Lütfi Bergen – Batı’dan Kapitalizmi Yıkacak Bir Devrim Çıkmaz

3 Responses

  1. alp dedi ki:

    sevgili lütfü abi, temel argümanını ve kaygını anlamlı bulmakla beraber, ne yazık ki fazlasıyla olan bitene gözleri kapalı ve dolayısıyla biraz dogmatik bir noktaya savruluyorsun.

    * teorik olarak dünyada tek bir çelişki vardır, diğerleri onun yanında çok da önemli değildir demek, son derece körleştirici ve hatta yeri geldiğinde zalimleştirici bir şey. daha çoklu ve karmaşık bir algımızın olması lazım ki adaletsizlikleri tespit edebilelim, şahitlik görevimizi yerine getirebilelim.

    * Doğu-batı ayrımın çok sorunlu. Japonya’yı ne yapacaz? Peki İsrail? Güney Kore, Taiwan ve Singapur’u nereye koyalım? Suudi Arabistan mesela senin kategorik algınla bir ülke olarak eziliyor mu gerçekten? Avusturulya ve Rusya’yı dahil etmemen de ilginç. Bari ulusdevletsel eşitsizliklere dikkat çekmek isteyenlerin artık daha çok tercih ettiği kuzey-güney ayrımını kullansan biraz daha özgürleştirici olabilir söylediğin ama bu haliyle çok müslüman dünyası merkezli, kibirli ve alternatif bir emperyalist hevesli tınısı oluyor.

    * Temel analiz birimi olarak bu kadar ulus devlet merkezli düşünmek ve ulus devletlerin içlerini homojenmiş gibi tahayyül etmek gerçekten çok garip geliyor bana. Evet dünyada emperyalizm diye bir şey var, İsrail hakikaten çok güçlü, “batı” diye tarif ettiğin kesimin kalantorları birbirini tutuyor ve dışardan gelen bir tehdit olduğunda birleşme eğiliminde, ama dönen tüm dolapları ve adaletsizlikleri buraya indirgeyemeyiz. Bugünün en “gelişmiş” ülkesi ABD’nin gelir dağılımının en eşitsiz olduğu ülkelerden biri. Amerikada yüzbinlerce insan açlık tehlikesi içersinde, devlet ve sivil toplum yardımlarıyla yaşıyor…

    * Gerçekliklerden kopuk derken de kastım şuydu: anlattığın paradigma üzgünüm ama 70li yıllarda yine solcular tarafından üretilmiş ve yaygınlaştırılmış olan “bağımlılık kuramı”. Senin ima ettiğin kadar özgün ve burada şekillendirilmiş bir düşünüş değil. Bu kuram Wallerstein, Arrighi gibi üreticileri tarafından bile epey revize edildi çünkü kapitalizmin bu kuramın ilk anlattığı halden farklı bir şey olduğu (ya da farklı bir hale dönüştüğü) anlaşıldı. Bugün bu kuramın sahipleri de amerikan hegemonyasının çöküş aşamasına girdiğini, yeni bir hegemonun yükseleceğini ve bu yeni hegemonun en kuvvetli adayının da çin olduğunu söylüyorlar. yani kapitalizm “ulus devletler” arasındaki hiyerarşiye çok da ihtiyacı olmadığını, buna dayanmadığını, asıl olarak bu hiyerarşiden beslenmediğini çoktan gösterdi. senin “doğu”nun içinden pek çok yeni hegemon adayı doğdu. BRIC diye tabir edilen ülkeler var, Çin’i bir yana bırakıyorum, “gariban” Hindistan’ın küresel şirketleri bugün Afrikayı parselleme yarışının en güçlü adaylarından. Türkiye’nin fazla aşağı kalır bir yanı yok, ortadoğunun inşaatı türk patronlardan soruluyor, tekstilciler mısırda onlarca fabrika açıyor, ülker çoktan küresel bir dev oldu vs… Yani velhasıl elbette bir “batı-hristiyan” güç odağı var, kendi hesabı var vs. ama kapitalizm çoktan farklı ulusdevletlerden/kültürlerden/coğrafyalardan gelen patronları kabul ettiğini, onları içerebildiğini gösterdi. Yeter ki kapitalizm oyununu kuralına göre oynasınlar, yeni pazarlar açsından, kapitalizm çarkının işlemesine katkı sunsunlar, kendi coğrafya ve toplumlarını sömürsünler, sömürtsünler…

    Kapitalizmin asıl motorunun ve derdinin ulusdevletler arası eşitsizlik değil, her şeyin fütursuzca (emek, doğa, para) metalaştırılması olduğunun en net ve bariz görüldüğü bir dönemdeyiz ama sen tam tersi bir şey savunuyorsun. Bu biraz garip kaçıyor.

    Bir kültürel hristiyan/müslüman, ya da ekonomi politik “gelişmiş” ülkeler/ “gelişmemiş” ülkeler gerilimi ve eşitsiz ilişkisi elbette ki var ve önemli. Bunu önemsememek, yok saymak senin ima ettiğin gibi hata ve hatta zalimlik olur. Haklısın. Ama kalkıp da asıl ve tek çelişki budur deyince hem anlamsız hem de gerçeklerden çok uzak kaçıyor abi. Maruzatım budur.

    sevgiler, saygılar

    şu yazı da kafa açıcı gelebilir:
    http://www.emekveadalet.org/arsivler/8052

  2. Cem Somel dedi ki:

    Lütfi Beye yazısı için teşekkür ederim. Önemli bir tez savunuyor. Tez önemli, çünkü bu fikir uğruna Müslüman dünyada insanlar canını veriyor, kan döküyor. Ama bence yazı isabetli bir mücadele stratejisi çizmiyor. Birkaç cümle üzerinden açıklamak istiyorum.
    “Dünya ekonomik yapısının temel durumu Doğu/Batı çatışmasıdır.” Bu tasnifte Japonya’yı, Güney Kore’yi, Güney Amerika ülkelerini bir yere koymak mümkün değildir. Doğu-Batı tasnifi, 16. Yüzyıldan bu yana Batı yarıküresinde müstemlekecilikten ve emperyalist politikalardan mağdur olan toplumları görmezden gelmektedir. Bu tasnif fakir ülkelerdeki işbirlikçi sınıfları ve zengin ülkelerde mazlum emekçileri değerlendirme dışında tutmaktadır. Mücadele stratejisi kurmak için dünyada somut şartlardan hareket etmek gerekmez mi?.

    “Batı toplumlarının alt sınıfları dahi batı dışı toplumların yoksullarına göre burjuvalaşmıştır.” Bunu, sistemde merkez ülke işçileriyle dayanışmanın imkânsızlığını anlatmak için 20. Yüzyılda çevre ülkelerinde devrimciler söylemekte idi, ve haklıydı. Ancak 1980li yıllardan bu yana merkez ülkelerinde firmaların sınaî üretimi çevre ülkelerine kaydırması neticesinde merkez ülkelerinde işçiler tedricen işçileşmektedir. Merkez ülke işçileri azar azar çevre ülkelerindeki işçilerle çıkar yakınlığını anlamağa başlamış gibidir. Bundan henüz stratejik sonuçlar çıkarılamaz; ama mücadele stratejisi oluştururken dünyada toplumsal değişmeleri doğru tespit etmek gerekmez mi?

    “Gerçek sınıf savaşımı Doğu proleteryası ile batı kapitalizmi arasındadır.” Batı kapitalizmi ne demektir? Kapitalizm cihanşumül tek bir sistem değil mi? Doğu kapitalizmi Batı kapitalizminden farklı mıdır? Doğu proletaryasının davası Doğu kapitalizmini savunmak mıdır?

    “Müslümanlar emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi kabul etmedikleri için Doğu toplumlarındaki çelişkiyi zalimler / mazlumlar ikiliğinde / dualitesinde / dikotomisinde aradılar. Zalim ve mazlum dikotomisini ise yerel iktidarlar karşısında etnik / dinî / sosyalist perspektiften okudular. Oysa temel çelişki Doğu / Batı çelişkisidir.” Cemaleddin Afganî’den Mithat Paşaya kadar nice Müslüman aydın emperyalist devletlerin zulmü ile müstebit hükümdarın zulmü arasında yalpaladı durdu. Çevre ülkelerinde mazlumlar bu ikisinden birini tercih ederek sistemin tuzağından kurtulamaz. Çünkü hepsi aynı sistemin unsurudur.
    Saygılarımla.

  3. bedri dedi ki:

    Bence burada gözden kaçan birinci şey; doğu batı ayrımının coğrafilikten çok zihniyet farklılığına işaret eden muhayyel bir tartışma alanı olduğudur. Coğrafi zeminde değerlendirmek bence sahici bir zeminde ele almamak olur. Bu ön kabulle zaten yazı devasa bir mantık hatası üzerine kurulmuş olacaktır ki ben şahsen Bergen’den bunu beklemem. Şu durumda temel eksikliği bu doğu-batı dikotomisinin görece olarak muhayyel bir düzlem bile olsa yaklaşım farklılıklarını barizleştirmekteki etkililiğidir diyebiliriz. Bunun iiçin kullanılan doğu proleteryası-batı kapitalizmi savaşı kavramsallaştırması kafi görülmemiş olabilir. Ancak kendi adıma kafamda canlandırabiliyorum.
    Bu çelişki ve gerilim hattı tarih boyunca varlığını devam ettirmiş bir şekilde. Şu gün evrildiği zeminde paranın ve emek piyasasının olabildiğince mobilize edildiği ve sermaye sahiplerinin istedikleri alana istedikleri zaman girebildiği bir sistem tasarımı üzerinden sadırı varlığını ve imkanını devam ettiriyor. Bence Bergen’in kastı bu muhayyel ama olabildiğine hırçın saldırganlığa karşı bir blok ve tavır alış geliştirmenin daha sahici olduğu şeklinde. Tabi şunu da daha bir açıklığa kavuşturmak lazım sanki; batının kendi içinde bir devrim çıkaramayacağının garantisi nedir?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir