Rıdvan Turan – Alternatif İftar ve Düşündürdükleri
21 Temmuz 2012 Cumartesi günü Taksim Gezi Parkı Ceylan Otel önünde düzenlenen Kardeşlik İftarımıza katılan Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Rıdvan Turan iftarla ilgili izlenimlerini yazdı. Kendisine teşekkür ediyor, sizlerle paylaşıyoruz.
RIDVAN TURAN
Cumartesi günü bir grup partili yoldaşla Emek ve Adalet Platformu’nca organize edilen iftara katıldık. Biz vardığımızda Taksim Gezi Parkı’nın Ceylan Oteli’ne yakın tarafında yer sofralarına oturmuş kadınlı erkekli yüzlerce insan iftar vaktini bekliyordu. Mütevazı bir biçimde hazırlanmış olan menü, ayran çorbası, pide, peynir, karpuz ve zeytinden oluşmaktaydı. İftar ile birlikte yemekler yendi, ortak kurulmuş sofralar ortaklaşa kaldırıldı ve bir sonraki hafta buluşulmak üzere katılımcılar dağıldı.
Siyasetin AKP eliyle her gün biraz daha “inanç eksenli” hale getirildiği, toplumun Müslüman olan ve olmayan diye kutuplaştırıldığı bir dönemden geçiyoruz. AKP, “ustalık dönemi” diye isimlendirdiği bu dönemde günlük siyaseti bu gerilim hattı üzerinden kuruyor. Dilini kasıtlı olarak radikalleştiriyor. Böylece kendine oy veren geniş kesimlerde bir tür “İslam sancaktarlığı” algısı yaratmak suretiyle desteğini arttırmaya ya da sürdürmeye devam edeceğini umuyor. Kanımca Çamlıca’ya cami projesinin de, kürtaj tartışmasının da içeriğinde bu öz gizli.
AKP günlük siyaseti inanç eksenli olarak yeniden yapılandırırken, inancı da neoliberal piyasa ilişkileri çerçevesinde yeniden yapılandırıyor. Böylece AKP tabanının siyasal algısı “bizler” ve “ötekiler” olarak şekillenirken, “bizler”i tarif eden İslami normlar her geçen gün daha fazla piyasacı bir yeniden şekillenişe uğruyor. Son on yılda bazı İslami kesimlerin devlet desteğiyle hızla zenginleşmesi, sınıfsal olarak üst basamaklara tırmanması, yaşam tarzlarında, tüketim alışkanlıklarındaki değişim bu tespitimi destekler nitelikte.
AKP toplumu muhafazakarlaştırır, bir kısım muhafazakarı da kapitalist patron haline dönüştürürken kendi durumunu güçlendirebileceğini ve saflarını konsolide edebileceğini varsayıyor. Ancak bu politik istikamet büyük bir hızla kendi zıddını doğuruyor. Kapitalizmin yasaları AKP’nin niyetlerine galebe çalıyor. Malum kapitalizmde toplumsal bir zenginleşme, refah vb. yoktur. Zenginliğin ve refahın birileri için artmasının diyeti, başka birilerinin yoksullaşması, sefilleşmesidir. Birilerinin beş yıldızlı hünkar sofralarında İslam’ı israfa meze yapması, birilerinin iftar için bir lokma ekmek dahi bulamamasıdır.
Bu durum Başbakan’ın sıklıkla yaptığı gibi “hepimiz kardeşiz, hepimiz müslümanız” gibi kaba bir ajitasyonla gözlerden kaçırılamaz.
Böyle bir durumda bazı sol çevreler bu sorunla ilgilenmeyebilir ya da sorunu İslami çevrelerin kendi iç sorunları olarak görebilirler. Allah yollarını açık etsin!..
Benim için ise sorun ne bizimle alakasızdır ne de İslami çevrelerin kendi iç sorunudur.
Bu sorun bizim sorunumuzdur. Zira bu sorun özünde sınıfsal bir sorundur.
AKP toplumu Müslümanlar ve gayrimüslimler diye kategorileştirmeye ve siyasetini bu fay üzerinden şekillendirmeye kalksa da durum farklıdır.
Toplum, Müslümanlar ve gayrimüslimler diye değil, hırsızlar ve hırsız olmayanlar, zalimler ve mazlumlar, emeği ile yaşayanlar ve çalışmadan yaşayanlar, komşusu açken tok yatmayı bir erdem olarak görenlerle aç yatanlar arasında bölünmüştür. İşte sınıfsal olan tam da budur. Benim itirazım da burayadır.
Beş yıldızlı otellerde iftar partileri yapanlar ile otelin önünde yoksul iftar sofralarına bir hafta evsizleri, bir hafta işçileri konuk edenler aynı rüyayı görmezler. Zira ilki Karun’un diğeri mazlumun tarafındadır.
Mal mülk edinmeyi hüner sayan, fakirin fukaranın hakkını gasp edenin inançlısı inançsızı olmaz. Hırsız hırsızdır.
Yani bu sorun temelde bir sınıflar sorunudur. Ve bu sebeple bizim de sorunumuzdur. Nerede bir ezilen varsa, horlanan varsa bizim yerimiz onun yanıdır. İnancından, renginden, cinsiyetinden, ulusundan bağımsız olarak bu böyledir. Aksinin devrimcilikle, sosyalistlikle alakası yoktur.
İşte bu sebepledir ki Emek ve Adalet Platformu’nun organize ettiği iftar önemlidir ve anlamlıdır. Yoksulun ve mazlumun yanında tutum alıştır. Dinin yıllarca egemenlerin çıkarları doğrultusunda komünizme karşı bir koçbaşı gibi kullanılmasına karşı çıkıştır. İnananların dilinden bir meydan okuyuş, bir protestodur beş yıldızlı yaşamlara. Kapitalizme ve neoliberal piyasa ekonomisine karşı çıkış, tüketim çılgınlığına, mal mülk edinme sevdasına hayır deyiştir.
Kolay gelsin ve yolları açık olsun…
Sorunun sınıfsal karakterinin vurgulanması çok güzel. Bu, “sorunun tek kaynağı Müslüman zenginler değildir, hatta daha fazla TÜSİAD’dır” anlamına geliyor aynı zamanda. Fakat bir şey daha var: Bu sınıfsal adaletsizlikten zarar görenlerin çoğu müslüman. Asıl mesele, bunu tespit ve ifade edip etmemek bence.
Anladığım kadarıyla Emek ve Adalet Platformu’nun alamet-i farikası, birtakım ulusalcılar gibi sürekli zalim Müslüman zenginlerden, “abdestli kapitalizm”den söz etmekten ziyade, zulme ve haksızlığa maruz kalanların (işçilerin, evsizlerin ilh.) kahir ekseriyetinin Müslüman olduğunu vurgulaması. Hakkı yenen işçilerin pek çoğu Müslüman, ama sesleri sol filtreden geçiyor bir şekilde ve halk nezdinde anlaşılmaz hale geliyor. Emek ve Adalet Platformu’nun Türkiye’de adaletin tesisine dönük faydası, haksızlığa maruz kalan Müslümanların itirazlarını kendi kelimeleriyle seslendirmelerine katkı sağlamak olacak gibi görünüyor bana.