Adalet Üzerine Dersler – Dücane Cündioğlu
Dücane Cündioğlu, beğeniriz beğenmeyiz, kimseye müdanası olmayan bir insan. Aynı zamanda, kendi kendini yetiştirmek hususunda örnek bir entelektüel. “Muhafazakâr sanat” tartışmalarındaki iktidardan arî duruşu da son derece dikkat çekiciydi. Adalet üzerine yazdıkları bizi etkiledi, sizinle paylaşalım istedik. 2009 tarihli bu yazılarında, bizleri yine meselenin temeline inmeye davet ediyor:
http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com.tr/2013/06/adalet-uzerine-dersler.html
Adalet Üzerine Dersler
5 Nisan 2009
Bana Allah nedir diye sorsalar en azından adalettir derim, diye sözünü noktalamaktan çok hoşlanırdı rahmetli babam. Sanki her defasında adalet’ten, adalet duygusundan daha üstün, daha yüce bir kavram bulunamayacağını söylemek isterdi.
Hakikaten böyle miydi?
Böyle miydi, değil miydi bilmiyordum, doğrusunu söylemek gerekirse meselenin nezaketini anlamıyordum da. Çocuktum en nihayet. (İşbu nezaket, yıllar boyu bendenizin meçhulü olarak kalacaktı.) Adalet kelimesiyle ilk olarak bir sıfat eşliğinde karşılaştığımı hatırlıyorum, bir kitabın kapağında:
İslâm’da Sosyal Adalet.
İçinde bulunduğum çevre, adalet denilince, bu kelimeden en çok, sosyal/toplumsal adaleti anlıyordu. Bu da çok doğaldı, çünkü toplumsal değeri olmayan bir kavramdan, bir duygudan hemen hemen hiçbirimiz haberdar değildik. Önce vatan idi, gerisiyse teferruat.
Gerisi, yani tek tek herbirimiz, yani adına beden de denilen mülkün zavallı sultanları.
Soğuk Savaş döneminin anti-sovyet stratejileri hatırlanacak olursa, sosyal adalet tamlamasının hangi ihtiyaçları gidermek üzere imal edildiğini, hiç değilse bugün için kavramak pek zor olmaz. Sanırım.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra İslâm ve Sosyalizm kelimelerini yanyana anmak marifetti. Yeni bir şey söylemekti. İslâm ile Ekonomi’nin arasında irtibat kurmak demekti. İslâm’da Sosyal Adalet 1949’da yayımlanmıştı. Türkçe’ye ilk çevirisi de —yanılmıyorsam— yaklaşık 20 yıl sonra yapıldı. Devrin ruhuna uygundu. Rekabetin ruhuna.
Sözde üçüncü yol iddialarına. Milli Nizam Partisi’nden Milli Selâmet Partisi’ne, oradan Fazilet, Refah, Saadet Partileri tarafından temsil edilen siyasî çizgi, samimiyetle Soğuk Savaş döneminin sosyal adalet, sosyal refah, sosyal kalkınma ideolojilerinin sözcülüğünü yaptı. (Adil Düzen efsanesi hatırlanmalı.)
Belki sosyal ön-eki —Türkçe açısından— geleneksel adalet teriminin yanına yakışmıyordu ama hiç değilse, bu tamlama, savunucularına, iddialarının aktüalize edildiği hissini veriyordu.
Adalet, hemi de sosyal.
Bugün, AKP saflarında yeralan kadroların önemli bir kısmı da aynı sosyal adalet jargonuyla yetişmiş kimselerdir.
Son yarım yüzyılın İslâmcılarının en parlak mitlerinden birini temsil eder sosyal adalet tamlaması. Ne ki ekonomiyle sınırlıdır. Adil paylaşım ve adil düzen iktisaden paylaşmanın adıdır. [Siyasî hakların paylaşımı sözkonusu olduğunda da şûra (demokrasi) teriminden istifade edilmiştir.]
Siyasî hareketler açısından kavramların hakikati değil, kullanım değeri önemlidir, ki bu terimlerin kullanışlı olduğunda kimsenin kuşkusu yoktu. Samimiydiler. En az Türk sosyalistleri kadar…
Yazının devamı için tıklayınız.