Ceket

İstanbul Belediyesi’nde işçi olarak çalışan bir arkadaşımızın kaleme aldığı bu güzel yazıyı sitemize almamız gerektiğini düşündük. Bu vesileyle İşçinin Kendi Partisi’nde faaliyet yürütmeye başlayan diğer işçi arkadaşlarımıza da başarılar diliyoruz.

AHMET DURSUN

Dünyada, işverenin en büyük silahı para; işçinin en büyük silahı birlik ve sayıca çoğunluğa sahip olmasıdır.

İşveren parasını kullanarak bazı bürokratları ve bazı sendikacıları satın alırlar.

Yetkisi olan bazı bürokratları satın alırlar; böylece bürokraside istedikleri ihaleleri alır, istedikleri yasaları yaptırırlar. Hatta bazı bürokratlar bizzat şirket sahibi oldukları için bürokrasiyi kendileri için kullanırlar. Bu aslında bir bakıma adaleti de satın almaktır. Bu yüzden yasalar hep işveren lehinedir.

Bazı sendika veya sendikacıları satın alırlar böylece işçiyi kontrol altında tutarlar. Kontrol altında tutacakları sendikalara üye olunması içinde işçiyi tehdit eder, talimat verirler.

Böyle bürokrat ve sendikacıları tanımak kolaydır. Ceketleriyle geldikleri makamlarında trilyonluk olur, lüks rezidanslarda, liyakat sahibi olmadıkları makamlarda olur, liyakat sahibi olmadıkları ihaleleri alıverirler. “Fazla akbili olan var mı?” dedikleri hayatlarına kampanyadan aldıkları 1 milyon 300 binlik arabalarla devam ederler!…

Satın alınmış bürokratlar tekrar seçim zamanı geldiğinde, sendikacılarsa tekrar toplu sözleşme için yetki alma dönemi geldiğinde, yaptıklarının savunacak bir tarafı olmadığı için hemen insanların manevi duygularına, dini inanışlarına, zaaflarına dokunur, rakiplerinin kirli çamaşırlarını dökerler ortaya ve tekrar kendilerini seçmelerini isterler. Aslında en şeffaf oldukları dönemler bu dönemlerdir. Tabiki şeffaflık karşı tarafın kirli çamaşırlarını gösteren bir şeffaflık.

Genel propaganda anlayışımız bu ve son dönemlerde bayağı işe yarıyor gibi. Bizler öncelikle bunları söyleyenlerin tek amacının kendi saltanatlarının devam etmesi olduğunu anlamamız gerek. Bizlere ve maneviyatımıza en çok zararı, Teheccüd Namazına kalkan Lawrence’ler verdi…

İşçiler her türlü ideolojiyi, siyaseti, düşünceyi, şahsi çıkarlarını vs. bir kenara bırakıp işçi sınıfı bilincine varmalı. İşçinin birlik olmaktan ve gerçek işçi iktidarından başka çaresi yoktur. Tabi bu birliktelik talimatla oluşmuş kalabalıklarla değil, gönülden bağlanmış topluluklarla mümkün olur…

Bazen, her şey bir işçinin, bir başka işçiyle karşılaşıp gönülden görülmeyen yollarla bağlanmasıyla başlar, büyük kitlelere dönüşüm…

İktidarı patronlara teslim edip şikayet etmenin bir anlamı olmadığını anlamamız gerek. İşçi geleceğine yön verenleri seçmemeli, kendi geleceğine yön vermeli. Pusulaya ihtiyacımız yok, bizler kendi yönümüzü tayin edebiliriz.


* Yazı bir sosyal medya paylaşımından alınmıştır: https://www.facebook.com/2295613834046230/posts/2412829008991378/?app=fbl%2C

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir