Kuran’dan Notlar – Cennet Nimetleri Manevidir (II)
Burada uzun uzun çözümleme yapmayacağım. Sadece Kuran’ın cennet tasavvurunun yedinci asır Arabının tahayyülüyle sınırlı olmadığını, Kuran’ın tam da bir klasik edebiyat eseri gibi yedinci asır kelimelerini veri alıp, onlara kattığı ruh ve biçim aracılığıyla bu kelimeleri çağlarüstü kıldığını söyleyeceğim.
Bu yazıda, cennetle ilgili sıkça geçen bazı örnek kelimelerin derinindeki manaya temas etmeye çalışacağım:
İpek elbise ‘siyabun sundusin ve istebrak’: Kuran’da elbise kişinin dış dünyaya yansıttığı kişiliği anlatır. Örneğin kafirler, elbiselerine bürünerek vahyi reddederler. Bu açıktır ki fiziksel bir eylem değildir. Manevi bir eylemdir. Şunun gibi: “Bir entelektüel sıfatına sahip bir insan olarak şu dediğinizi kabul edemem.” Ya da “Bu ülkenin cumhurbaşkanı sıfatına sahip bir insan olarak bu sözünüzü kabul etmem mümkün değil.” Kişilik insanın en özen gösterdiği parçalarından biridir. Herkes bu dünyada gözalıcı bir kişiliğinin olmasını ister. İşte cennette müjdelenen ipek elbise insanın bu arzusunu doyurur.
Yine ipek elbise olarak çevrilen ‘libasun harir’: burada harir hep ipek hem de özgürlük anlamına gelir. Bu dünyada pek çok insanın hayalidir özgür bir kişilik geliştirmek. Allah bu arzunun cennette doyacağını söyler.
Altın bilezik: Kuran’da el ısrarla eylemleri karşılamak için kullanılır. Allah’ın elleri Allah’ın eylemleridir. “Ellerinin kazandığı yüzünden vay onların haline” dendiğinde el kelimesi kişinin eylemlerini kasteder, vs. Burada o halde altın bilezik, kişinin elinin, yani eylemlerinin altın gibi muhteşem değerli bir süsle donatılması anlamına gelir. Yani altın bilezik sadece yedinci asır Arabının çok sevdiği maddi altın bilezik değildir. O aynı zamanda her birimizin hayalini süsleyen bir mutluluk vaadidir. Kim şöyle anılmak istemez ki: “Ne muhteşem eylemler gerçekleştirdi bu adam hayatı boyunca…” İşte altın bilezik hayali cennette böylesi muhteşem eylemler gerçekleştireceğimizin ümididir.
Taht ve koltuk ‘makam’ ve ‘sürur’: Bugün kimse muhteşem tahtlara oturma hayali kurmuyor. Fakat her birimiz toplumda gözalıcı statülerimiz olsun istiyoruz. İşte cennette oturacağımız muhteşem tahtlar ve koltuklar bizim cennetteki statülerimizin böylesi muhteşem olacağının ümidini taşımamızı ister.
Gümüş kadeh/kavarira min fidda: Gümüş kadehler yedinci asır Arabının hayalini süslüyordu. Fakat Kuran’da gümüş kadeh için kullanılan fidda kelimesi ‘parçalanmışlık’ demek, kavarira kelimesi ise ‘göznuru’ anlamına geliyor. Yani kavarira min fidda hem gümüş kadeh hem de parçalanmışlıktan doğan göznuru demek. Yani ruhsal parçalanmışlıktan… Bu dünyada hepimiz travmalar yaşarız. Bu travmalar ruhlarımızı parçalar. Fakat kimimiz için bu travmalarla boğuşmak bizi çok daha üstün kişilikler yapar. Ve travma yaşamamış bir insanın asla tadamayacağı yüksek mutluluklar deneyimleriz. İşte gümüş kadeh ibaresi bu dünyada yaşadığımız travmalardan korkmamamızı, çünkü bu travmaların cennette bizim için göznuru mutluluklar yaratacağını söylüyor.
Nar yani ‘rumman’: Bugün insanların mutluluk hayalini nar meyvesi süslemiyor. Ama Türkiye’den örnek vereyim: Türkiye’de Müslümanlar, son on yedi yıllık performansın muhafazakarları manen çürüttüğünü görüyor ve bu çürümüşlükten bir çıkış yolu arıyor. Kuran’da nar için kullanılan kelime rumman, remme kökünden geliyor. Remme Kuran’da çürüme anlamında kullanılıyor. Mesela kafirler “çürümüş (remme/ramim) kemikleri kim diriltecek diyor.” İşte cennette bize hediye edilecek nar sadece fizik bir meyve değil. O aynı zamanda Allah’ın bizim bu dünyada yaşadığımız bireysel, tarihsel ve toplumsal ve kültürel çürümüşlüklerden de kurtulacağımızı, Allah’ın manevi yaşamlarımız tatlı ve nar gibi güzel ve lezzetli hale getireceğine de işaret ediyor.
Kısa konuşursak cennet Kuran’a yüzeysel bakan pek çok insanın sandığı gibi yedinci asır ufkuyla sınırlı bir ütopya tasarımı değildir. Kuran’ın kullandığı malzeme yedinci asır malzemesidir. Fakat Allah bu malzemeye öyle bir biçim vermiştir ki bu yeni formuyla beraber Kuran’ın cennet tasarımı 21. asrın modern insanının hayallerini de doyurur vaziyettedir.
Bir de bir not olarak… Kuran’daki bu cennet tasarımı öldükten sonra bekleyeceğimiz bir mükafat yeri değildir sadece. Kuran, bu edebiyatı kavrayan bireye bu cenneti bu dünyada yaratma arzusu ve görevi verir. Yani herkesi su, şarap, bal ve süt ırmaklarıyla kendini gerçekleştirebildiği, herkesin ipek elbiseler, altın bilezikler taktığı, tahtlarda oturduğu, gümüş kadehlerden şarap içtiği vs. ve hepsinden önemlisi Nietzsche’nin arzuladığı üzere yüreğinden tüm kini ve hıncı atıp kalbini sevgiyle doldurduğu bir toplumsal dünya yaratmak ister Kuran.
* Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://www.orthodoxroad.com/our-hope-in-death-part-1/