İstisnayı kaide kılmaya, 1 Mayıs’ta ayağa!
Bir yandan tahliye haberlerine sevinirken, bir yandan talimatla hareket eden yargının gözaltı saldırılarına uyanıyoruz. Bir yandan onurlu barış çabalarına umutlanırken, diğer yandan emperyalistlerin toplumları ve topraklarını parçalamasına tanık oluyoruz. Bir yandan gençler, emekçi kalabalıklar politik temsiliyetleri uğruna sokakları eylemlerle dolduruyor, diğer yanda örgütlü, birleşik bir sınıf hareketini iktidarın karşısına dikilmiş göremiyoruz.
Ne bu yaşadığımız umutsuzluklar, zorluklar, sindirme politikaları ne de saldırılar hikayemiz için birer istisnayı teşkil ediyor. Tümüyle, kapitalizmin dünyayı sarıp bir avuç müstekbirin yeryüzünü halklara zindan etmesinin kuralları bunlar. Bu kurala karşı müstesna olmak, birleşmek ve bir avuca karşı olan mücadeleyi bir adım ileri taşımaktan geçiyor, sabır ve çağrı ile.
AKP-MHP iktidarı yaşadığımız toprakların kapitalistlere peşkeş çekilmesinin, bir diğer deyişle Türkiye’yi bir ucuz iş gücü cennetine, talan edilebilir bir maden havzasına ve köle pazarına çevirmenin son yıllardaki başrol oyuncusu. Türkiye Cumhuriyeti ilan edildiğinden beri süren kapitalist dünyayla uyumlanma süreçlerinin son neferi, sınıflar arası çatışmayı örtüp kültürler arası çatışma ile toplumu 100 yıldan beri boğmanın en etkili temsilcisi. Muhalefet ile beraber bu oyunu sürdürmekte ısrarlı olsalar da bu kapitalist kuşatmaya karşı mücadelemiz her yıl daha da güçleniyor.
AKP iktidarı, son atılımı olan Erdoğan-Şimşek programıyla, iktidara geldiğinden beri yürürlüğe koyduğu işçileştirme dalgasını ilerletti, güvencesiz iş koşullarını yaygınlaştırdı. Anadolu’nun her bölgesinde kurduğu OSB’ler ve MESEM’lerle yoksul halkın geleceksizliğini gençliği kölelik şartlarında çalışmaya mecbur bırakarak örtmeye çalıştı. Yeni kanun değişiklikleri, teamüller ve kolluk kuvvetleriyle her geçen yıl örgütlenme yollarının ve sivil toplumun itiraz mekanizmalarının daha da tıkanmasını sağladı. Ancak, 2024 seçimlerine damgasını vuran yenilgiden, 19 Mart’ta İstanbul halkının seçme hakkına yapılan darbeyle sokakları dolduran gençlerden, Filistin konusundaki ikiyüzlülüğe isyan edenlerden, mesaiden çıkıp meydanlara akın eden binlerce emekçiden artık tahammülün sınırlarının aşıldığını görebiliyoruz. Duvarda gedik açıldı; her yıl daha da büyüyen 1 Mayıslar, her yıl daha da yozlaşan bürokrasi, AKP’nin emperyalist foyasının toplum nezdinde daha da ortaya çıkışı, aylardır sokakları terk etmeyen gençler, Newroz alanlarında büyüyen coşku, kadınların 25 Kasımlardan gelip 8 Martları aşan öfkesi istisnanın söz konusu kurala galebe çalabileceğini gösterdi artık.
Bizler sokakları doldurdukça üstümüze yığılan mobbingler, tacizler, emek ve hak gaspları, örgütlenme yasakları, sessizlik şartları, kodlar, tehditler, tüm saldırılar güçsüzleşiyor. Çünkü sermayenin iktidarı güçsüzleşiyor. Bize hep istisna diye gösterdikleri “olumsuz durumlar”ın, “geçici koşullar”ın, “yakında düzelir”lerin, “aramızda kalsın”ların nasıl da bu sermaye düzeninin kuralı olduğu gün yüzüne çıkıyor. Bizler ise birleşip bu kuralları değiştiren, tahakküm üzerine tahakküm bindiren tarihin istisnalarını bugünün kaidesi haline getirmek için çalışıyoruz.
Tam da bu sebeplerle, müstesna olanı kurabilmek için 1 Mayıs’a coşkuyla katılıyoruz. 1 Mayıs bu düzeni yıkmaya ant içtiğimizi hatırlamak için, emekçiler sokakları doldurduğunda ne denli güçlü olduğunu hatırlattığı için, kapitalist yağmacılığa karşı birleşerek kazanabileceğimizi gösterdiği için her daim siyasi iktidarları korkutmuş ve direniş iradesi için bir ölçüm odağı olmuştur. Bunun en büyük göstergesi azimli bir direnişle yıllarca süren yasaklardan sonra tekrar kazanılan Taksim meydanı olmuştur. AKP iktidarı açılan Taksim meydanında 1 Mayıslarda birleşen emekçilerin gücünü ve kabiliyetini görmüş, bu tehlikeden kaçabilmek için Taksim’i tekrar yasaklamıştı. Bugün Taksim’de ısrar etmek, birleşik bir mücadele pratiğiyle 1 Mayıs’ta Taksim’e yürümek hala anlamını koruyor. Bu düzendeki sıkışmışlığa karşı ayağa kalkmış gençlerin enerjisi, saraçhaneyi ve her ilde meydanları dolduran emekçilerin ısrarı ve hatta bütün toplumsal meşruiyeti yerle bir olmuş emniyet güçlerinin yenilgisi herkesin gözünün önünde olmasına rağmen en kalabalık sınıf örgütü Taksim’i işaret etmediğinde onun sınıfın ilerleyişinde bir önder değil bir köstek olduğu daha iyi anlaşılıyor. Bizlere düşen, bir aydır sokakları aşındıran kitlelerin Taksim talebine ortak olmak, ve birlikte bu keyfi yasaklara karşı fiili meşru bir mücadelenin yollarını, bu keyfiyeti sonlandıracak çıkışı aramaktır.
Bu 1 Mayıs, 19 Mart’ta öfkesini kuşanıp barikatları yıkan öğrencilerin, işçilerle kuracağı politik ittifakın da bir habercisi olmalıdır. Mevcut sokak hareketliliğinin sınıf temelli karakterini açığa çıkaracak olan bu ittifak, üniversitelerden taşan öfkeyi, işyerlerine, fabrikalara, Anadolu’nun dört bir yanına taşıyacaktır. Yaşamak için çalışmak zorunda olan, part-time işlerde gün boyu çalıştırılan üniversiteli sıra arkadaşlarımızın; MESEM programlarıyla OSB’lerde, ağır iş koşullarında sömürü ve iş cinayetlerine maruz bırakılan liseli ve ortaokullu kardeşlerimizin, fabrikalarda, tarlalarda hakları gasbedilen emekçilerin isyanıyla karşılıyoruz 1 Mayıs’ı. Müstekbirlerin yenilgisine dair umudumuzu, bu isyanı kuşananların birleşik mücadelesinde buluyoruz.
O halde, kula kulluğa ve sömürüye karşı iktidara tam karşısında olduğumuzu, kavgamızın onunla olduğunu göstermek için, müstesna bir tarihe sahip olmak için 1 Mayısta alanlara, 1 Mayıs’ta Taksim’e!