Beyazıt Meydanı’ndan “Savaşa Hayır!” Çağrısı

İşçinin Kendi Partisi’nin “Savaşa son, sömürüye son! Emperyalistler Orta Doğu’dan ellerinizi çekin!” çağrısıyla 11 Aralık Pazar günü, Beyazıt Meydanı’nda düzenlediği eyleme biz de “Halklar Arası Savaşa, Sınıflar Arası Barışa Hayır!” pankartımızla katıldık. “Yoksulluğumuz Görünmesin diye Kürtlere Bomba Yağdırıyorlar!” “İşgale Karşı Yaşasın Barış Mücadelemiz” demek için açtığımız pankartları polis engellemek istedi, ancak başaramadılar. Pankartlarımızı açtık ve konuşmalar yapıldı.

Eylemde arkadaşımız Hüseyin Arif söz aldı:

“Emek ve Adalet Platformu bu eyleme ‘halklar arası savaşa, sınıflar arası barışa hayır’ diyerek katıldı. Bugün hepimizin aslında görmesi gereken şöyle bir durum var, gün geçtikçe yoksullaşıyoruz, bunu dile getirdikçe bir şekilde eziliyoruz. Bunu konuştukça kafamıza basılıyor, içeri atılıyoruz ama biz buraya geldiğimizde ‘Savaşa Hayır’ diyeceğimiz zaman da bir şekilde sıkıştırılmaya çalışılıyoruz. Bir pankarta bir dövize karşı çıkabiliyorlar. Bu aslında onların bu dövizlerinden neler anladığıyla ilgili. Bugün ağzımızı açmamız çok zor, herhangi bir cümle kurduğumuzda, herhangi bir gündemle alakalı bir şey söylediğimizde bir skandal sebebi olabiliyor. Biz ağzımızı açamıyoruz bir şiddetle karşılaşmamak için ama söylediğimiz şeyler çok açık, herkesin farkında olduğu şeyler. Herhangi başka bir ülkede diyelim ‘bir seçim zamanı’ olsa, bir şekilde bir gündemle manipüle edilebiliyor (!), bir gündemle hemen yoksulluk meselesinin üstü örtülebiliyor. İşte bugün bununla karşı karşıyayız. Bugün yine yoksulluk var. Yoksulluk onlarca kat artıyor, herkes borç içinde, borçlandırılmış bir yaşam sürüyoruz. Cemal Başkan’ın bahsettiği gibi bugün askerler polisler de aynı durumdalar. Ben görüyorum kimisi borsa vb. gibi geçinmek için bambaşka işlere girişebiliyorlar. Bu hayatın yetmediğini herkes biliyor. Bize bu pankartları kaldırın diyenler de biliyor. Bunu derken kendi dertlerinden söylemiyorlar. Temsil ettikleri bir iktidar var. Zorunlu kılan, emrini veren bir iktidar var. Ve bu iktidar her geçen gün buradaki herkesin yoksullaşmasından kazanıyor. Yoksullaşırken bir şekilde başka gündemlere(!) gidiyor, biz bu gündemleri burada anamıyoruz. Bu gündemlerle beraber bu pankartları ortaya çıkarttığımızda diyorlar ki burada bir suç var. Gerçekten biz şunu savunuyoruz, bizim bildiğimiz iki sınıf var: ezen ve ezilen. Ezen ve ezilen arasında barışa müsaade etmeyeceğiz. Ve halklar arasında bir savaşa da müsaade etmeyeceğiz. Bizim yoksulluğumuz konuşulmasın, yoksulluk gündem olmasın diye bir şekilde, Rusya’dan Ukrayna’dan(!) savaş gündemi dayatılıyor bize, bu sözlerimiz içindeki ironiyi belki de yakalamak gerekiyor.”

Eylemde okunan basın açıklaması:

EMPERYALİSTLER ORTA DOĞU’DAN VE AVRASYA’DAN KİRLİ ELLERİNİZİ ÇEKİN!

Yüz yıldan fazla zamandır bütün yeraltı ve yerüstü zenginliklerine el koyduğunuz, talan ettiğiniz, azgınca sömürdüğünüz Orta Doğu’da savaşı kışkırtıyorsunuz. İlk zamanlar bu sömürüyü gerçekleştirmek için tankınızı, topunuzu, tüfeğinizi, savaş uçaklarınızı, gemilerinizi ve bombalarınızı kullanıyordunuz. Şimdi bunları yine kullanıyorsunuz ama artık daha fazlasına ihtiyacınız var, çünkü bunlar yetmiyor. Artık bölge halklarını birbirlerine kırdırmak zorunda kalıyorsunuz. Bölge devletlerine çok pahalı silahlar satıyorsunuz. Bu savaşlarda koçbaşı olarak siyonist İsrail devletini kullanıyorsunuz. O devletle işbirliği içindeki sözde Müslüman ülkelerin devletlerini kullanıyorsunuz. Asya’dan, Afrika’dan paralı askerler getiriyorsunuz. Bunları besleyip Filistin halkıyla Kürt halkının ve bütün diğer mazlum halkların üzerine salıyorsunuz. Ama bu da yetmiyor, sadece bu halkları değil, onların yaşadıkları devletleri de birbirlerine karşı kışkırtıyorsunuz. Bu devletler de Orta Doğu pastasından nemalanmak istediklerinden sürekli silahlanıyorlar.

Suriye savaşı bizim savaşımız değil. Bundan 8-9 sene önce ABD ile anlaşıp on beş gün içinde Şam’da Emevi Camisi’nde cuma namazı kılacağımıza kanaat getirdiğimizden bu yana ülkemiz milyonlarca yoksul göçmenle doldu. Patronlarımız bu işten memnun çünkü bu insanları ucuz işgücü olarak istihdam ediyorlar. Yani sömürü üstü sömürü. Emperyalist silah şirketlerinin savaş taciri patronları Patriotları, S 400’leri bize satarak kazanıyorlar. Biz de hükümetlerimizin üzerimize yıktıkları sürekli artan vergilerle onları zengin ediyoruz. Öte yandan demin ifade ettiğimiz gibi bizim patronlarımız da göçmenlerin ucuz emeğini kullanarak zenginleşiyorlar. Yani savaş hep patronlara yarıyor, bize ise vergi olarak geri dönerek maaşlarımızın yarıdan fazlasını yutuyor. Enflasyona yani hayat pahalılığına sebep oluyor. Ne kadar savaş o kadar fakirleşme, ne kadar savaş o kadar işsizlik, ne kadar savaş o kadar işten çıkartılma, taşeronlaştırma. Ne kadar savaş o kadar perişan halde göçmen, ne kadar savaş o kadar sendikasızlaştırma, o kadar grev yasağı, ne kadar savaş o kadar asgari ücret artırılmasının enflasyon karşısında ezilmesi. Demek ki aslında savaşa son vermenin yolu sömürüye son vermekten geçiyor. Bu iki kötülük birbirlerini besliyor. Savaş varsa sömürü var. Sömürü devam ettikçe savaş da devam edecek. Yani savaşa son vermek için sömürüye son vermek zorundayız. Sömürüye son vermek için acil ihtiyacımız bir İşçi-Emekçi Hükümeti. Ama böyle bir işçi hükümeti için de bütün dünyada ve tabii bölgemizde örgütlenmiş bir büyük işçi partisine ihtiyacımız var.

İşte Uluslararası İşçi Komitesinin (IWC) bir bileşeni olan partimiz İKEP bunun için mücadele ediyor. Bu mücadele yolunda bir kez daha bölgemizdeki bütün devletlerin kendi toprakları dışında gerçekleştirdikleri bütün askeri müdahalelere hayır derken, aynı zamanda Rusya’nın Ukrayna’dan çekilmesini ve emperyalizmin savaş örgütü NATO’nun dağıtılmasını savunuyoruz.

YAŞASIN İŞÇİLERİN BİRLİĞİ, HALKLARIN KARDEŞLİĞİ!

İŞÇİ SINIFININ DÜNYA PARTİSİ İÇİN İLERİ!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir