Ahmet Güntan – Gezi Galiba Bitti Ama Gezinin Ruhu
Şair Ahmet Güntan, uzun zamandır ara verdiği blogunda Gezi Parkı vesilesiyle yeniden yazmaya başladı. İlk günden beri sarih bir tutumla olaylara bakıyor ve dayanışmaya dışardan bakıp yargılayanlara “görmediler, görselerdi yapmazlardı” diyor. Ahmet Güntan daha önce, YKY’den çıkan Toplu Şiirleri ve Esrariler başlıklı denemeleriyle gönüllerimizi fethetmişti. 2011’de çıkan Parçalı Ham.’da “şiir, bugünkü dünyanın berbatlığından kaçış için hayal edilen bir ütopyanın kırılgan ipuçlarını taşıyan bir uyarıcı değil” diyor ve somuta bakmaya, meseleyi bir edebiyat türü olmaktan çıkarıp bir karın ağrısı olarak taşımaya çağırıyordu. Fazla söze ne hacet diyip gezi ruhunun somutluğunu gösteren son yazısını paylaşıyoruz.
AHMET GÜNTAN
[Gezi (galiba) bitti.] Ama Gezi’nin ruhu aramızda dolaşıyor, ahirete gitmiyor, gitmesin zaten. “Gezi… Gezi…” denen bu etkileyici şey aslında parkta parkın içinde olupbitenlerdi, o park zorla dağıtıldı, orada yaşanan sürpriz deneyimin film tekrarı da olmayacak. Şimdi [Park’tan sonra] olanlar, [içinde Gezi ruhunu da barındıran ama] çok geniş bir alana yayılan apayrı şeyler, Park’ın içi bir şekilde Park’ın dışı ile el sıkışacak. Türkiye’de mevcut oyunun kartları yeniden karılıyor, görünen o, yeni destede ayrı düşecekler de olacak yeni birliktelikler de, yalnızca siyaset sahnesinden söz etmiyorum, kişisel alanda da bu böyle oluyor – daha da olacak. Ben kişisel olarak destede [tekrar] yan yana düşmek istediklerimin elini tutmaya devam ediyorum. Son bir kaç gecesinde bile olsa Gezi Parkı’nı, hem orada bulunanları [“biz”i] birbirine et ete yakınlaştıran ağır gözdağının yol açtığı gerilimi hem de bu gerilimin bize yaşattığı insanlık halinin güzelliğini aynı anda beraber yaşadım. Gerilimin azaldığı anlarda, örneğin son günlerin gündüz saatlerinde, sistemin parktaki bu güzelliği ilginç olay arayanlar için bir panayıra dönüştürme inadı hissediliyordu, sistemi küçümsemiyorum, ama sonra akşam oluyor, panayır bitiyor, esas gezi ruhu serbest kalıyordu, gözdağı da parkın dışında bekliyordu, çok güzel kürevî anlardı. Toplumsal olaylarda mucize var mıdır bilmiyorum, hadi mucize demeyelim, Ezra Pound’un “girdap” dediği – her şeyi bir sarmal halinde tek seferde kucaklayan şey diyelim, her zaman olmuyor, o yüzden oluşuna mucizevi de diyebiliriz. Eğer bir “ben ülküsü” varsa, işte Gezi Parkı herkes için bu ülkünün gerçekleştiği yerdi, herkes “Park dışı rolünün dışında-kendi rolünü yaşama ihtimalinin içinde”ydi, yuvasındaydı, hem bunun için zerre kadar para ödemiyordu, ne için yaratılmışsa onu yaşadığını hissediyordu, herkes o kadar seyredilmeden-incelenmeden-yargılanmadan-kendiliğinden-olması gerektiği gibi beğenildiğinden emindi ki kimse bu duyguyu – Gezi Parkı’nı terkedemezdi, zaten de terketmedi, park zorla boşaltıldı. Bu “zor” da ölüm gözdağıydı, bu haliyle tehlikeliydi çünkü Gezi parkı. İyi insanların kötü insanlara karşı dayanışması değildi bu, sanmayın sonradan kötü niyetlilerin kullandığı “saf” çocuklardan söz ediyorum, hayır, bu siyasi bir kolektifti, oraya siyaseten “görünmek” için gelinmişti, park dışındakiler de yavaş yavaş da olsa bunu anlayacaklar. [*] Bugün bazılarının “tutucu Kadıköy-İzmir hattı” dediği hat Kürtçe slogan atıyorsa, bunu o parktaki deneyimi hâlâ inatla taşıyanlara borçluyuz, Park’a borçluyuz, Park’ın içinde bu olmasaydı, Park’takiler bunu görmeseydi yaşamasaydı, Park’ın dışında da bunun olması mümkün değildi. O çakım o patlama yaşandı bir kere, fünyeye geri tıkamazsınız, fünye parçalandı çünkü. Bugüne kadar parkı eleştiren bir sürü insan orada yaşasalardı onlar da parkı beğeneceklerdi, hep böyle düşündüm. Gezi Parkı’nın yengisi kesin görünüyor, bundan sonra olanlar artık başka zeminlerden de besleniyor, iç mihraklar – dış mihraklar, bu konunun meraklıları için iyi bir laboratuvar, mihraklar yalnızca safları değil kendini akıllı sanan külyutmazları da kullanır, dikkatli olsunlar. Parkın mucize dediğimiz kısmı bitti, mucizenin etkileri de mucizevi olur mu, onu istiyoruz ama bilmiyoruz, “bu daha başlangıç” diye bağırılan o, Gezi ruhu sönümlenmiyor, başka hareketlerle reaksiyona giriyor ama sönümlenmiyor. Yine her zamanki gibi her şeyden emin olanlar var, ama neyse ki artık hiçbirimiz onları dinlemiyoruz. Yeni siyasi destede yeni isimler olsa, bunların içinden hiç olmazsa dört beş tanesi Park’ın içinden çıksa. #geziyiunutmaunutturanıdaunutma
[*] “Gezi ‘olayları’nın da her kesimde duygu ve düşünce düzeyinde kalıcı bir etkisi olacak. Eksik bölük pörçük bilgiler zaman içinde tam olacak. Yanıltıcı kısımlar ayıklanacak. Olayları doğrudan yaşayanların anlattıkları duyulacak. Oturup düşünenler yazdıkça düşünmeden yazanların oturup bir daha düşünmesi gerekecek. O nedenle psikolojik yorum ve çıkarım içeren gezi üzerine yazıları bilimsel ve nesnel bir ihtiyat ile yazmak ya da okumak çok şey fark ettirecek.” [Yankı Yazgan’ın Doksanlılar yazısının devamı için tıklayın.]
http://ahmetguntan.blogspot.com/2013/07/gezi-galiba-bitti-ama-gezinin-ruhu.html
Yazarın “Parkın mucize dediğimiz kısmı bitti” yorumu doğrudur. Ancak aynı zamanda yeni siyasetin aktörü olacaklara muazzam bir havuz bıraktığının göstergesidir.
Faşizan saldırıların neden gezi parkının sınırları dışında olabildiğinin sebepleri kamuoyuna iyice aktarmak şu saatteki temel misyon olabilir . Ulusalçı sembollerle BDP çadırıne tacizde bulunanları sadece o çadırdakilerin değil parktaki atmosferin de bastırdığını söyleyebiliriz. Ben ve eşim parkta ulusalcı eğitim iş tarafından ağırlandık ve Bdp lilerce ziyaret edildik.
Ahmet Güntan baştan beri bu meseleyi iyi okuyor. Şimdi de “evrensel demokrasi” yalanını yazmış, http://ahmetguntan.blogspot.com/