Burhan Sönmez- Eşari’nin Kesbi
BURHAN SÖNMEZ
1996 yılında İskoçya’da bir ilkokula giren saldırgan on yedi kişiyi öldürdükten sonra intihar etmişti. Başbakan Tony Blair’e olayı haber veren danışmanı, onun dindar biri olduğunu bildiğinden, “Çocukların kanını yerde gördükten sonra hala Tanrı’nın varlığına nasıl inanıyorsunuz?” diye sormuş, Tony Blair de şöyle cevap vermişti: “Katilin kötü olması, Tanrı’nın iyi olmadığı anlamına gelmez.” Bu mesele ilahiyat tarihinde iki ayrı kanalda, “kader” ve “kötülüğün kaynağı” çerçevesindeki tartışmalarla günümüze kadar gelmiş, Blair’in cevabı, “kaderini insan kendisi mi yapar, yoksa Tanrı mı?” çerçevesinde yer almıştır.
İslam tarihi özellikle Mutezile akımının erken bir zamanda ortaya çıkmasıyla “kader” tartışmasına yönelmiş ve aynı soruya çeşitli cevaplar vermiştir. İnsanın kaderini kendisinin belirlediğini bu yüzden fiillerinden sorumlu olduğunu ifade eden Mutezile, bu durumda Allah’ın kudretini sınırlamış olmak eleştirisine maruz kalmıştır. Buna karşı, eğer kaderimizi Allah yazmışsa, bizim günahlarımızın yazıcısı olarak O’nu görmemiz gerekir ki, asıl yanlışın bu olacağı ifade edilmiştir. Mutezile akımı, insan aklının önemine vurgu yaptığı ve eğer dini hükümler akla uygun görünmüyorsa akıl yolunun seçilmesini kabul ettiği için tepkiyle karşılanmış, dinden çıkmakla suçlanmıştır.
Katil bu kaderi kendisi yaratmışsa, Tanrı’nın kötü olmadığı sonucu çıkar elbet. Ama o durumda, Tanrı’nın kudreti sınırlanmış olacaktır. Bunu gören “Cebriye” akımı, bütün fiillerin Allah tarafından önceden belirlendiğini, insanın iradi özgürlüğünün belirleyici olmadığını ileri sürünce, mesele, başka bir tarafta tıkanmıştır.
Bu yüzden, Allah’ın kudretini yok etmeyen, ama insana da sorumluluk veren bir ara yol bulan İslam alimi Eşari’nin bin yıl önce geliştirdiği bu temeldeki anlayış bugünkü İslam düşüncesinde ana akımı belirlemektedir. “Kesb formülü” denen bu karmaşık önermeye açıklık getirmek için Eşari’nin devamcıları çok uğraşmışlarsa da tam başarılı oldukları söylenemez.
Hem Allah’ı hem de insanı sorumlu tutan bu düşüncenin karmaşıklığından dolayı, “Eşari’nin kesbinden daha muğlak” diye bir deyim çıkmıştır ortaya.
Tanrı’nın kudreti ve kötü insanların sorumluluğu konusunda şüphesi olmayan Hıristiyan Tony Blair, geçen yıl inancında küçük bir değişiklik yaparak, İngiliz Kilisesi’nden ayrılmış ve Katolikliğe geçmişti. Şimdi de bir “İnanç Vakfı” kurarak, dünya barışına bu temelde katkıda bulunacağını açıkladı. Vakfın amaçları arasında, “Dini, iyilik yolunda bir güç haline getirmek” de sayılıyordu. Bunu ilk duyanlar, “Irak’a haksız yere ve üstelik Birleşmiş Milletler’e rağmen saldırıp ülkenin kan gölüne dönüşmesine sebep olan birisi nasıl olur da, dini iyilik yolunda kullanacağını söyleyebilir?” diye sormakta haklıydılar. Ama danışmanından öğreniyoruz ki, Blair, Irak’a saldırmadan önce Tanrı’ya dua ederek doğru yolu göstermesini istemiş.
Bu girişime sempatiyle bakan ender insanlardan olan Ertuğrul Özkök, geçen hafta Hürriyet gazetesindeki köşesinde Blair’e övgüler diziyor ve onun bu adımının, radikal dincilerin elinde kötüleşen Tanrı’nın geri alınarak, temiz bir mertebeye yerleştirilmesi çabalarına katkıda bulunacağını söylüyordu.
Bir tek yazısında birçok hatayı bir arada yapma becerisi gösteren Özkök’ün neden İslamcı medya tarafından kolay bir hedef olduğu anlaşılıyor: İskoçya’daki katliamda ölenlerin sayısını on altı diye belirtmesi önemli değil, Blair’i Protestan sanması veya İslamcılar’ın bile sürekli referans verdikleri İngiltere’nin “en agresif seküler ülkelerden” olduğunu ileri sürmesi, bırakalım Tanrı meselesini, yeryüzü meselelerine ne kadar vakıf olduğunu göstermektedir.
Sevinçle ilan ettiğine göre, Yahudiliğin Siyonizmden kurtulması, Hıristiyanlığın Evanjelik tarikatıyla mücadele etmesi ve İslam’ın radikallerden temizlenmesi için Blair çok iyi bir şey yapıyormuş. Irak’ta bombalar patlatan İslamcıların Tanrısı kötüymüş, ama Blair’in Tanrısı iyiymiş, manasında şeyler yazıyor E. Özkök.
Yüz binden fazla kişinin işgal güçleri tarafından öldürüldüğü açıklanan Irak’ta bu işlerin siyasetini yapan Blair modern, Batılı ve beyaz olduğu için, onun Tanrısı da güzel ve “beyaz” görünüyor olmalı.
Bu inancı taşıyan Ertuğrul Özkök, “Tanrı’nın iyi olduğu ve onu kötü hale getiren insanların elinden kurtarılması gerektiği” gibi genel bir temenniyi formüle ederken, yüzünü yanlış bir kıbleye döndüğünün farkında değil. O kıblede Amerikan işgali, İngiliz askeri, Afrika yoksulluğu, doğayı kirleterek yok oluşa götüren büyük şirketler olduğu halde, iyi Tanrı’nın o tarafta olduğunu iddia etmek, “Eşari’nin kesbinden daha muğlak” görünüyor.
(11 Haziran 2008)
Kaynak: Birgün, 2008
İrtibat: burhansonmez@hotmail.com