Michal Rozworski – Bunu Demokratikleştirelim!

Michal Rozworski tarafından yazılan bu makale 4 Haziran’da ABD’de basılan Jacobin Mecmuası’nda neşredilmiştir. 

Çeviren: Mustafa Emin Büyükcoşkun

MICHAL ROZWORSKI

İşçi Partisi’nin 2017 seçim kampanyasındaki pek çok şey çok yüreklendirici idi: Kampanyanın enerjisi, ikna kabiliyeti, devleti yeniden çoğunluğun hizmetine sokmak için yeniden yapılandırmayı savunması…

Kampanyanın konut desteği ve daha güçlü bir sağlık sistemi gibi tüm temel vaatleri İngiltere’de para ve kaynakların nereye akacağını değiştirecek vaatler. Bunlara en az ihtiyacı olanlardan, en çok ihtiyaç duyanlara doğru gerçekleşecek bir değişim. Fakat bir dizi öneri var ki, hayata geçirilirse, daha da ileri giderek ekonominin temellerini dönüştürecek nitelikte.

Birkaç ay evvel, İşçi Parti’li bir grup araştırmacı, gölge başbakan John McDonnel’a “Alternatif Mülkiyet Modelleri” adında bir rapor ilettiler. Raporun temel mesajı basitti: Sol, ekonomiyi demokratikleştirmeye başlamalı.

Terk Edilmiş Amentü

Ekonomiyi demokratikleştirmek demek, kapitalist ekonominin en önemli temellerine meydan okumak anlamına gelir: özel mülkiyetin önceliğine. Kapitalizmde sermayenin özel mülkiyeti, yani başka şeyler yapmak için kullandığımız binalar, makinalar, teçhizat, yazılım gibi tüm şeylerin özel mülkiyeti esastır. Bu aletlerin nasıl kullanılacağına dair hiçbir söz hakkı olmayan işçilere pasif bir alet muamelesi yapılır. Karar alma hakkı ile mülkiyet birbiriyle yakından bağlantılıdır. Demokratikleştirmek, mülkiyeti yaymak demektir.

Bu fikirler yeni değil, fakat on yıllar boyunca sağcılar tarafından bastırıldı ve geleneksel sol parti ve hareketler de sesini çıkarmadı. İngiltere’de ekonomiyi demokratikleştirmeye dair son büyük önerilerden biri Lucas Alternatif Şirket Planı idi. 1976’da sendikalı Lucas Havacılık ve Uzay işçileri tarafından öne sürülen plan, pek çok işçinin işten atılması anlamına gelecek olan yeniden yapılandırma sürecine bir alternatif olarak geliştirilmişti.

Lucas’daki sendikacılar üyelerini kapı kapı dolaştılar ve şirketi dönüştürecek alternatif bir tür yeniden yapılandırma için detaylı bir plan ürettiler. Üretimin yarısının orduya gittiği halihazırdaki modeli, topluma faydalı ürünler üreten bir modele çevirmek istediler. İşçiler, fabrikanın teknolojisini geliştirerek son derece ihtiyaç duyulan böbrek diyaliz makineleri ya da arabaların hibrid motorlarında kullanılacak güneş panelleri gibi şeyleri üretmelerini sağlayacak bir plan sundular.

Örgütlenen küresel destek kampanyasına rağmen Alternatif Plan uygulamaya geçemedi. Hükümet işçilere hiç destek vermemişti. Margaret Thatcher’ın birkaç kısa yıl sonra seçilmesiyle, benzer bir alternatif ekonomik dönüşüm planının gündeme gelme ihtimali sıfırlanmış oldu.

“Alternatif Mülkiyet Modelleri” işte bu ihtimalin tekrar gündeme gelmesidir. Rapordaki pek çok fikir, İşçi Partisi’nin seçim platformunda kendine yer buldu. Sağ basın da bunu Corbyn’in “Britanya’yı 70’lere geri götüreceği”nin delili olarak kullandı. Fakat yanılıyorlardı: planlar kesinlikle geleceğe yönelikti.

Kontrolü Neden Ele Almalı?

Bugün İngiltere düşük yatırım – düşük üretim tuzağına düşmüş durumdadır. Ve işçiler de bunun şiddetini hissetmektedirler: uzun vadeli maaş artışları en son 19. yüzyılda görüldüğü düzeyde dibe vurmuş durumdadır. Eşitsizlik finansal krizden bu yana durmaksızın büyümüştür. Kısacası, toplumun büyük çoğunluğu için ekonomi çalışmamaktadır.

“Alternatif Mülkiyet Modelleri” bugün nadiren duyduğumuz bir şeyi yapmaktadır: Ekonomik eşitsizlik ve adaletsizliğin sadece sonuçlarını yönetmeyi değil, kökenlerinin üstesinden gelmeyi hedeflemektedir. Mülkiyeti demokratikleştirmek, İngiltere ekonomisini, verimsiz ve düşük ücretli işlerin yaygınlığından faydalanan zenginlerin kısa vadeciliğinden uzaklaştıracaktır. Sosyalistler de yüksek verimli bir ekonomiyi hedeflediler. Ancak ortak mülkiyet sayesinde bu verimin azınlık için değil, çoğunluk için daha az çalışma, daha fazla boş zaman ve daha iyi bir yaşam yaratacağı bir ekonomiyi savundular. Corbyn’in söylediği de tam da buydu.

Robotların işimizi elimizden alacağına dair alışıldık korku tüccarlığı yapmak yerine, “Alternatif Mülkiyet Modelleri” raporu otomasyon ve teknolojik gelişmelerin getirdiği yeniliklerden hepimizin faydalanabileceğini ve faydalanmamız gerektiğini savunuyor. Ortaklaşa bir şekilde sahip olunduğu takdirde teknolojik gelişmeler, gelecekte bizi işsiz ve muhtaç bırakmak şöyle dursun, hepimizin angarya işlerden kurtulmasını sağlayabilir.

Rapor otomasyonun kötümser sonuçları meselesini fazlaca işlese de yaklaşmakta olduğu varsayılan yaygın işsizlik felaketine dair en şiddetli tahminleri eleştirmeksizin tekrarlamıyor. Rapor bize şunu hatırlatıyor: Üretimin demokratik bir şekilde yönetilmesi temel hedeftir ve bu anlamda işlerin %20’sinin ya da %90’ının robotlar tarafından yapılmasının hiçbir önemi yoktur. Otomasyon ekonomin yapısına bağlı olarak bir tehdit yahut bir umut olabilir:

En  büyük  sorun,  robotların  kaçınılmaz  yükselişi  değil,
pek  çok  insanın  robotik,  düşük  verimli,  ağır  ve  sıkıcı
işlere  mahkum   olmasıdır.   Bu  bağlamda  otomasyonu
hızlandırmak kilit bir siyasi projedir. Amaç modernitenin
teknolojik potansiyelini kucaklamak ve bütün özgürleştirici
imkanlarıyla, daha otomatize,  daha verimli bir geleceğe
giden yolu hızlandırmaktır. Bunun için mülkiyet, çalışma,
boş  zaman  ve  yatırım olgularını kökünden değiştirecek
yeni kurumlar inşa etmeli ve bu şekilde teknolojik değişimin
yönünü   kamu   yararının  belirleyeceği   bir   kurumsal
çerçeve oluşturmalıyız.

Kontrolü nasıl ele geçirmeli?

İşçi Partisi daha demokratik bir ekonomi kurmak için üç yönteme odaklanır.

Birincisi, mülkiyet ve karar alma sürecinin üyeler tarafından paylaşıldığı, kooperatiflerdir. Üyelerin birkaç yılda bir yönetim kurulunu seçmekten başka bir şey yapmadığı tüketici kooperatiflerinden, üretime ilişkin her türlü kararın işçiler tarafından alındığı demokratik bir şekilde işleyen işçi kooperatiflerine, pek çok farklı kooperatif tipi vardır. En iyi haliyle kooperatifler, yeni teknolojiyi hızlı bir şekilde uygularlar, ancak çalışmayı yeniden dağıtarak iş kaybını engellerler.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, İşçi Partisi’nin raporu, işçi kooperatiflerine odaklanıyor. Rapor, işçi kooperatiflerinin özel mülkiyet altındaki rakipleri kadar (hatta daha fazla) verimli olabileceğini gösterirken üç örnek verir: Birleşik Devletler’in Kuzeybatısındaki kontrplak imalatı, İtalya’da Emilia-Romagna bölgesi ve İspanya’daki Mondragon ağı. Bu argümana göre kooperatifler düşük verimlilik sorununu aşmak için kilit önemdedir.

İkinci yöntem “belediyeler ve yerel inisiyatifler tarafından idare edilen” mülkiyet. Bu geniş kategori halk mağazalarından çiftçi pazarlarına, kalkınma ajanslarından sosyal işletmelere pek çok şeyi kapsıyor. Bunların çoğu kapitalist işletme ile doğrudan ekonomik demokrasi arasında bir yerde duruyor. Burada önemli olan şudur: Bu kurumlar bulundukları yerellerdeki halk kesimlerine karşı sorumludur, kârlarının bir kısmını ya da tamamını toplum yararına yatırımlara harcar ve daha genel sosyal ve çevresel hedefleri vardır.

Gerek kooperatifler gerekse yerel inisiyatiflerce idare edilen işletmeler küçük ölçeklidir ve kapitalist bir okyanustaki adalar gibidir. Bu sebeple bu işletmeler kendilerini destekleyecek ve koruyacak “çapa kurumlar”a ihtiyaç duyarlar. Örneğin, borç veren kurumlar işler kötüye gittiğinde mülkiyetten pay sahibi olamadıklarından, kooperatifler finansa erişimde güçlük yaşarlar. Diğer yandan yerel sosyal işletmeler, üretimleri için yerel makamlarla tedarik sözleşmesi yapmadan, işe koyulmakta sıkıntı çekerler.

Ekonomik demokrasinin üçüncü yöntemi kamu mülkiyetidir ve bu mülkiyet çoğunlukla saydığımız iki kategoriye göre çok farklı bir ölçektedir. Kooperatifler veya sosyal işletmeler çoğu zaman epey küçük olsalar da devlet mülkiyetindeki işletmeler ülke ekonomisindeki en büyük ölçekli işletmeler arasındadır.

Geleneksel ekonomistler bile sabit sermaye giderlerinin birden fazla sayıda şirketin kurulması için çok yüksek maliyetli olduğu sektörlerde “doğal” tekellerin oluşabileceğini kabul ederler. Posta hizmetleri buna bir örnektir: bütün bir nüfusa hizmet veren bir postane ağı kurmak oldukça maliyetli bir iştir. Aynı ülkede bu türden iki tane ağ olması manasızdır; dahası, ikincisini kurmaya kalkacak olan şirket muhtemelen çok yüksek başlangıç maliyetleri sebebiyle tükenerek iflas edecektir (hükümet bu tekelleri iradi bir şekilde parçalamak istemezse tabii).

“Alternatif Mülkiyet Modelleri” raporu yüksek kaliteli hizmet gerektiren, fakat uzun vadeli ve riskli yatırımın özel sektörü ürküttüğü ve böylece doğal olarak tekellerin oluştuğu sektörlerde devlet mülkiyetini savunur. Üçüncü kategori – doğru bir şekilde – geniş tanımlanmıştır. Ekonomik demokrasi küçük ölçekli işletmelere has bir bir uygulama değildir.

Hükümetler kamu işletmelerinde gerek fiyatlar gerekse üretim üzerinde doğrudan kontrol sahibidir. Dolayısıyla kamu işletmelerinin ne işçileri ne de mal veya hizmetlerinden faydalanan vatandaşlar için daha demokratik olacaklarının garantisi yoktur. İşçi Partisi’nin raporu başka türlü bir devletin sözünü veriyor: Kamu mülkiyetini, kendi başına bir amaç olarak değil, daha nitelikli bir demokrasi için bir araç olarak telakki eden bir devleti.

Daha demokratik bir devlette, sendika temsilcileri, yolcu hakkı inisiyatifleri ve yerel hükümetten oluşan yönetim kurulunca yönetilen bir ulusal bir demiryolu şirkette, işçiler saha yöneticilerini kendileri seçebilirler. Hastalar tarafından oluşturulan şuralar kamu hastanelerinin planlanmasına yardımcı olabilirler – bu, Ulusal Sağlık Sistemi’nin 70’lerde ilgilendiği bir fikirdi. Ekonomik demokrasi kamu mülkiyetinden çok daha fazlasıdır.

Peki Neyi Kontrol Edeceğiz?

“Alternatif Mülkiyet Modelleri” içindeki fikirlerden İşçi Partisi’nin seçim bildirgesinde en çok geçeni devletleştirme idi. Daha doğru bir ifade ile yeniden­ devletleştirme. Corbyn demiryolları ve posta gibi kritik hizmetleri tekrardan kamu mülkiyetine almayı vaat etti.

Britanya demiryollarının özelleştirilmesi ders kitaplarına girecek bir felakettir: hizmetler azalmış, fiyatlar uçmuş ve yolcu sayısı düşmüştür. İngiltere yüksek hızlı demiryollarının inşası hususunda son derece ağırdır. Çünkü bu yatırım özel şirketler için yüksek maliyetlidir ve yüksek risklidir, ancak toplum ve ekoloji için olarak müthiş yararları vardır. Yani tam da dünyanın başka yerlerinde devletlerin sahip olduğu demiryolları şirketlerin yaptığı türden bir yatırımdır.

Kraliyet Posta Teşkilatı kâr kaygısıyla hareket eden bir şirket haline geldikten sonra hizmet kalitesi ve maliyetler açısından aynı süreci yaşamıştır. İşçi Partisi iki kurumu da adım adım halkın ellerine iade etmeye söz verdi. Demiryolu şirketlerinde devletin vermiş olduğu imtiyazların süresi bittikçe şirketleri birer birer geri almayı ve Kraliyet Posta Teşkilatı’ndaki özelleştirmeleri tersine çevirmeyi vaat etti.

İngiltere ekonomisinde halkın elinden özel şirketlere geçen üçüncü ana sektör enerji üretim ve dağıtımıdır. Enerji sistemini yeniden kamu mülkiyetine geçirmek için İşçi Partisi raporu demiryolları ve posta teşkilatı için önerilenden farklı bir “Alternatif Mülkiyet Modeli” öngörür. İşçi Partisi devlete ait tek bir şebekenin belediyelerin mülkiyetine geçirilen enerji sağlayıcılarından oluşan bir ağ tarafından beslendiği adem-i merkeziyetçi bir sistem oluşturacağını söylemektedir. Plan, mevcut özel sağlayıcıların yanı sıra belediyelerin sahip olduğu ve işlettiği işletmeler kurulmasını sağlayarak, özel sağlayıcıları rekabetle alt etmek ve sonuç olarak düşük maliyetli, daha kaliteli ve yeşil bir enerji rejimi kurmaktır.

Tartışmayı İleri Taşımak

John McDonnell, özellikle şirketlerin iflas ettiği ve işçilerin işten atılma riski olduğu durumlarda kooperatiflerin genişletilmesinden sürekli bahsediyor. Buna ek olarak Alternatif Mülkiyet Modelleri raporundaki önemli tasarılardan biri olan “Mülkiyet Hakkı”nı hatırlatarak, “ tasfiye, tahvil, satış veya halka arz halindeki bir şirketin veya tesisin ilk alım haklarının” işçilere verileceğini ifade ediyor. İşçi Partisi’nin kooperatifleri ekonomik demokrasinin potansiyel kaynaklarından biri olarak görmesi doğru, ancak hazırladıkları rapor yeteri kadar eleştirel değil. Öncelikle firmalar teknolojik durağanlık, modadaki değişimler veya başka anlaşılır nedenlerle çeşitli mücadeleler yaşarlar. Bu gibi durumlar dolayısıyla fonlar sadece şirketlerin idaresini ele almak değil onları yeniden yönlendirmek için de kullanılmalıdır.

İşte İşçi Partisi’nin Lucas Aerospace’deki mevcut politikasını önceleyen talep budur. Hisse satın almaya yönelik fonlardan daha fazlasını gerektiren çok daha büyük bir proje: eğitimin baştan ele alınması, teknik uzmanlık, takım yenileme ve belki fon sağlayabilmek için en azından geçici kamulaştırma.

Daha geniş ele alırsak, kapitalist sistem içinde işleyen kooperatifler üyelerinin tüm iyi dileklerine rağmen genelde en nihayetinde kapitalist işletme pratiklerini sahiplenirler. Ücret eşitsizlikleri, uzmanlaşması git gide artan bir yönetici kadrosu, zorunlu çalışma disiplini- bütün bunlar uzun süre ayakta durabilen kooperatiflerde ortaya çıkan vebanın belirtileridir, Mondragon’daki kooperatifler bunun örneğidir. Birleşik Devletler’deki kontrplak sanayindeki bazı diğer örnekler ise sektör dönüştükçe yavaş yavaş yok olmuşlardır.

İşletmenin küçük ölçekli olması illa ki iyi bir şey değildir. Bazı durumlarda üreticilerin toplumda yaygınlaşmalarını sağlayarak demokratik mülkiyet benzeri bir algı yaratabilir. Ancak verimsizlik yaratabilir, riskler için alınacak önlemler de daha küçük olacaktır ve dar görüşlü bir yönetim veya inovasyon eksikliğinden ileri gelen bir tür taşralılığa sebep olabilir.

Küçük olarak başlamak daha kolay olabilir, ancak ekonomik karar almanın daha kontrollü olması ekonomideki yatırımların da mutlak olarak daha kontrollü olacağı anlamına gelir. Yatırımı yönetme meselesi demokratik planlama süreci için her zaman önemli bir problem olmuştur. Yerel deneyimlerin yanı sıra, modern kapitalist planlama aygıtımız olan finansal sistem gibi küresel ekonominin zirvelerine dair de düşünüyor olmamız gerekir. “Alternatif Mülkiyet Modelleri” raporundaki bu eksiklik daha büyük çaplı bir dönüşüme hala uzak olduğumuzu gösteriyor.

Bazı sektörlerde ekonomik demokrasi yerel düzeyde daha kolay sağlanabilir. Bazılarındaysa daha büyük kurumlar daha istikrarlı ve dirençli olacaklardır. Kapitalizmin kendini yok edecek koşulları ürettiğini söyleyen eski bir sol argüman var. Günümüzün muazzam şirketleri yoksulluk maaşları ödeyip, çevreyi talan ederler ve bireysel derebeylikler gibi işlerler. Fakat aynı zamanda teknik verimliliği arttırır, çalışmanın sorgulanamaz toplumsal doğasını açığa çıkararak halk kitlelerinin bir araya gelmesini sağlarlar.

Liyakat üstünlüğü efsanesine karşın, işçiler kendilerini bugünün küresel tedarik zincirlerindeki devasa hizmet işlerinde çalıştıranların örneğin Sam Walton veya Richard Branson olmadıklarını hemen anlarlar. Çok büyük bir mekanizmayla birbirimize bağılı durumdayız. Bu mekanizma, kapitalist düzen dahilinde insan hayatını ve tabiatı tarumar ederek arttırdığı ikramiyesini eşitsiz bir şekilde dağıtmaktadır.

“Alternatif Mülkiyet Modelleri” Sol’un 19. asırdan bu yana ortaya attığı temel taleplerden birini yansıtıyor: mekanizmayı ele geçirip onu kökten bir şekilde revize edeceğiz -yani özel üretim sistemini alıp demokratik idare bünyesinde onu toplumsal bir organizmaya dönüştüreceğiz.

Bunu becerebilmek için, büyük bir kavgaya hazırlanmamız ve çelikleşmemiz gerekiyor. Bu rapor pek çok nihai demokratik hedef öneriyor, ancak bu hedeflere ulaşabilmek için gerekli kaçınılmaz mücadelelere dair stratejiler geliştirmeliyiz. Teknokrasi tuzağına düşmemeliyiz. Sanayileri kamulaştırmak veya yerel yönetim kontrolünü kurumsallaştırmak tarafsız öneriler değil sınıfsal taleplerdir. İşçi Partisi’nin sandıklarda yürüttüğü harikulade kampanya ve oy oranlarındaki dalga dalga yükseliş sadece bir başlangıç -fakat bu fikirleri hayata geçirebilecek bir iktidarı inşa etmeye daha uzun vadeli olarak odaklanmamız gerekiyor.

“Alternatif Mülkiyet Modelleri” ekonomik dönüşümü ihya eden, gerçekten ileri bir adımdır. İddialıdır, şüphesiz ana akım siyasette uzun zamandan bu yana gördüğümüz en radikal belgedir. Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi, sadece pastada daha büyük bir paya sahip olmamız gerektiğini söylemiyor. Aynı zamanda pastanın nasıl yapılacağına dair de daha büyük bir sözümüz olması gerektiğini iddia ediyor.

1 Response

  1. 2 Ekim 2017

    […] bir şeyler değişiyor. Corbyn’in kampanyasının ekonomik önerilerinin radikalliğine bir çeviri ile dikkat […]

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir