Müminler Ancak Kardeştirler – 25.10.2024 Cuma Hutbesi
Emek ve Adalet Platformu olarak Diyanet’in toplumsal sorunlara ve siyasi meselelere değinmeyen, İslam’ın sermaye lehine ve devlet onaylı yorumunu empoze eden Cuma hutbelerine karşı, her Cuma günü Alternatif Hutbeyi okurlarımızın ilgisine sunacağız. (Öne çıkan görsel: Sessiz Kalmıyoruz, Zulme Ortak Olmuyoruz eyleminden Kürtçe “Barış İstiyoruz” yazılı pankart)
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah’tan korkup sakının; umulur ki esirgenirsiniz.” (Hucurat: 10)
Sevgili Kardeşlerim
Müminler kardeştirler. Bu söz, kolaylıkla sarf edilebilecek, hiçbir pratik karşılığı olmaksızın ifade edilebilecek bir cümle değildir. Zira kardeş olmanın bir hukuku vardır.
Nasıl ki ailemizin bir ferdi, bir musibete uğradığında, bir sıkıntıya düştüğünde, darda ve belada olduğunda ona yardım eli uzatıyor, sıkıntısını giderecek salih amelde bulunuyorsak, ümmet kardeşlerimizin sıkıntılarına karşı da aynı tavır ve tutum içinde olmalıyız. Nitekim kardeşlik hukuku bunu gerektirir.
Aziz Müslümanlar
Öyleyse kendimize soralım, biz kardeşlik hukukunu gözettik mi, gözetiyor muyuz? Coğrafyamızın kadim halklarından, ümmet kardeşlerimiz Kürtler yıllardır zulme maruz kalırken bu hukuku gözetmiş miydik? Dilleri yasaklanırken, köyleri askerlerce boşaltılırken, kadın çoluk çocuk demeden sürgünlerle, toplu katliamlarla karşı karşıya kalırken, onlara yardım eli uzatmış mıydık? Yoksa yüzleşmek ve telafi etmek yerine bunları inkar mı ediyoruz?
Bugün sivil ölümlerine lanet okuyoruz. El hak doğru, bir masumun canına kıyan ümmetin canına kıymış gibidir. Yüce Allah’tan vefat eden kardeşlerimiz için rahmet diliyoruz. Peki Kürt kardeşlerimizin sivilleri, vatandaşı olduğumuz devlet tarafından öldürülürken de lanet okumuş muyduk? Bir yanlışı, başka bir yanlışla gidermek mümkün değildir. Ancak yanlışlar silsilesinin kendi payımıza düşen kısmına dair konuşmadan sarf ettiğimiz tüm sözler riyakarlıkla maluldür.
Kıymetli Cemaat
Neredeyse tam yüz yıldır coğrafyamızda kardeş iki kavim arasında süregiden düşmanlık, nice canlar aldı, almaya da devam ediyor. Bize düşen bu düşmanlığın noktalanması amacına matuf adımlar atmak, kardeşlerimizi barıştırmak, barış sözünü yükseltmektir.
Ülkemiz yakın tarihinde yaşadığı, sonucu kan ve gözyaşından başka bir şey olmayan bir sürece girmesin. Yine anaların yürekleri evlat acılarıyla dağlanmasın. Hayatının baharındaki gençler güzel memleketin güzel topraklarında ölümün soğuk yüzüyle tanışmasınlar. Bu yüzden bize düşen, barışın sözünü yükseltmektir.
Müslüman ahlak ve vicdanına sahip olan herkesin devletin savaş politikalarına karşı barışın sesini yükseltmesinin gerekliliğine inanıyoruz. İnanıyoruz ki, bu sesler büyüdükçe, kendi iktidarlarını sürdürmek hırsıyla zulmü devam ettirenler hadlerini bilecekler, evlatlarımızı, sevdiklerimizi kurban etmekten vazgeçecekler. Zulüm statükosunu yenmenin yolu barışın sözünü yükseltmektir.
Bizler, bu coğrafyada yıllarca çekilen acıların tekrar yaşanmasını istemiyoruz. Bizler, bu ülkenin her bir vatandaşının onurlu bir şekilde yan yana yaşayabileceğine inanıyoruz. Bizler, gençlerimizin koltuk kavgasıyla, siyasi hesaplarla ölüme gönderilmesine rıza göstermiyoruz. Bizler, devleti tek bir kişinin şahsına indirgeyip, “ben ne dersem o olur” kibriyle hiç bir sorunun kalıcı çözüme kavuşamayacağını görüyoruz. 90’larda yaşananlara sessiz kalmamız, bugün yaşadıklarımıza ve fazlasına mal oldu. Yarın aynısını yaşamamak için zulme ortak olmuyor, sessiz kalmıyoruz. İslami değerlerimizin bu kirli savaşa alet edilmesine, sivil halka saldıran askerlerin Allah kelamını ağızlarına almalarına karşı çıkıyoruz. İslam Peygamberi’nin ayakları altına aldığı kavmiyetçiliğin, iktidar hesapları uğruna Müslüman siyasetçiler ve medya eliyle hortlatılmasını lanetliyoruz. Bizler, savaşa karşı Müslümanlar olarak kardeşlerimizin yüzüne bakabilmek, kardeş kalabilmek için dün olduğu gibi bugün de barış sözünü yükseltiyoruz.