar olarak görmez. Gayr-i meşru yollardan servet edinme peşine düşmez. Şerefinin, onurunun, haysiyetinin pahasına ucuz hesaplar peşinde koşmaz. Cebini faizden, kumardan, karaborsacılıktan elde ettiği kirli parayla doldurmaz. İçki ticaretiyle uğraşmaz. Hırsızlığın ağır yükünü üstlenmeye kalkmaz. Heybesini başkalarına ait haram malla doldurmaz. Zira yarın malını nereden kazanıp nereye harcadığının hesabını vermeden Rabbinin huzurundan ayrılamayacağını bilir.
Oruç tutan her mümin bilir ki, Hz. Âdem’in yaratılış öyküsünde ifade edildiği gibi haramları bedenine kattığında ayıpları ortaya dökülür. Böylece Allah katındaki saygınlığını kaybeder. Dua ettiğinde duası kabul edilmez.
İftar eden her mümin, geçimini temin ettiği kazancının; boğazından geçen lokmanın; çoluk çocuğuna ve ailesine sağladığı rızkın; ürettiği ve pazarladığı her malın helal olup olmadığının muhasebesini yapar.
Sahura kalkan her mümin, açgözlülük ve doyumsuzluk duygusunu; lüks hayat, servet ve zenginlik tutkusunu Ramazanın manevi ikliminde tedavi eder. Kanaatin, tükenmez bir hazine olduğu inancını gönlüne iyice nakşeder.
Değerli Müminler!
Her yıl bizleri değiştirmek, gönlümüzü, zihnimizi, malımızı, kazancımızı arındırmak için kapımızı çalan mübarek Ramazan ayının manevi ikliminden istifade edebilmeyi diliyor, Rabbimizden Ramazanın hayır ve hasenatından, feyiz ve bereketinden nasiplenebilmeyi niyaz ediyorum. Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dua ile bitirmek istiyorum:
“Allah’ım! Helal rızıklarından nasip ederek beni haramlarından koru! Lütfunla beni Sen’den başkasına muhtaç etme!”[5]
[1] Buhârî, Rikâk, 15; Müslim, Zekât, 120.
[2] Buhârî, Büyû’, 15.
[3] Mü’minun, 51.
[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 199.
[5] Tirmizi, Deavât, 110.