Kuran’dan Notlar – Kuran’da Epistemolojinin Temelleri (VII)

Adornocu Mimesis


“Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. “Yazıklar olsun bana, şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?” dedi ve pişman olanlardan oldu.”Maide suresi 31. ayet

Kuran’da Epistemoloji serisine başlarken Kuran’ın çağlar üstü bir mucize olduğunu ve Kuran yoluyla tüm hikmet birikimlerine yolculuk yapabileceğimizi söylemiştik.

Şimdiye kadarsa Kuran’ın fenomenolojik, tarihselci, ampirist-pozitivist, pragmatist ve psikanalist epistemolojilerle nasıl derinden bir temas halinde olduğunu gösterdik.

Kuran’ın dilinin sadeliğinin onun yoğunluğundan kaynaklandığını, bu yoğunluğu açımlayabilmek için edebiyat analizinin ve Kuran’ı çağın birikimiyle temasa sokmanın ne kadar elzem olduğunu gösterdik.

Ve yine dedik ki, eğer Kuran’ın hakkını verebilirsek, Kuran çağımızla barışmamız için bir problem kaynağı olmanın çok ötesinde çağı fethetmeye girişen bireyin başucu niteliğinde bir muhtevaya sahiptir.

İlyada nasıl Antik Yunan medeniyetinin ve Büyük İskender’in başucu kitabıysa, doğru okunmak ve hakkı verilmek şartıyla Kuran da çağımızın düşünsel fethine girişecek düşünce fatihleri için böylesi bir başucu kitabı olacak keyfiyete sahiptir.

Tüm bunları söylerken Kuran’ın bir ayetini esas aldık. Allah, Kamer Suresinde defalarca şöyle söyler: “Biz Kuran’ı üzerinde tefekkür edesiniz diye çok kolaylaştırılmış bir formda indirdik. Oysa siz hiç de Kuran üzerine düşünmüyorsunuz.”

Kuran’ın bu kolay formu zahirde yedinci asır Arabistan’ının dünyasındaki kelimeleri ve olayları ele alır. Bu onun “kelam-ı lafzîsi”dir, Mutezile’ye ve Eş’ari’ye göre yaratılmıştır. Oysa bu kolay kelimelerin arkasındaki mana ve murad-ı ilahi, onun “kelam-ı nefsî”sidir ki, Eş’arilere göre Kuran’ın çağlar üstü olan boyutu budur. 

Artık Kuran’dan Notlar köşesinde daha önce de tefsirini yaptığımız yukarıdaki “kolay ve mitolojik” ayetin derinindeki çağlar üstü mesajı görebilecek haldeyiz.

Ayete göre Adem’in oğlu olan ve evrimin ilk başında olduğu için evrene ve yaşama dair hiçbir şey bilmeyen ilk insan Kabil, kültürü ve kardeşini gömmeyi, bir kargayı taklit ederek öğrenmiştir. Taklit’le, yani mimesis’le…

Mimesis hem antropoloji çalışmak için temel bir kavramdır, hem de Adorno’nun epistemolojisinin bir tasdiki…

Zira Adorno var olanları bilimin tümel kavramlarıyla kavramanın var olanlara ciddi bir şiddet uygulamak olduğunu ve bilimin tümel kavramlarının var olanları sadece ve dışarıdan tanıyabileceğini; eşyayı, toplumları ve insanları doğru bir biçimde ve içeriden tanımak istiyorsak onları taklit etmemiz, yani eşyayı “mimesis”le bilmemiz gerektiğin söylemişti.

Herşeye dair bir misal veren ve misalleri derinlemesine düşünmeyi vazeden Kuran ise Kabil ve karga kıssası aracılığıyla bizlere bu mimesisçi geleneğin bir hakikati olduğunu ve Adornocu mimesis kavramını İslam’ın bünyesine mal etmemiz gerektiğini öğretiyor.


*Öne çıkan görsel Nişaburî’nin “Kısasu’l Enbiya” kitabında Habil ve Kabil kıssasını anlatan bir minyatürdür.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir