Ali Bulaç – Aziz Dostum!
Bulaç’tan kapitalizmin insanları hele de patronları nasıl evirip çevirip insanlıktan çıkardığına dair çarpıcı bir yazı. İçeriden, yakından, somut ve epik bir örnek. Aziz Torun’un dönüşümünün tekinsiz hikayesi…
Kapitalizmin hayatları, doğayı, değerleri ve şahsiyetleri ezip geçmesinin, bunları tek ve Allahsız bir ilkeye tabi kılmasının hikayesi: Sermayenin büyümesi ilkesine.
Bu anlatılan sadece Aziz Torun’un değil hepimizin hikayesi. O bu zalimlik ve hoyratlıkta gemi azıya almış biri “sadece”. Kimimiz kendi çapımızda birer Aziz Torun’uz, kimimiz sıramızı bekliyoruz, kimimiz kendimizi beri sayıp kenarda duruyor, ezilenler için doğru dürüst bir mücadele vermiyoruz.
Bulaç’ın somut talebi, talebimizdir: Torun Center yıkılsın, yerine park yapılsın!
Bu talebe şunu da eklemeli: ve park içinde hayatını kaybeden on işçi için birer anıt…
Belki bunu yapabilir becerebilirsek eğer, girdiğimiz bu hayırsız yoldan dönmek için bir umudumuz olur.
http://www.zaman.com.tr/ali-
AZİZ DOSTUM!
Ali Bulaç
Aziz’i 1970’lerin başlarında Divanyolu’nda her hafta sonu katıldığım rahmetli Nurettin Topçu’nun sohbetlerinde tanımıştım.
Sonra tanışıklığımız sürdü, Beyazıt Platin’de buluştuğumuz diğer arkadaşlarla dostluğa dönüştü. O ekipte kimler yoktu ki, önceki kabinenin bakanlarından Hayati Yazıcı, rahmetli Ahmet Şişman, Süleyman Akdemir ve bir zekâ dehası “sürurlerin süruru” M.Ali Metinyurt vd. Platin ve Küllük çevresinde siyasi olaylar biçimsiz hüviyet kazanınca Laleli’deki Çayevi’nde toplanmaya başladık. O yarım bodrum küçücük Çayevi’nde toplananların günün birinde Türkiye’de girdiği her seçimi kazanan bir iktidarın temellerinden birine harç atacağını kim bilebilirdi!
Bu hafta Mecidiyeköy’de 10 kişinin hayatına mal olan kazanın olduğu Torunlar İnşaat’ın yönetim kurulu başkanı Aziz Torun’dan söz ediyorum. Aziz Torun, bilinci açık, İslamcı gelenekten gelme, kültürel ve entelektüel birikimi yüksek, insaf ve vicdan sahibi bir insan. Eğer fikri sahada yürümeyi seçseydi bugün Türkiye’nin sayılı entelektüelleri arasında yer alırdı. Ancak o ticaret yapma, ekonomik faaliyete katılma yolunu seçti.
Her sene ortak dostumuz Adnan Başdemir’le senenin bir gününde yemek yeriz. Hem eskileri anıyor, hem Türkiye ve dünya ahvalini konuşuyoruz. İki sene önce bana “Köklü, kalıcı bir fikri-kültürel hizmete destek olmayı düşünüyorum, bana ne önerirsin?” diye sormuştu. Ben de ona Abbasilerin Beytü’l Hikme’sini ve İtalyan rönesansını örnek gösterip her büyük fikri uyanıştan ve yeni bir medeniyetten önce bir tercüme faaliyetinin olduğunu söyledim: “İslam ilim, irfan ve felsefe mirasının belli başlı eserlerini akademik titizlikle Türkçeye kazandırmayı kendine hedef seçen bir vakıf kur veya bunu gerçekleştirecek bir ekibe destek ver. Tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf, felsefe, mezhepler, tarih, sosyal hayat ve bağımsız alanlarla ilgili ne kadar önemli eser varsa hepsini tercüme edelim. Aynı şeyi Batı düşüncesini var eden külliyat için de yapalım. Arkasından Kur’an merkezli bir literatürü tercüme edelim. Son olarak da İslam dünyasında ve Batı’da modernliğe eleştirel bakan seçkin entelektüellerin belli başlı eserlerini Türkçeye kazandıralım.” Pek aklına yatmadı.
Aziz’in bu kaza ile derin bir üzüntü duyduğunu biliyorum. Bunu belirtmemin sebebi, inşaatında 10 kişinin hayatını kaybettiği kazadaki sorumluluğu olmadığı yolunda bir algı oluşturmak değil, bu hayatı boyunca mağdurlar, sömürülenler ve mazlumlardan yana tavır koymuş birine, bana yakışmaz.
Aziz Torun, bir muhafazakârın bütün iyi niyetine rağmen nasıl sistem içinde müthiş bir dönüşüme uğrayabileceğinin tipik örneği. Her pazartesi derse gidip gelirken TEM yolu üzerinde inşa ettirdiği o müthiş Mall of İstanbul’u görünce şehrin güzel yüzüne gaddar birinin attığı yumruk aklıma gelir. A.Sami Stadyumu’nun yerine dikilen gökdelenlerin her biri, yüce Allah’ın gökkubbesini delmeyi hedeflemiş savaş füzeleri. Gökdelenler, yerde temerküz etmiş kudretin göklere meydan okumasıdır ve bu meydan okumayı dindar muktedirler yapıyor. Niyetlerden ve düşüncelerden bağımsız bir sistemle karşı karşıya bulunuyoruz. TOKİ müteahhitliğinin bütün ülkeyi ve ekonomisini domine ettiği vahşi bir piyasanın güdümündeyiz. Namaz kılanı/kılmayanı büyüme ve daha çok cesamet histerisine yakalanmış durumda. İş kazaları kesinlikle “bu işin fıtratında ve elbette sektörel vakıa”. Sorun zaten işin fıtratında ve sektörün doğasında çünkü. Soma’da göz göre göre ölüme gönderilen 301 madenci için “kimsesizler yine kimsesiz kaldı” demiş, soruşturmanın “usulüne uygun kapatılacağı”nı yazmıştım. Öyle oldu. Bu vahşi piyasada sizin İslamcılığınızın, dindarlığınızın, iyi niyetinizin zerre miktarı değeri yok.
Devamı için