Ayşe Böhürler – Önleyici Mekanizmaları Düşünürken
Özgecan Aslan cinayetinin ardından yaşanan toplumsal infilak, meselenin can yakıcılığı, memleketin hali hazırda içinde bulunduğu yüksek gerilim hattı ile birleşince, kadına şiddet meselesinin nasıl çözüleceği ile ilgili tartışmalar da bir uçtan öbür uca savrulan bir seyir izledi. Bu savruluşun ortasında, meselenin çözümüne dair kimi zaman umutsuzluğa kapıldığımız, kimi zaman ideolojik kamplaşmaların ya da duygusallığın ağına düştüğümüz, adaleti ararken yolumuzu kaybetmekten korktuğumuz bu ortamda, Ayşe Böhürler oldukça yapıcı ve hakkaniyetli bir yazı yazmış. Meseleye taraf olan her tutuma eşit mesafede durarak yapmaya çalıştığı eleştiri ve tespitlerini kıymetli buluyor ve çözüme katkısı olması dileğiyle paylaşıyoruz.
AYŞE BÖHÜRLER
Özgecan cinayeti toplumda büyük bir infial uyandırdı. Her evden her yaşta kişi bu üzüntüyü paylaştı. Dehşet resim her evde konuşulurken aynı anda kendimizle de yüzleştik. Her yüzleşme gibi bize derin bir acı verse de duygularımızla, ideolojilerimizle değil aklımızla konuşma zamanı geldi. Olaya tepki verenlerin kullandığı dil; küfürler, hakaretler ve sadece kendi ben duygusu üzerinden yorum katmalar bile aslında halimizi ortaya koyuyor. Yılık ortalama 200-250 kadın cinayetinin işlendiği, kadınların %40’ının hayatı boyunca fiziksel şiddet gördüğü bir toplumda normal tepkiler beklemek de mümkün değil. Şiddet, öğrenilen, etkisi ömür boyu geçmeyen bir domino taşı tesiri gösteriyor. Bu tepkilerden yola çıkarak tuhaf gelen ve bizi sorunun çözümünden uzaklaştıran noktaları yazmak istiyorum.
-Bu cinayetin sebebi olarak genellemeci, önyargılı, dinden başlayıp iktidardan çıkan yorumlar kendi içimizdeki duyguyu açığa vurmanın ötesinde bir değer taşımaz.
-Elbette iktidarın önleyici mekanizmaların oluşması noktasında yapabileceği daha çok şey var. Her şeyden önce en kötücül duruma göre kadınları koruyucu daha çok önlem almalı. Ve bu alınan önlemleri uygulatmalı. Ancak canilik bambaşka bir durum. Ne ideoloji ne iktidar ne de cinsiyetçi bakış bu duruma tek başına sebep olamaz.
-Böyle durumlarda toplum suça değil maktulün hikayesine odaklanıyor. Bu da arızalı bir değerlendirmeyi ortaya çıkartıyor. Maktul, masum ve güzel bir kız olmasaydı yüreklerimizde yara açmayacak mıydı? Ya da anne-baba olmasak! Ya da kız çocuklarımız olmasa! Üzülmeyecek miydik? Böyle olaylara tepki verirken bile kendi duygularımız üzerinden yol alıyoruz. Temeldeki meselemiz suçu önlemek olmalı, maktulün kimliği, ne giydiği nasıl göründüğü değil.
-Şiddet eğilimli, cinsel suç geçmişi olanlara ilişkin bir sicil tutmanın ve buna meyilli erkeklerin, şikayetlerle tespit edildiğinde takip altında tutulması nispeten işe yarayabilir. Mesela böyle birisinin çalışacağı alanlar bile sınırlandırılabilir. Batıda bunun örnekleri var.
-Diğer taraftan idam ve hadım önerilerinin engelleyici bir rol oynayacağına inanmıyorum. Önemli olan önleyici mekanizmaları kurmak ve işletmek. Bu seviyede cani duygulara sahip bir erkek “Beni hadım edecekler” düşüncesiyle bu işlerden vazgeçmez. Üstelik suç-ceza meselesi sadece hukukçuların alanı değildir. Birçok alanda ortak çalışma gerektiriyor. Hatta edebiyat ve sinema örnekleri bile bu alanda önemli ipuçları verebilir. İnsanı canileştiren durumlar son derece kompleks katmanları içerirken özellikle batı; edebiyat ve sinemada insanın canileştiği durumları irdelemiş, kitabını yazıp filmini çekmiş. Bakmakta fayda var.
-Ne sadece cinsiyetçi bakış analiziyle ne de tahrik unsurlarını yok edelim anlayışıyla bu cinayetleri engellemek mümkün değil. Ne seküler feminist ne de muhafazakâr bakış tek başına çözüm bulmakta yeterli değil. Bunların ikisi arasındaki çekişme tam tersi, durumu daha da karmaşıklaştırıyor.
Özgecan’a, ailesine ve her yıl öldürülen ortalama 200-250 kadının hatırasına bu konuyu ideolojik çekişme dairesinden çıkararak konuşmakta ısrarlı olmalıyız. Ailesine derin bir saygı ve hürmetle başsağlığı diliyorum.
KADIN SORUNUNDA MODERNİTE VE GELENEKSELLİK İKİLEMİNİ AŞMAK
Halkının Müslüman olduğu bir ülkede kadın sorunlarını konuşmak çok zor. Sömürge dönemi geçirmiş ya da modernleştirici siyasi projelerin odağı olup olmaması durumu değiştirmiyor. Konuşmanın zorluğunun birinci sebebini, bu tartışmada dine zarar verme, itikadi ve imani bir konuya girerek bu alandaki farklı yorumların arasında çapraz ateşte kalma endişesi oluşturuyor. Böyle bir tartışmadan dinin zarar görmesi endişesi ise dinin kendi özüyle çelişiyor. “Akl”edin ve “zulm”etmeyin diyen İslam, kadınlara yapılan eziyetlerin konuşulması ile zarar görmez. Ancak Müslüman toplumlardaki bu endişe kadın sorunlarını yok etmemiş, tam tersine kökleştirmiş. Elbette BM istatistiklerinden yola çıkmayacağım. Ancak İslam ülkelerinde yaptığım sayısız röportajlarda bu konunun önünde güçlü duvarlar olduğunu gördüm. Bu duvar öncelikle erkeklerin zihninde başlıyor, toplumun gelenek ve kültüründen güç alıyor, ”dini emir” niteliği altında sunuluyor. İslam dünyasında meselenin önüne dikilen ikinci duvar, modernizm tepkisiyle kadın hakları söyleminin reddedilmesi. Ekonomisi ve siyasetiyle batı bloğuna derinden bağlı birçok İslam ülkesi, söz konusu kadın olunca dinini hatırlıyor ve ‘batı etkisi’nden söz etmeye başlıyor.
Yazının devamı için tıklayınız.
valla ben beğenmedim yazıyı arkadaşlar. sonda, alt başlık altında güzel bir şeyler demiş, sanırım orası bam tellerimize dokundu, eyvallah. ama öncesindeki lafları, şiddete dair analizi ve hükümeti aklama çabası vasat bile değil bence basbayağı kötü.
“Elbette iktidarın önleyici mekanizmaların oluşması noktasında yapabileceği daha çok şey var. Her şeyden önce en kötücül duruma göre kadınları koruyucu daha çok önlem almalı. Ve bu alınan önlemleri uygulatmalı. Ancak canilik bambaşka bir durum. Ne ideoloji ne iktidar ne de cinsiyetçi bakış bu duruma tek başına sebep olamaz.”
“canilik” muhabbeti tam bir zırva. bunu hepimiz biliyoruz. bunun lafının edilmesi, hem de “iktidar kem küm” muhabbetinden sonra hükümete mazeret işleviyle tam da oraya sokulması bence rezil.
erkeklerin kadınlara sistematik şiddetini “cinsiyetçi bakış” – sanırım ‘bu mesele cinsiyetçilikle ilgilidir’ diyenler için bunu kullanıyor – ile değil de neyle açıklayacaz, neyle analiz edip çare bulacaz? kuantum fiziğiyle mi? erkeklerin kadınları öldürmesinden bahsediyoruz ve bu olayı cinsiyetçi bakışla değerlendirmeyecez öyle mi?
kadın katili erkeklerin ne kadarı “şiddet eğilimli, cinsel suç geçmişi” sahibi idir allah aşkına? bırakalım böyle numaraları devletimiz şu an “eşimden şiddet görüyorum” diye şikayet eden kadınları bile doğru düzgün korumuyor.
“ideoloji” kavramına alerji bence sağcılıktır. herkesin bir hayat görüşü var ve bu görüş var olan ideolojilerden birine az çok yakındır. “ideolojik olmamak gerekir” goygoyu iyi niyetle sarfediliyorsa da o zaman aydınlanmacılığa düşer. bazı aydınlanma filozoflarının fantezisini kurduğu gibi insan aklı nesnel filan olamaz. terry eagleton’un sözüydü sanırım, ideoloji ağız kokusu gibidir, hep başkalarınınkini farkeder kendimizinkini farketmeyiz.
bizim taraf o kadar dökülüyor ki, bu yazı bile bir miktar rahat nefes aldırıyor. durumumuz bu.
gözü dönmemiş, nesnellikle bağını kopartmamaya gayret eden ak partili insanların şunu anlaması lazım: memlekette olan her güzel şeyi ben yaptım, her kötü şeyi de iç ve dış düşmanlarımız yaptı diyen bir zihniyetle yönetildiğimiz sürece, evet, biz ak partili olmayanlar kötü şeylerde iktidarın sorumluluğunu arayacaz. her şeye bu kadar hakim olan, ama hala daha “yetmez, daha da hakim olmamız lazım” diyen bir iktidar karşısında ne yapalım?
her güzel şeyin sorumluluğunu kasım kasım üstlenip her fırsatta kafamıza kakan bir siyasal parti, rezilliklerin de sorumluluğunu bir zahmet üstlenecek.
“islami” analiz buysa bu memleket sekülerlere daha çok mahkum kalır. geçmiş olsun.
buna on basan bir analiz için:
http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/toplum-bu-insanlari-uretiyor
alp, erkekler niye öldürüyor, şiddet uyguluyor, tecavüz ediyor diye bu yazıya on basan, bir değil on yazı bulursun(ki bence gönderdiğin yazı on falan basmıyor) Hala daha niye öldürüyoru tartışmamıza gerek de yok esasen. Zaten senelerdir tartışıyoruz, bu yazının amacı da buna ışık tutmak değildi.
Hükümetin politikalarının, söylemlerinin şiddeti ve tecavüzü körüklediğini, meşrulaştırdığını söylemekten dilimizde tüy bitti. Hükümetin sorumluluğu ve kabahati, hepsine eyvallah.
Ama mesele bunu söylemekten ibaret olmasa gerek. Suçlu kim tespit edelim eyvallah, bu arada da mutlak çözüme ulaşana kadar alınması gereken tedbirler var ve bu tedbirler üzerine oldukça uç noktalara kadar gidebilen bir tartışma dönüyor. Yazıyı bu tartışmaları göz önünde tutarak değerlendirmek lazım.
Ben yazıyı okurken tam da meselenin dönüp dolaşıp körü körüne bir akp savunucluğu ile akp karşıtlığına bağlanmış olmasına karşı “böyle bir konuda bu kadar kamplaşmayalım” demeye getirdiğini düşünüyorum. Bu yazıyı okuyan akpli kadınlara da bir mesaj değil mi bu? Üstelik yazının son kısmı bütün islam dünyasını bu konuda eleştiriyor ve bence çok da yerinde bir eleştiri. “Ama akp demedi ama” diye bunu görmezden mi geleyim? Bu ne omurgasızlık ne de ideolojisizlik. Mesela KŞKMİ’nin Seküler Feminist Kadın Örgütleriyle birlikte yürümesi gibi. Yoksa öyle bir nötr ve mutlak akılcı alan iddiasında değiliz.
Mesele elbette cinsiyetçilikle ilgili ama çözümünde tek başına yeterli
değil diyor. Öyle olsa kşkmi niye var ki mesela? Hepimiz gidip feminist kadın örgütlerine üye olurduk. Biz insanlara, bakın bizim dinimiz böyle bir din değil, onu değil bunu emrediyor demiyor muyuz?
Şimdi biz bu sorun çözülsün istiyoruz değil mi? Bunun da öyle iki gün
iki gecede olmayacağını, bugün herkes iyi niyet göstererek mücadele
etmeye başlasa bile uzun zaman alacağını biliyoruz. Bu sırada bir takım tedbirler almaya çalışıyoruz. (ben bu tedbirlerin arasında kadının silahlanması, savunma amaçlı dövüş sanatları öğrenmesi gibi şeyleri ciddi birer seçenek olarak görüyorum. Altını çizeyim, çözüm değil tedbir.)
Kadın katili/sapığı erkeklerin hiç de azımsanmayacak bir kısmı “şiddet
eğilimli, cinsel suç geçmişi” olan insanlardır. Haberleri okurken dikkat edersen öldürme anına kadar bir çok kez şiddet uygulamış olurlar, benzer suçlardan göz altına alınmış olurlar. Daha dün, küçük bir kızı kaçırmaya çalışan yaşlı bir adamın, benzer bir taciz vakasıyla cezaevinden yeni çıktığı bir haberi okudum. Bu öneriyi niye bu kadar küçümsediğini anlayamadım. Evet devlet bir takım yaptırımlarda bulunsun istiyoruz, devlet bunları yaparmış gibi yapıyor, uygulamıyor da bunun kabahatlisi devlet. Devlet sığınma evleri açmıyor ya da doğru düzgün işletmiyor diye kabahat sığınma evlerinin mi oluyor? Şiddet, taciz sicili temiz olmayan insanlara daha başından yaptırım uygulanması önleyici bir mekanizma olabilir, uygulanırsa tabii.