Boğaziçili Öğrencilerin Davası Ertelendi

Boğaziçili öğrenciler, 19 Mart 2018’de Kuzey Kampüs’te ölümün, öldürmenin ve savaşın lokumu olmaz diyerek Afrin operasyonu sonrasında lokum dağıtmak için izinsiz stant açan öğrencilere tepki gösterip protesto etmişlerdi. Her üniversitede bu gibi politik gerginliklerin oldukça sık yaşanmasına rağmen devlet erkanı, bu olayda protestocu öğrencileri hedef göstererek ve hatta eğitim yaşamlarını bitirme tehdidinde bulunarak denetimleri altında bulunan yargı ve güvenlik güçlerini harekete geçirdiler. Gayet tabi bir protestodan terör propagandası suçlamasına kadar varan bu süreç, öğrencilerin aylarca tutuklu kalmalarına neden oldu.

Dün sabah 10:30’da Çağlayan Adliyesi’nde “Lokum Davası”nın duruşması yapıldı. Duruşmadan önce öğrenciler adliye önünde basın açıklamasında bulundular.

Başta tutsak edilen tüm öğrencilere özgürlük talebini belirtmekle birlikte tüm siyasi tutsaklara özgürlük talep ederek biten basın açıklamasında öğrenciler, başlarına gelenin sistematik bir baskıcılıkla ilişki olduğunu şu ifadelerle vurguladılar:

“Yaşadıklarımız şahsi ve benzersiz değildir. Boğaziçi’nde yaşanan olaylar devlet politikalarına zuhur etmiş karanlığın; yıllardır ezilen halklara, işçilere, kadınlara, devrimcilere, muhaliflere, gazetecilere, akademisyenlere karşı yürüttüğü baskı-işkence-sürgün-ihraç politikalarının yalnızca küçük bir özetidir. Bundan dolayı yaşananlar yalnızca eğitim hakkı gasp edilen öğrencilerin basit bir mağduriyet hikâyesine indirgenemez. Bize yönelik saldırılıların nedeni, bizim ses çıkarmamayı reddetmemize duyulan öfkedir.”

Katılımın yüksek olduğu basın açıklamasından sonra mahkeme salonuna geçildi. Davaya katılanların aktardıklarına göre dava için ayrılan salon yetersiz kalmış ve öğrenciler dışında 15 kadar gözlemci için yer kalmıştı.

Mahkeme salonunda, önceki celsede savunması alınmış olan öğrenciler beraat taleplerini tekrardan ileterek, öncelikle yurtdışı yasaklarının kaldırılmasını ve baskınlar sırasında el konulan telefon ve bilgisayarların iade edilmesini talep ettiler. Davadaki ilk celseleri olan öğrenciler ise protestoya nasıl dâhil olduklarını, benimsemedikleri bir operasyonu protesto etmenin ve savaş hayır demenin fikri ifade olduğunu ve yasal hak olduğunu, okulda yaşanan olaylar sırasında fiziksel şiddetin kesinlikle söz konusu olmadığını, yaşam hakkını savunmanın terör örgütü propagandası olamayacağını ifade ettiler.

Avukatlar soruşturmanın en başta “Terör Örgütüne Üyelik” isnadıyla başladığını, sonrasında ise Terörle Mücadele Kanunu 7/2. maddesine göre “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” olarak değiştiğini, bu iki suçun da işlendiğine dair somut bir delilin olmadığını, tutuklama gerekçelerinin oluşmadığını ve haliyle adli tedbir için de kanuni gerekçelerin oluşmadığını tekrarladı.

Avukatlar ayrıca her biri “usulsüzce ve özensizce“ oluşturulmuş bu dosyaların siyasi iradeden etkilenmeleri açık şekilde gösterdiğini vurgulayarak yaşanan bu yargılama sürecinin yanlışlığına vurgu yaptılar. Bu yargılama nedeniyle de yurtdışında çeşitli akademik toplantılara ve öğrenci değişim programlarına kabul edilmelerine rağmen bazı öğrencilerin gidemediklerini, yurtdışına kaçış ihtimallerinin ise öğrencilerin sözleşmelerin bozulmasına ve devamsızlıklara neden olacağından oluşturacağı ciddi yaptırımlar nedeniyle anlamsız kaldığını belirterek yargılama süresince yurtdışı çıkış yasaklarının kaldırılmasını talep ettiler. Bununla birlikte akademik çalışmalarını ihtiva eden bilgisayarlarının ve telefonlarının iadesini istediler.

Duruşma neticesinde yurtdışına çıkış yasağı tedbiri kaldırılırken elektronik eşyaların iadesi talebi reddedildi ve yargılamanın olayların yıl dönümü olan 19 Mart 2019’da görülmesine karar verildi.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir