Emek meselesini, “emek fetişizmi” diye küçümseyenlere rağmen emek sömürüsü üzerinde devam edegelen katliamların ardı arkası kesilmiyor. Sermayedarların huzurunun ve “rantabıl” yatırım olanaklarına kavuşmalarının, toplumsal refah ve huzur düzeyinin temel parametresi olarak görüldüğü bir ülke ve dünyada yaşıyoruz. Buna hayır demenin, “emekçilik” denilerek küçümsenir olmasından fevkalade rahatsızız ve böyle tablolar sürmeye devam ettiği müddetçe toplumsal anlamda ulaşılması gereken düzeye erişemeyeceğiz. Aşağıdaki haberi kanlı “yükseliş”imizin nişanesi olarak paylaşıyoruz.
http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=4803:2012-yilinda-en-az-867-isci-hayatini-kaybetti&catid=142:yangin-kulesi&Itemid=229
Yangın Kulesi
Sağlıklı ve Güvenli Çalışmak İstiyoruz!
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
25 Aralık 2012
Sayı: 26
Düşmeler, ezilmeler, göçükler, servis kazaları, elektrik çarpmaları, patlamalar, zehirlenmeler…
2012 yılında en az 867 işçi hayatını kaybetti
(23 Aralık itibarıyla) 2012 yılında yazılı, görsel ve dijital basından tespit edebildiğimiz kadarıyla; iş cinayetleri sonucu 61’i kadın, 797’si erkek ve cinsiyetini öğrenemediğimiz 9 işçi olmak üzere en az 867 işçi hayatını kaybetti. İşçilerin 15’ini 14 yaş ve altı çocuk işçiler, 19’unu 15-17 yaş arası genç işçiler, 162’sini 18-27 yaş arası işçiler, 384’ünü 28-50 yaş arası işçiler, 89’unu 51 yaş ve üstü işçiler ve 198’ini yaşını belirleyemediğimiz işçiler oluşturuyor…
İş kazası değil, cinayet…
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak tespit edebildiğimiz işçi ölümlerini kayıt altına alıyoruz. Kayıt almada kriterlerimiz şöyle:
1- Temel kriterimiz bütün iş kazalarının önlenebilir olduğudur. İşçi ölümlerinin önlenebilir olması yüzünden yaşananları “iş kazası” değil “iş cinayeti” olarak tanımlıyoruz…
2- Sadece sigortalı işçilerin işyeri, servis vb. ölümlerini kayıt altına almıyoruz. Meclis olarak sigortalı, sigortasız tüm işçilerin / çalışanların ölümlerini; işyeri içinde veya dışında; çalışırken, işe gelip giderken veya barınırken… yani “iş ile ilgili” tüm süreçlerde gerçekleşen ölümleri kayıt altına alıyoruz.
3- Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre ülkemizde her ay 120 ila 130 sigortalı işçi hayatını kaybediyor. Meclis olarak bizler, kısıtlı imkânlarımızla açıkladığımız aylık iş cinayetleri raporlarında daha az işçi ölümünü kayıt altına alabiliyoruz. Bu yüzden “en az” vurgusunu yapıyoruz. Ancak raporlarımızdaki “gerçekler” birçok sigortasız işçinin hayatını kaybetmesinin yanı sıra sigortalı işçilerin ölümünün de kayıt altına alınmadığını göstermektedir. Bu durumun ışığında ülkemizde SGK verilerinin çok üstünde bir işçi ölümünün yaşandığını söyleyebiliriz. Yine özellikle meslek hastalıkları verilerinin gerçek durumu yansıtmaktan çok uzak olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, daha sağlıklı veri toplamak ve bunları kamuoyuyla paylaşmaktan sorumludur. İşçi sağlığı ve güvenliğini sağlamak için sorunun gerçek boyutlarının görülebilmesi bir zorunluluktur…
İnşaat, tarım, enerji ve maden sektörleri yangın yeri!
Ölümlerin adresleri değişmiyor. İnşaat, tarım, maden ve enerji sektörlerindeneredeyse birbirinin kopyası iş cinayetleri yaşanıyor…
2012 yılında en az 278 inşaat işçisi can verdi… İnşaat sektörünü sermaye ve iktidarı AKP Türkiye ekonomisinin lokomotifi olarak adlandırıyor. Ancak inşaat sektörü yaz kış demeden aramızdan ayrılan işçilerin ölümleri üzerinden büyüyor. Yaşanan ölümlerin büyük bir çoğunluğunu da göçmen inşaat işçileri oluşturuyor. Peki, neden göçmen inşaat işçileri? Çünkü devletin yani Toplu Konut İdaresi (TOKİ)’nin en büyük patron olduğu sektörde hızlı ve yüksek oranlı kentleşme, iç ve dış ticaret hacmindeki büyüme, Türk inşaat firmalarının dışa açılması ile vasıfsız ve düşük vasıflı geçici işçi ihtiyacı patlaması yaşanmaktadır. Göçmen inşaat işçiliği de neredeyse tamamı taşeronlaştırılan ve geleneksel olarak güvencesiz çalışmanın en köklü ve sarsılmaz alanı olan inşaat sektörünün işçi deposu durumundadır. Bu durum göçmen inşaat işçilerinin can güvenliğini artan bir şekilde tehdit etmektedir…
2012 yılında en az 89 tarım ve ormancılık işçisi can verdi… Bu sektörde mevsimlik tarım işçiliği özel olarak bir önem arz etmekte ve ihtiyaç duyulan ucuz tarımsal emeği karşılamaktadır. Mevsimlik işçiliğin içinde de özellikle kuzeye, batıya ve güneye yola çıkan Kürt aile emeğinin payı büyük ölçülere ulaşmıştır. Urfa ve Adana’da pamuk; Akdeniz’de ve Ege’de yaş sebze, meyve, üzüm, zeytin ve tütün; Marmara’da sebze, meyve ve fındık; Karadeniz’de fındık, çay ve tütün; İç Anadolu’da sebze toplayıcılığı özellikle Mayıs ve Ekim ayları arasında göç yollarında olan mevsimlik tarım işçilerinin uğrak yerleridir. Ancak kapalı kasa kamyonetlerde veya traktörlerde yollara savrulan, tarım ilaçlarından veya yediği yemeklerden zehirlenen, barınma ve beslenme ihtiyacını tam olarak karşılayamadığı için kronik sağlık sorunları yaşayan ve eğitimden yoksun bırakılanlar da aynı işçilerdir…
2012 yılında en az 83 enerji işçisi can verdi… Türkiye’nin içinde bulunduğu bölge 1 trilyon dolarlık dünya enerji piyasasının 600 milyar dolarlık dilimini oluşturmaktadır. Enerji kaynakları açısından zengin olmayan Türkiye, enerji zengini bölgeler ile enerji alıcısı bölgeler arasında bir köprü haline getirilmeye çalışılmakta, bu amaçla enterkonnekte elektrik şebekeleri inşa edilmekte ve tasarlanmaktadır. Türkiye son 25 yılda enerji piyasasını adım adım özelleştirmeye açmıştır. Üretimde kamunun giderek azalan payının da özelleştirilmesi planlanmakta, bugünkü ana yönelimleri Hidroelektrik Santral (HES) ve termik santral inşası olan özel enerji şirketleri teşvik edilmektedir. Enerji işçileri de bu süreçte taşeron çalışmaya mahkûm kılınmış, eğitimli fakat güvencesiz bir emek sektöre hâkim olmuştur. Bu süreçte enerji işçileri elektrik direklerinde, HES’lerde artan bir şekilde can vermektedir…
2012 yılında en az 80 maden işçisi can verdi… 150 yılı aşkın bir süredir ülkemizde özellikle kömür madenciliği önemli bir yer tutmaktadır. Ancak 1980’lerden beri iş cinayetleri sektörde hızla artmaktadır. Bunun nedeni madencilik sektörünün piyasa koşullarına terkedilmesi, taşeronlaştırma, kaçak madencilik, üretim zorlamaları ve örgütsüzleştirmedir. 2013 yılından itibaren ise sektörün tamamen özelleştirilmesi planlanmaktadır. Sektörde işçi sağlığı ve iş güvenliği koşullarını açıklayan en önemli durum ise Afşin’de 9 maden işçisinin cenazelerinin 2 yıldır hala çıkarılmamış olmasıdır…
Yine sırasıyla metal, büro-eğitim-sinema, çimento-cam, belediye, petro-kimya-lastik, gıda, nakliye, tekstil, konaklama, denizyolu ve gemi-tersane sektörleri de iş cinayetlerinin yoğun yaşandığı alanlar oldu… Ayrıca ‘İş Yasası’ ile ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’ kapsamına alınmayan ev işçileri de ölmeye devam ediyor…
İş cinayetleri en çok İstanbul’da yaşandı!
2012 yılında kayıt altına aldığımız iş cinayetleri sonucu 102 ölüm İstanbul’da, 39 ölüm İzmir’de, 34 ölüm Ankara’da, 32 ölüm Adana’da, 29 ölüm Konya’da, 27 ölüm Bursa’da, 24 ölüm Gaziantep’te, 23’er ölüm Antalya ve Muğla’da, 20 ölüm Erzurum’da, 19 ölüm Eskişehir’de, 18’er ölüm Kayseri, Manisa ve Zonguldak’ta, 17’şer ölüm Samsun, Sivas ve Şanlıurfa’da, 16’şar ölüm Kahramanmaraş ve Kocaeli’nde, 15 ölüm Ağrı’da, 14’er ölüm Diyarbakır, Kırıkkale ve Sakarya’da, 13 ölüm Tekirdağ’da, 12’şer ölüm Balıkesir ve Mersin’de, 11 ölüm Trabzon’da ve 10 ölüm Malatya’da yaşandı…
Kaza, kader değil bu bir katliam!
2012 yılında katliam düzeyinde iş cinayetleri yaşanmıştır…
23 Ocak’ta Diyarbakır’dan İstanbul’a çalışmak için gelen 5 genç işçi Fatih ilçesinde kaldıkları evde çıkan yangında önce zehirlenerek sonra yanarak hayatlarını kaybetti. Bu durum işçilerin barınma sorununun, çalışma hayatının parçası olduğu, çalışırken ölenlerin, barınırken de korunamadığını gösterdi… 29 Ocak’ta son dönemde en çok bilinen meslek hastalığı olan kot kumlama işçilerinin maruz kaldığı silikozis hastalığından dolayı bir işçi daha hayatını kaybetti. Böylece tespit edilebildiği kadarıyla son on yılda silikozis sonucu hayatını kaybeden kot kumlama işçisi sayısı 50’ye yükseldi…
24 Şubat’ta Adana Kozan’da yapılan Gökdere Köprü Barajı inşaatında meydana gelen patlama sonucu sulara kapılan 10 işçi hayatını kaybetti. 5 işçi arkadaşımızın cenazesine hala ulaşılamadı. Barajın sahibi EnerjiSA, inşaatı yapan ise Cengiz-Özaltın şirketleriydi…
11 Mart’ta İstanbul Esenyurt’ta Marmara Park AVM inşaatının şantiyesinde çadırlarda kalmak zorunda bırakılan 11 işçi çıkan yangında aramızdan ayrıldı… Proje sahibi Ece Türkiye-DWS ortaklığı, ana yüklenici Kayı İnşaat ve onun taşeronu Kaldem şirketleriydi…
2 Nisan’da Eskişehir Mihallıçık’ta yeterli tahkimat alınmadığı için 4 maden işçisi göçük altında kaldı… 3 Nisan’da Erzurum’da 5 TEDAŞ işçisi arkadaşımız göz göre göre donarak ve boğularak yaşamını yitirdi… 6 Nisan’da İstanbul Tuzla’da bulunan Ada Tersanesi’nde çalışan 2 işçi arkadaşımız aramızdan ayrıldı… 10 Nisan’da Elazığ’da 6 yol işçisi meydana gelen hortum sonucu, 13 Nisan’da ise Kahramanmaraş’ta 4 tekstil işçisi patlamada hayatlarını kaybetti… 17 Nisan’da Gaziantep’te sağlıkta dönüşüm politikalarının sonucu genç bir doktor arkadaşımız Ersin Arslan bıçaklanarak aramızdan ayrıldı… Yine Nisan ayında ataması yapılmayan 3 eğitim emekçisi intihar etti. Böylece son yıllarda ataması yapılmadığı için intihar ederek aramızdan ayrılan öğretmen arkadaşlarımızın sayısı 36’ya ulaştı…
1 Mayıs İşçi Bayramı’nda ise aramızdan ayrılan 26 yaşında genç bir sinema emekçisi olan Selin Erdem, set emekçilerinin güvencesizliğinin somut bir göstergesiydi… 15 Mayıs’ta Giresun Dereli’de yapımı süren “Suta” isimli HES inşaatında kalıp dökme işlemi yapılırken kalıpların patlaması sonucu 4 işçi olay yerinde hayatını kaybetti. Ölen işçilerden Eren Erdem 16 yaşındaydı ve sigortasız çalışıyordu… 18 Mayıs’ta Diyarbakır Akbaş Köyü İlköğretim Okulu’nda eğitim veren 4 öğretmen arkadaşımız okul çıkışı eve dönüş yolunda geçirdikleri kaza sonucu hayatlarını kaybetti…
4 Haziran‘da Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde temizlik için gittiği villada girişteki çelik kapıya dokununca elektrik akımına kapılan 21 yaşındaki Nurgül Büyükkınıklı yaşamını yitirdi… 7 Haziran’da Manisa’da bir inşaatın dış cephesinde bulunan asansörün düşmesi sonucu 3 işçi aramızdan ayrıldı… 15 Haziran’da TBMM’de ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’ görüşülürken Meclis kapısında atık su gideri çalışması yürüten Nadir Kekilli adlı işçi göçük altında kalarak can verdi… Yine 15 Haziran‘da Bursa’nın Mudanya ilçesinde Filiz Demir, çalıştığı villanın havuzunda ölü bulundu… 22 Haziran’da Eskişehir Oto Tamirciler ve Tornacılar Sitesi’nde kaçak olarak kimyasal madde üretilen atölyede meydana gelen patlamada biri mühendis 4 genç arkadaşımız yanarak can verdiler… 26 Haziran’da İzmir’in Torbalı ilçesinde bir fabrikanın bacasına emisyon ölçümü yapmak amacıyla çıkan Çevre Mühendisi Onur Ercan Özakıncı, yüksek gerilim hattında elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirdi…
7 Temmuz‘da Adana’da bir temizlik firmasında çalışan Pakize Akcan, Toros Mahallesi’nde bir apartmanın 8. katındaki bir evde cam silerken aşağı düşerek hayatını kaybetti… 24 Temmuz’da Batman’ın Kozluk ilçesinde Garzan Barajı işçilerini taşıyan minibüsün devrilmesi sonucu meydana gelen trafik kazasında 4 işçi yaşamını yitirdi…
9 Ağustos’ta Muğla’da orman yangınını söndürme çalışmalarını yürüten helikopter düşerek yandı ve 5 işçi aramızdan ayrıldı… 20 Ağustos’ta İstanbul’da bayramın ikinci günü yaşanan trafik kazasında 3 set işçisi can verdi. İşçiler Eflatun Film’in yaptığı ve TRT’de gösterilecek olan Şubat dizisinin hazırlıklarında Bayram demeden 20-21 saat çalışıyorlardı…
21 Eylül’de Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Hastanesi’nde görevli Acil Asistanı 26 yaşındaki doktor arkadaşımız Mustafa Bilgiç aramızdan ayrıldı. Mustafa Bilgiç, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi olduğu bilinmeyen bir hastaya müdahale ederken hastaya kullandığı iğneyi yanlışlıkla kendisine batırdı. Komaya giren Mustafa hayatını kaybetti…
2 Ekim’de İstanbul Sarıyer’de Hale Eğitim Hizmetleri ve Pazarlama San. Tic. AŞ’nin tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü arazisinde yapılmakta olan sosyal tesis inşaatında 3 işçi hayatını kaybetti…
2 Kasım’da Uygarlığın Mimarı! Suryapı İnşaat’ta 4 işçi zehirlenerek aramızdan ayrıldı… Eylül, Ekim ve Kasım aylarında Manisa Uyar Madencilik’te aynı nedenlerle 3 işçi can verdi… 22 Kasım’da Cengiz İnşaat’a ait Samsun Eti Bakır’da kazan kapağının altında kalan 7 işçi aramızdan ayrıldı…
5 Aralık’ta İstanbul Şile’de batan geminin 9 mürettebatı, kurtarma botundaki iki kaptan ve kurtarma faaliyetine katılan 1 balıkçı olmak üzere 12 denizci boğularak hayatını kaybetti…
Merhamet değil, adalet istiyoruz!
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi ve tüm bileşenleri olarak bir yılı aşkın bir süredir iş cinayetlerine karşı mücadeleyi her alanda yükseltme gayreti içindeyiz. Bu noktada dünyanın birçok ülkesinde kabul edilen “28 Nisan İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” için Petrol-İş Sendikası’nın Genel Merkezi’nde işçi aileleri ile birlikte bir etkinlik gerçekleştirdik. İş cinayetlerinde yakınlarını yitiren Davutpaşa, Ostim/İvedik, Tuzla, Van Bayram Otel, BEDAŞ, Tekstil, Ev İşçileri, İSKİ, Zonguldak Madencileri Aileleri ve meslek hastalığına karşı mücadele eden Ostim Galvaniz İşçileri’nin seslerini duyurduğu anma etkinliğinden çıkan sonuç bildirisi şöyle:
1- 28 Nisan günü ülkemizde de “İş Cinayetlerinde Ölen ve Yaralananları Anma/Yas Günü” olarak resmen kabul edilmelidir. Yas ve Adalet Günü talebimizi her mecrada öne süreceğiz.
2- İşçi aileleri olarak acılarımız ortaktır. Her iş cinayetinde acımızı yeniden yaşıyoruz, bu yüzden çözümü de ortaklaştırmalıyız. 28 Nisan’ın anlamına uygun olarak “Ölenler için yas tut, kalanlar için mücadele et” vurgusuyla talep edilen adalet, ortak mücadeleye hepimizi çağırmaktadır.
3- İş cinayetlerinde yitirdiğimiz işçilerin ailelerine başsağlığı bile dilemeyen patronların tehditkâr, suçlayıcı ve duyarsız tavırlarının yanı sıra ceza almadan tazminat ödeyerek hukuki süreçten çıkmaları insan canını muhasebeleştiren bu sistemi perçinleştirmekte ve yeni iş cinayetlerine meydan vermektedir. Cezasız kalan her iş cinayeti yeni iş cinayetlerine ortam hazırlamak demektir.
4- Hukuk yolunu hem devlet hem de sermaye tıkamaktadır. Taraflı bilirkişi raporları, kan parası verme gibi yollarla adaletin tecelli etmesinin önüne geçilmektedir. Sorumlularınsa hukuk mücadelesinin sonucunda ceza alması ancak kamuoyu baskısı ve sokak mücadelesinin yükseltilmesi ile sağlanabilir.
Mayıs ayından itibaren önceleri her Pazar günü sonra ise her ayın ilk Pazar günü olmak üzere ‘İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenlerin Adalet Arayan Yakınları ve Yaralananlar’ adıyla işçi aileleri ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’ tutmaya başladılar.Nöbetlerde bir iş cinayeti konu alınıyor ve o ay içindeki hukuki süreç kamuoyu ile paylaşılıyor. Bu süreçle birlikte iş cinayetlerine karşı mücadelede ailelerin kararlılığı önemli bir ivme kazandı…
İşçi sağlığı ve güvenliği mücadelesi emek hareketinin asli örgütlenme sorunudur!
İş cinayetlerinin her geçen gün artması ‘güvencesizlik’ ve ‘örgütsüzlük’ gerçeğini çıplak bir biçimde gözler önüne sermektedir. Sözleşmeli, taşeron çalıştırma koşullarının egemen olması ve giderek gerek sendikal anlamda gerekse tüm düzeylerde işçi örgütlülüklerine uygulanan baskı, yoğunlaşmış ve uzatılmış çalışmanın işçi ölümlerini artırdığı, artıracağı aşikârdır.
Yine Haziran ayında yasalaşan “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” da işçi ölümlerini önlemeyi amaçlayan bir yaklaşıma sahip değildir. Yasa, iş nedeniyle zarar görebilecek işçiyi değil işi korumayı odağına alan bir yaklaşım ile hazırlanmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı, Ulusal Sanayi Stratejisi Belgesi, Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi ve güvenceyi esnekleştiren benzeri düzenlemelerle uyum içindedir. Yasa ile birlikte; işçi sağlığı ve iş güvenliğinin metalaşması ve ‘dışarıdan alınabilir bir hizmet’ haline gelmesi süreci olumsuz yönde derinleşecektir. Bu amaçla özel şirketler hızla faaliyete başlamıştır. Yasa ile birlikte; kişisel hatalar ön plana çıkarılarak işveren sorumluluktan sıyrılacaktır. Son olarak Aşkale ve Karadon davalarında hayatlarını kaybeden işçiler bilirkişi raporlarında tamamen kusurlu gösterilmişlerdir… Yasanın çıkmasını takip eden aylarda iş cinayetlerinin artarak devam etmesi ve işçilerin aleyhine alınan hukuksal kararlar, devlet tarafından yasanın çıkması ile birlikte işçi ölümlerinin önleneceğine yönelik oluşturulan beklentinin de ne kadar boş olduğunu gösterdi…
Bizler de diyoruz ki, işçi sağlığı ve güvenliği patronlar tarafından bir maliyet unsuru olarak görülemez. Yine kim tarafından olursa olsun bir kazanç kapısına dönüştürülemez. Kaza, kader veya ülke menfaatleri gibi özünde patronların karlarını artıran gerekçeler gösterilerek üstü örtülemez… Bu yüzden devletten ve sermayeden bağımsız olarak oluşturmaya çalıştığımız işçi sağlığı ve güvenliği politikamızı sabırlı ve inatçı adımlarla örmeye ve güçlendirmeye 2013 yılında da devam edeceğiz…
İş cinayetlerini durduracağız!
Sağlıklı ve güvenli çalışmak istiyoruz!
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
Yangın Kulesi Aylık E-Bülteni İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi tarafından çıkarılmaktadır…
TOKAD sloganlarından: “İşçiler Ölüyor, Sermaye Büyüyor!”