Komşuma Dokunma Kampanyası açıklandı
Geçtiğimiz Cumartesi Mülteciyim Hemşerim Dayanışma Ağı’nın çağrısıyla toplanılan ve bizim de imzacı olduğumuz toplantıda Komşuma Dokunma Kampanyası basına açıklandı. Toplantıda imaj temizleme amaçlı yerlerinden edilen mülteciler hakkında bilgi verildikten sonra bundan sonraki süreçte neler yapılması gerektiği konuşuldu. Toplantıda okunan basın açıklaması aşağıdadır.
KOMŞUMA DOKUNMA!
Basına ve Kamuoyuna,
10 Mayıs salı sabah 06:00’da Tarlabaşı’nda yaşayan dört Suriyeli ailenin evine gelen polis ve zabıta ekipleri, çocuklar ve bebeklerle birlikte aileleri araçlara bindirerek götürdü. Bir gün sonra ailelerin Osmaniye’de bir kampa götürüldüğünü öğrendik. Mültecilerin küçük gruplar halinde siyah camlı minibüslerle şehir merkezlerinden toplanmalarına ve ev baskınlarıyla zorla evlerinden alınıp rızaları dışında kamplara gönderilmelerine sık sık tanık oluyoruz. Görünür şehir merkezlerini mültecilerden “arındırma” ve “imaj temizliği” çalışmalarının Dünya İnsani Zirvesi (World Humanitarian Summit) öncesine denk düşen zamanlaması ise ayrıca dikkate değer.
En temel insani haklarından birini kullanarak savaştan kaçan mültecilere Türkiye’de “mülteci” statüsü sağlanmıyor, anayasaya ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir yönetmelik uyarınca süresi belli olmayan bir geçici statü veriliyor. Yiyecek, sağlık, barınma, eğitim gibi temel ihtiyaçların sağlanması için bile yönetmeliğin işlemesini sağlamayan devlet, bu koşullar altında kendilerine bir hayat kurmanın yollarını arayan mültecileri bir kez daha evlerinden ve hayatlarından kopararak yeni bir travmaya maruz bırakıyor. Dahası, aynı mahallede yaşayan diğer aileler, kampa gönderilme korkusuyla apar topar yer değiştirmek zorunda kalıyor. Tarlabaşı’nda geçici kimlik belgeleri, ikametgahları ve devlet okullarında kayıtlı çocukları olmasına rağmen kampa götürülen aileler olduğu haberi yayılıyor. Bu durum başka mahallelerde ve gruplarda tedirginlik ve korku yaratıyor. Çocukların okulları, zorlukla yürütülen iş hayatları, yeni kurulmuş düzenler zincirleme olarak bir kez daha bozuluyor.
Geri Kabul Anlaşması ile birlikte ortaya çıkan durum insan hakları evrensel bildirgesinin ve insan hakları değerlerinin ayaklar altına alınması anlamına gelmektedir.
Türkiye’deki uygulamada, herhangi bir hukuki süreç işletilmeksizin, herhangi bir mülteci herhangi bir kampa, alıkoyma merkezine ya da “konaklama merkezi”ne gönderilebiliyor. Mültecilerin alıkonulması insanlığın vicdanında başlı başına bir suç iken, dışarıya tamamen kapalı olmaları nedeniyle bu yerlerde yaşanan herhangi bir hak ihlalinin takibinin önü kesiliyor. Bir çok merkez ve kamp ailelere, avukatlara, milletvekillerine, insan hakları örgütlerine dahi kapalı tutuluyor. Cezaevi koşullarını bile aşan bu uygulama dahilinde mültecilere dair talep edilen en basit bilgi bile adeta devlet sırrı gibi saklandığından, sivil toplum bu merkezlerde ve kamplarda yaşananlar hakkında hiçbir şekilde bilgi edinemiyor. Ancak, arada bir dışarıya “sızan”, örneğin insanlık için bir utanç abidesine dönüşmüş Kumkapı geri gönderme merkezindeki koşullar ya da Nizip’te son yaşanan ve Başbakanlığa bağlı AFAD tarafından da kabul edilen toplu cinsel istismar gibi vahşet haberlerinden durumun ne kadar vahim olabileceğine dair ipuçlarını görebiliyoruz.
Tarlabaşı’ndan alınarak kampta tutsak tutulan komşularımızın derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
Komşularımızın, özellikle kadın ve çocuklar için güvenli olmayan bu kamplara ve merkezlere götürülmesine karşı çıkıyoruz. Bu insan haklarına aykırı, meşruiyeti olmayan ve hukuksuz uygulamanın son bulmasını talep ediyoruz.
Toplumdan gizlenmesi gerekecek düzeyde bir vahşetin yaşanmadığına ikna olmak için, tüm kampların ve merkezlerin sivil toplum örgütlerinin denetimine açılmasını talep ediyoruz. Bu ülke halkları ve sivil toplum kuruluşları olarak mülteci kamplarındaki, gözetim merkezlerindeki uygulamayı görme, inceleme, denetleme, idari süreci izleme ve dahil olma hakkımızı talep ediyoruz. Daha da ötesi kısa süreli bir barınma çözümü olan kampların en yakın zamanda boşaltılarak mültecilerin sosyal yaşama katılmalarını ve Türkiye halkları ile birlikte daha iyi yaşam koşullarına ulaşmalarını sağlayacak politikaların geliştirilmesini talep ediyoruz.
Komşularımızın, ortaya konulan tüm koşullardan bağımsız ve hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmalarına karşı çıkıyoruz. Birlikte yaşama koşullarımızın oluşturulmasını, en azından birlikte yaşamak için gösterdiğimiz çabanın engellenmemesini talep ediyoruz.
Aynı zamanda uluslararası topluma da bir çağrı yapıyor ve insan onurunu merkeze alan bir mülteci politikası oluşturmaya davet ediyoruz.
Türkiye halklarını, komşumuz olan Suriyelilerle birlikte yaşama iradesini göstermeye ve hakları için ses çıkarmaya çağırıyoruz.
Barış içinde bir arada yaşama isteğimizden vazgeçmeyeceğiz!
Bağımsız Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri
Çözüm Yerinde İnisiyatifi
Direnen Üretici ve Tüketici Kolektifi (DÜRTÜK)
Don Kişot Bisiklet Kolektifi
Dört Ayaklı Şehir
Emek ve Adalet Platformu
Göçmen Dayanışma Ağı / Ankara
Göçmen Dayanışma Mutfağı
Gündem Çocuk Derneği
Halklararası Dayanışma Köprüsü Derneği
Hayata Destek İnsani Yardım Derneği
İnsan Hakları Derneği – Çocuk Hakları Komisyonu
Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)
Lezbiyen Biseksüel Feministler
Mülteci Çocuklara Destek Girişimi
“Mülteciyim Hemşerim” Dayanışma Ağı
Müştereklerimiz
Okmeydanı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği
Sınır Tanımayan Kadınlar – Göçmen Kadınlarla Dayanışma Grubu
Sınırsız Atölye
Tarlabaşı Toplumunu Destekleme Derneği
Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP)