Neoliberalizm ve Türkiye’de Dönüşüm

2 Responses

  1. elyesa koytak dedi ki:

    eline sağlık sercan, açık ve net bir giriş metni olmuş. genel hatlarını tasvir ettiğin bu sürecin somut, gündelik düzeyde insan hayatlarına nasıl nüfuz ettiğini de ifşa etmek gerekiyor belki. özellikle bugün memlekette, mevcut hükümet kararlarından yabancı sermaye yatırımlarına banka-medya ilişkilerinden belediye taşeronluğuna bir çok fenomen üzerinden neoliberal kurulumun bütünlüklü bir dökümüne ihtiyaç var. bekliyoruz.

  2. Eyvallah Elyesa kardeşim. Kesinlikle sana katılıyorum bu metin zaten çok şey söylemeye çalışan ama bunu kısıtlı bir alan içinde yapan ama gösterdiğin noktaya dair de meselenin irdelenmesini arzulayan bir metin. Söylediğin bütün başlıklar bir kere tek tek ele alınmayı hak eden konular. Bunların sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için de doğru bir tarihi süreç bilgisiyle sistemin iyi tanınması ve doğru araçlarla meselenin analizinin yapılması gerekiyor. Durup bu noktada Müslümanların bu meseleyi nasıl ve niçin ele almaları gerektiğini de iyi tanımlamalıyız. Bu noktada da sıkıntı sanki bu tarih, sistem ve araç bilgisini bir araya getirmekte yaşanıyor. Bu yüzden de biz yani Müslüman hassasiyetiyle konuya yaklaşmak isteyenler, bu meseleleri irdelemek istediğimizde zorunlu olarak Marksist gelenekten gelen düşünürlerden yararlanıyoruz. Bu noktada tek gayemiz de asıl gayemize ulaşma yolunda bu düşünürlerin fikirlerini bize araçsal olarak destek sağlasınlar diye kullanıyoruz. Sonuçta üretilen, ortaya koyan düşünce de bu girdiden farklı olduğu sürece, bence ciddi bir sıkıntı ortada yok. Ama tabi bu her zaman mümkün olmuyor. Çünkü bu noktada hem bu bilime(Marksist düşünüşü kastediyorum) karşı bir güvenilmezlik söz konusu, hem de bilimsel olanı bilimden ayırt edebilecek bir donanımdan uzağız. Söylediklerimi de desteklemesi açısından bir kaç alıntı yaparak bitirmek istiyorum.
    Tam bu noktada Cevdet Said’in “bireysel ve toplumsal değişimin yasaları” kitabında buna benzer bir dertten yakınıyor Said. Allah Resûlü’nün(sav.) gemi ve toplum alegorisini herkes bilir. İşte hepimiz toplum olarak gemideyizdir, eğer alt kattakilerin gemiyi delmelerine izin verirsek toplum olarak hepimiz batarız. Allah Resûlü’nün(sav.) zikrettiği bu örnek der Said, toplumun sulara gömülüp batmaması için bağlanmak zorunda olduğu yasayı dile getirmektedir. Gemi için söz edilen batışın sonuçlarını kavramak kolay da, toplum için nasıl bir batışın söz konusu edildiğini kavramak oldukça zor. Şüphesiz bu ilimdir. Ama hangi ilim ve ne kadarıyla ilim? eğer biz Müslümanlar imana hizmet için bilimden nasıl yararlanacağımızı bilebilseydik, bundan sağlayacağımız yararların, tutup “İslam ilim dinidir” gibi oyalayıcı sloganlarla yetinmekten çok daha fazla olduğunu anlardık. Fakat biz hala bilime güvenmiyoruz, hatta itham ediyoruz onu. Bilimle uğraşmayı becerebilseydik görürdük ki bilim daha yetkin bir yöntemle hedefe varmamızı sağlamakta ve varılan sonuçlar İslam’ın bayrağını yükseltmek için çocukça çırpınmalardan daha çok yarar sağlamaktadır. Ama önce bilimin ne olduğunu öğrenmemiz gerekir. Bunu bilelim ki, tutup da “bilime güvenilmez” demek yerine bilimi bilim olmayandan ayıralım. Burada enteresan bir şekilde Said Marx’takine benzer bir önerme yapıyor. Bu da ayrıca dikkate değer diye düşünüyorum. “Fakat bilimi bilim olmayandan ayırmaya giden yol oldukça sarptır. “bilime güven olmaz” demekse oldukça kestirme bir yoldur, bizi zora koşmaz. Gelgelelim bu avantajın sonuçları çok zorludur. Zorlu sonuçlar karşısında, zor olanın sonuçları daha sağlamdır oysa.” Hatırlanacaktır ki Marx’ta Kapital’in önsözüne buna benzer bir not düşüyor; “Bilime giden düz bir yol bulunmuyor ve yalnızca onun dik patikalarını tırmanmaktan çekinmeyenler, aydınlık doruklarına ulaşma şansına sahiptir.”
    Son olarak neoliberalizmle işimiz bitmedi, özellikle Müslümanlar olarak bu meseleyle tam anlamıyla yüzleşmediğimiz sürece yeni ve özgün bir fikriyat ortaya koymamız da çok mümkün görünmüyor. Bu yüzden neoliberalizm meselesine bir akılsallık, bir düşünüş olarak bakmamız gerekli. Yani önümüzde basit bir ekonomi dogması yok sadece, tam tersine hayatın her alanına nüfuz etmeye çalışan ve bizi her alanda dönüştüren bir hayat nizamı söz konusu. Olayı bu şekilde ele almadığımız ve yorumlamadığımız sürece de bir şeyler hep eksik kalacak. O yüzden ne bazılarının söylediği gibi neoliberalizm ölmüştür ne de bazılarının iddia ettiği gibi bizim özgürlüklerimizin güvencesi olan herkesin iyiliğine, hayrına hizmet eden bir yardım meleğidir. Konuyu aydınlatması açısından bir alıntıyla noktalayalım; “birçok kişi ne düşünürse düşünsün, neoliberalizm mali krizle birlikte yok olup gidecek geçici bir ideoloji olmadığı gibi; ticarete ve maliyeye başat yer veren bir iktisadi politika da değildir yalnızca. Söz konusu olan bundan daha fazla ve başka bir şeydir. yaşama, hissetme ve düşünme biçimimizdir. söz konusu olan tam da varoluşumuzun biçimidir. yani itildiğimiz davranma biçimi, başkalarıyla ve kendimizle ilişki kurma biçimimizdir.”
    “neoliberalizm gerçekten de batı toplumlarındaki ve daha ötesinde “modernite” yolu üzerinde onları takip eden bütün toplumlardaki belli bir yaşam normunu tanımlar. bu norm herkese genelleşmiş bir rekabet evreninde yaşamayı buyurur, halkların birbirleriyle iktisadi mücadeleye girmesini emreder, toplumsal ilişkileri piyasa modeline göre düzenle, birey dahi her şeyi dönüştürür. birey artık kendini bir şirket olarak tahayyül etmek durumundadır.”

    “dolayısıyla neoliberalizm günümüzün egemen akılsallığıdır. bu terim, burada, “kapitalizm” kelimesini telaffuz etmekten kaçınmayı sağlayan bir örtmece olarak kullanılmamıştır. neoliberalizm çağdaş kapitalizmin aklıdır, kendisini tarihsel oluşum olarak ve yaşamın genel normu olarak tamamen kabul etmiş ve arkaikleştirici referanslarından kurtulmuş bir kapitalizmin aklıdır. neoliberalizm, insanların evrensel rekabet ilkesi uyarınca yönetilmesinin yeni bir tarzını belirleyen söylemlerin, pratiklerin, düzeneklerin bütünü olarak tanımlanabilir.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir