Fatma Betül Demir: “Alevilerin talepleri çok net ve artık karşılanması gerekiyor”
Perşembe söyleşilerinde en son, F. Betül Demir’in Alevilik ile ilgili çalışmasını dinleme fırsatı bulduk. Bizler için çok mühim olduğunu düşündüğümüz bu söyleşi notlarını istifadenize sunarken, bütün ayrımcılıklara karşı olduklarını iddia ederken alevilerin ortak taleplerini görmezden gelenleri vicdanlarımızda bir kez daha yargılıyoruz.
Bu konuyu çalışmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Lisans öğrenimim sırasında sosyal psikolojiyle ilgileniyordum ve okulda bir projemiz vardı. Bu proje kapsamında biz sosyal kimlik teoremi üzerinden Alevi-Sünni, Türk-Kürt çapraz kategorizasyonu çalıştık. O sırada benim görüşme yaptığım daha çok alevi katılımcılarla görüşme sırasında dinlediğim hikayeler beni çok etkilemişti. Siyasi olarak da takip ediyoruz belli talepler var hak talepleri var ve taleplerin karşılanmadığını biliyoruz. Sonrasında Mazlumder’de bir ‘Ayrımcılık Komisyonu’nun kurulmak üzere olduğunu öğrendim. Mazlumder gönüllüsüydüm zaten ve komisyonun kuruluşuyla birlikte dahil olmuş oldum. Böylece alevilerle ilgili çalışma yapmaya başladık. Komisyonda belli tartışmalar yapıldı, ardından alana geçtik. Sosyal psikolojide ve psikolojide yapılan çalışmalar işi psikolojikleştirip sadece anlama üzerinden herşeyi götürüyor ve oradaki taleplerdi hak ihlalleriydi bunlar biraz görünmez kalıyor. Çünkü herşey o kadar çok betimleme üzerinden gidiyor ki insanların hak taleplerinin meşruluğu ya da değişmesini istedikleri mağduriyetler akademik çalışmanın gölgesinde kalıyor. Raporu okuduğunuz zaman da çok net görülebilirsiniz akademik çalışmayla hukuki bir metin arasında kalmış gibi görünüyor. Çünkü psikoloji tarafını da görmezden gelmeden hak talebini de ön plana çıkaran bir şey olsun istedik. Bu şekilde çalışmaya başlarken önce okumaya falan başladık alevilerle ilgili biraz tabi teolojik okumalar üzerinden gidiyor mezhepleri filan okuyorsunuz. Ama sonrasında o tartışmanın sonu olmadığını görüyorsunuz. Alevi örgütlerinde bu konuda kendi içlerindeki tartışmaları da görüyorsunuz. Mazlumder bir insan hakları derneği olduğu için daha insan hakları perspektifi üzerinden bir şey yapma ihtiyacı duyuldu. Bu bağlamda Ali Kenanoğlu, Doğan Bermek, Cafer Solgun üzerinden biz cemevlerine ulaştık ve insanlarla görüşmeler yaptık. Raporun arka tarafına ekledik. Soruları sorduk ve özellikle cem evinde çalışanlar ya da cem evinde dede olan, müdür olan kişilerle konuşmamayı tercih ettik, görüşmelerin politik bir ağırlığı olmasın diye. Daha çok insanlar arasındaki yaşanmışlıklar üzerinden veriler elde edelim istedik. Buna rağmen her şey çok netti. Zaten alevi örgütlerinin 4 temel talebi var: Diyanet İşleri Başkanlığı, cemevlerinin statüsü, zorunlu din dersleri ve Madımak’ın müze olması. Bu 4 talepte herkes ortaktı ve bizim görüştüğümüz insanlarda çözüm önerileri kısmında bu talepler çok fazla tekrarlandı.
Görüşmeleri nasıl gerçekleştirdiniz?
Özellikle ayrımcılık çalışmalarının bir zorluğu bu oluyor. Ben o dönemde kiminle konuştuysam herkes “biz de ayrımclık mı var, bizim toplumumuzda Osmanlı’dan gelen bir hoşgörü vardır” diyordu. Hep böyle bir mit üzerinden konuşuluyordu. Gerçeklik payı da olabilir, Osmanlı dönemi görece iyi olabilir ama şu an ayrımcılık meselesi eşit haklar istemekle ilgilidir. Hoşgörü olayında da bir hiyerarşi var. Bir kesim diğer bir kesimi hoş görüyor. Bir hoş gören kesim var bir de hoş görülenler var. Zaten yapılan şeyler belli ve talepler belli, bizim daha çok nitel olarak insanların ifadeleriyle delillendirmek ve şahitliğimizi ortaya koymak gibi bir amacımız vardı.
17 kişiyle görüştük, ses kaydı alıp sonra onların analizini yaptık. Nitel çalışma olduğu için içerik analizi yöntemini kullandık ve konuşmalarda ve söylemlerde neler ortaklaştıysa onları kullandık. Bu bağlamda da ayrımcılığın nasıl deneyimlendiği ile ilgili birkaç tane kategorimiz var, bunlar genel önyargılar, iş hayatına katılımdaki önyargılar, Alevi kimliği ortaya çıktıktan sonra işten çıkarılmalar… Soruları sorarken yaşananları ayrımcılık olarak nitelendirmemeye çalıştık. Öncelikle farklı bir muamele görüyor musunuz diyerek biz sorulara başladık, ondan sonra onlar ayrımcılık diye devam ettiği için biz de bu kavramı kullandık.
Alevilerin ortak taleplerinden bahsettiniz. Cem evlerinin statüsü şu an ne durumda?
Cem evleri yasal olarak eğer ibadethane olursa ya da herhangi bir vakıf dernek gibi daha farklı bir statü verilirse burada yerel yönetimlere verilen bazı haklar var ve zaten AİHM de bu süreçle ilgili defalarca Türkiye’yi cezaya çarptırdı. özellikle bu zorunlu din dersleri üzerinden birçok karar var. Örneğin Mansur Yalçın davası, Eylül 2014’teki bu davada öğrencilerin zorunlu din dersinden muaf tutulması istiyorlar ve bu, kabul ediliyor. Bununla ilgili yakın zamanda yine bir AİHM kararı var. Cem evlerinin kendi faturalarını ödemelerinin bir hak ihlali olduğuyla ilgili yine bir AİHM kararı var. Bütün ibadethanelerde olduğu gibi cem evlerinin de her türlü haktan yararlanması gerektiği söyleniyor. Bunun dışında, 82 anayasası özgürlükleri oldukça kısıtlayan bir anayasa, onun değişmesiyle de birçok şeyin değişeceğini düşünüyorum. Zorunlu din dersleriyle ilgili ise, Mazlumder’in “Tevhid-i tedrisat kaldırılsın” kampanyası var. Zorunlu eğitimin tamamen kaldırılması gibi bir şey de öneriyoruz. Ama zorunlu din derslerinin de kaldırılması gerekiyor, bununla ilgili talebimizi de net olarak ifade ettik. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konumu çok tartışmalı. İlk etapta Diyanet’in içinde bulunduğu bir çözüm arayışı olabilir ama nihai noktada bunun tamamen feshinin gerekliliğini biz raporda da söyledik.
Rapor nasıl tepkiler aldı? Bundan sonra ne yapılmalı?
Doğan Bermek şu an Alevi Düşünce Ocağının başkanı, eskiden Alevi Vakıfları Federasyonu (AVF)’nin başkanıydı. Kendi sitelerinde de raporu yayınladılar ve çok sahip çıktılar. 19 Mart’ta da Mazlumderin bir paneli olacak bu raporla ilgili. Orada yine konuyla ilgili insanlar konuşmacı olacak.
Bu çalışmayı yaparken gruplar arası iletişimi artırmayla ilgili de önerilerimiz oldu. Bir araya gelerek bir etkileşim ortamı oluşması için “raporu yayınladıktan sonra Mazlumdere’e gelir misiniz?” dedik, doğrudan evet diyen hiç kimse olmadı. Dışarıdan Aleviliği yine farklı bir yere konumlandıracaklar diye düşünüldü. Böyle toplantılar kısa süreli olunca o ayrımcılık dediğimiz şeyin ya da ön yargıların değişmesi çok mümkün olmuyor ve alevilerde de politik olarak da çok ciddi farklılıklar var. Mesela gençler çok daha muhalifler ve inançsızlık, ateist olma eğilimleri çok daha fazla. Ben bunu bir dedeye de sormuştum sohbetimiz sırasında, o da eğer ibadethanelerimizi ibadethane olarak görmezseniz bu gençler de nerede gelip dinlerini öğrenecekler, diye sordu. Taleplerinin karşılanmamasıyla da bunları çok ilişkilendirmişlerdi. Buna raporda pek yer vermedik ama Türk, Kürt, Arap Alevilerle görüştük ve hepsinin ortaklaştığını gördük. Yani hepsi çok net talepler ve bunların artık gerçekten karşılanması gerekiyor.