Mehmet Bekaroğlu – Olmadı be Rasim Abi!
Emek ve Adalet Platformu’nun çağrısıyla Mazlum-Der İstanbul Şubesinde yapılan toplantı ve sonrasında katılan yazar ve entelektüellerin imzasıyla 14 Haziran tarihinde yayınlanan bildiri Türkiye’nin değişik çevrelerinden olumlu ve olumsuz tepkiler aldı. Bunu son derece doğal karşılıyoruz, çünkü son dönem memlekette yaşanan olaylar ve gelinen nokta herkeste farklı bir algı oluşturdu ve Gezi Parkı olayında “taraf” olanlar bir diğerini anlama ve dinlemeyi terk etmiş durumda. Bu bildiri aslında bütün bu cepheleşmelerin dışında yer almaya ve adil olabilmeye dair bir çaba. Buna rağmen Müslüman mahallesinin bir kısmında öfkeyle karşılandı. Zaman zaman hakarete varan eleştiriler aldık. Bildirinin imzacılarından Mehmet Bekaroğlu’nun, Rasim Özdenören’in eleştirilerine karşı yazdığı cevap oldukça naif ve içten.. Rasim Özdenören gibi Türkiye’deki İslami fikriyatın önemli köşe taşlarından bir ağabeyin eleştirilerini saygıyla karşılıyoruz fakat Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi “dostun attığı gül”ün bizi daha çok yaraladığını söylemek zorundayız. Bekaroğlu’nun tam da bu zaviyeden bakarak yazdığı cevabı iktibas etmek istedik.
MEHMET BEKAROĞLU
Olmadı be Rasim Abi!
“İlginç bir yanlış bilinç örneği”, öyle mi? Olmadı be Rasim Abi! Siz ki bizim Rasim Abımızsınız; bizim ‘Yedi Güzel Adam’ımızdan biri.
Herkes ‘Yedi Güzel Adam’ın kim olduğunu sormuş ama hiç kimse birinin siz, siz Rasim Abi olduğundan şüphe etmemişti.
Ne güzel adamlardınız Rasim Abi. Siz ve diğerleri; Sezai Karakoç, Nuri Pakidil, Akif İnan, Erdem Beyazıd, Cahit Zarifoğlu, Alaattin Özdenören. Şuurlanmamızda payı olan adamlar! Önce Cahit Abi kavuştu Hakk’ın rahmetine, sonra Akif Abi, Erdem Abi, Alaattin Abi. Ne güzel adamlardı onlar!
Sezai Abi İstanbul’da ulu bir çınar gibi duruyor; Nuri Abi elbette Ankara’dadır, sizin gibi.
Olmadı be Rasim Abi! Siz ki ‘Yedi Güzel Adam’dan biriydiniz, ‘Gül Yetiştiren Adam’dınız.
Olmadı be Rasim Abi…
Şimdi nasıl yatar kabrinde Cahit Abi; incittin Cahit Abi’yi.
Olmadı be Rasim Abi!
Soğuk bir kış günüydü; Üstad’ı bekliyorduk Ankara’da. Ben ilk defa görecektim, hepimiz çok heyecanlıydık. Zor ikna etmiştik Mehmet Soyak Abi’yi Üstad’ı kısa bir süre yakından görmemize izin vermesi için. Hatırlar mısın Rasim Abi, Kızılay’da bir büro vardı, Raşit Aksoy muydu büro sahibinin adı, geçmiş zaman unuttum. Üstad masaya oturmuştu, biz de karşısına ama biraz uzağa dizilmiş sandalyelere ilişmiştik. Öndeki masanın yanındaki koltuklar size, siz ağabeylerimize ayrılmıştı. Tek tek gelmiştiniz büroya; her biriniz girdiğinde Üstad biz gençlerle yaptığı sohbeti kesip size hoş geldiniz demişti. Ama Cahit Zarifoğlu içeri girene kadar hiç ayağa kalkmamıştı. Size isimlerinizle hitap etmişti ama Cahit Abi gelince kalkmış ona sarılmış ve “Şair, hoş geldin, seni iyi gördüm” demişti. Sonra da Yedi Güzel Adam’ı istemişti Cahit Abi’den. Cahit Abi ne güzel okumuştu, hatırlıyor musun Rasim Abi?
Bu insanlar dev midir
Yatak görmemiş gövde midir
bir yara açar boyunlarında
Kolkola durup bağırdıklarında
– Yar kurbanın olam
Dağlar önüme durmuş
Ki dağlanam
Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında
Çocuktum, daha 17 yaşındaydım, o gün bugün oyluk etlerimden mavzer çıkarmaya çalışırım, ite çakala karşı dururum. Altmış yaşıma giriyorum; hala oradayım, ne güzel günlerdi Rasim Abi ve siz ne güzel adamlardınız!
Olmadı be Rasim Abi!
İki hafta arka arkaya yazdığın yazıda bizi “ilginç bir yanlış bilinç örneği” olarak tanımlamışsın. Oldu mu be Abi! Siz ki bizim ‘Yedi Güzel Adam’ımız, Devlerimizdiniz Rasim Abi. Nasıl yaparsınız bunu; biz ki o gün bu gün ite çakala karşı dururuz, oyluk etlerimizi parçalarız pırıl pırıl mavzerler çıkarmak için. Olmadı be Rasim Abi!
Hadi beni, Ali’yi, Osman’ı, Ümit’i, Cüneyt’i çıkar koy bir tarafa; ya o güzel çocuklar, Emek ve Adalet Platformu’nda çırpınan gençlere yapılır mı bu Rasim Abi. Peki, Mazlum-Der’e ne diyeceksin, yıllarca kimliğine bakmadan mazlumun hakkını savunanlar ve yine kimliğine bakmadan zalimin, itin çakalın karşısında duranlar için böyle söylenir mi Rasim Abi? Bir avuç insan ortada çırpınıp duruyor, nasıl kıyarsın onlara Rasim Abi?
Tabi zor günlerdi sizin günleriniz; o zaman itin çakalın karşısında durmak zordu. Peki, şimdi Rasim Abi, şimdi kolay mı? Her taraftan “aman susun, bunlar bizimkiler, susun” denildiği bugün daha zor be Rasim Abi. Biz Rasim Abi, biz bir avuç insan bu zor günlerde, itin çakalın koyun postu ile gezdiği bu günlerde sizden aldığımız, öğrendiğimiz “itin çakalın karşısında durma” geleneğini sürdürmeye, kimliğine bakmadan mazlumun yanında durmaya ve yine kimliğine bakmadan zalimin karşısına dikilmeye çalışıyoruz, geleceğe bu örneği, örnekliği taşımaya çalışıyoruz.
Çok saldırıya uğradık Rasim Abi, çok taş yedik, hakaret işittik. Hedef gösterildik, ilk görüldükleri yerde infaz edilecek listesine koydular bizi, gazetelerinde yayınladılar. Elbette bunlardan etkilendik, etkileniyoruz, ama senin attığın ‘Gül’ bizi çok acıttı, kanattı be Rasim Abi. Çünkü sen bizim ‘Yedi Güzel Adam’ımızdan biriydin, sen ‘Gül Yetiştiren Adam’dın Rasim Abi.
Bize mi atacaktın, böyle taştan, hakaretten, yorgunluktan, hayal kırıklığından kan ter içinde olduğumuz, dökülüp kırıldığımız bir günde bize atmak için mi yetiştirdin gülü, gülleri Rasim Abi?
Olmadı be Rasim Abi! Ben şimdi sana ne diyebilirim Abi! Görüyorsun ki hiçbir şey diyemiyorum, hala konuya giremedim.
Olmadı be Rasim Abi, bize, bana bunu yapmayacaktın. Attığın Gül bizi, beni çok acıttı, kanattı be Rasim Abi.
İnan ki Rasim Abi, bu yaraya dayanırım ama sana cevap vermek zorunda olmak, sana bu mektubu yazmak beni daha çok acıtıyor. ‘Gül Yetiştiren Güzel Adam’a sitem etmek çok koyuyor be Rasim Abi.
Ama yazmak zorundayım, size cevap vermek zorundayım. Çünkü benim Güzel Rasim Abi’m, bize itin çakalın kapısında dikelirken ‘Gül’ attın. Olmadı be Rasim Abi, olmadı, beni bu mektuba mecbur etmeyecektin.
Mecburum Rasim Abi, sana cevap vermek zorundayım. Yapılan yanlışlıklardan uzak olduğumuzu, gözlerin görmez olduğu, kulakların duymaz olduğu, kalplerin hissetmez olduğu böyle bir günde yanlışlıklardan uzak durduğumuzu söylemeye mecburum be Rasim Abi. Mazlumun bizden değil diye itildiği, zalimin bizden diye kollandığı böyle bir günde konuşmak zorundayım be Rasim Abi. Konuşmalıyım ki Rasim Abi, yarın da insanlar ite çakala karşı durabilsinler, yarın da kimliğine bakmadan mazlumun yanında yer alan ve yine kimliğine bakmadan zalime karşı çıkan insanlar olsun.
Gezi Günleri’nde yayınladığımız bildiriye “Bildiri metninde yansıyan yanlış bilinç örnekleri bu ülkede yaşayan Müslümanların bazılarının karşı karşıya bulunduğu handikapları veciz biçimde dile getirmesi bakımından önem taşıdığı” için cevap verdiğinizi yazmışsınız. Suçlamanız sadece “yanlış bilinç” değil, bildirinin olayların 16. gününde yayınlanmasından hareketle bizleri “masum protestocuların sırtından anarşi ve terör çıkarmak isteyen güruhunun” ekmeğine yağ sürmekle suçlamışsın.
Oldu mu bu şimdi Rasim Abi? Nasıl böyle yazarsın, bu nasıl “doğru bilinç örneği” Abi? Bildiri metni ortada; özellikle Gezi Parkı protestocularıyla durumdan vazife çıkaranlar, eski rejim kalıntıları, “ambülansın arkasına takılan uyanık/kötü niyetli taksi, şoförleri” birbirinden çok net bir şekilde ayrılmakta. Bu çok açık bir şekilde yapılmışken yazınıza nasıl böyle başlayabildiniz Rasim Abi, siz ki okuduğunu anlayan, anlatmak istediğini en güzel şekilde yazabilen birisiniz.
Rasim Abi olur mu bu, bu kadar ucuz mu, sen nasıl böyle bir şey yaparsın? Bırak başkaları yapsın Rasim Abi, yaptılar da yapıyorlar da. Her “ama” dendiğinde, “Ne demek, şimdi siz anarşistleri, teröristleri mi desteliyorsunuz?” diye lafı ağzımıza tıkıyorlar. Yakıştı mı Abi, sözümüzü “anarşist ve terörist” parantezine alarak etkisizleştirmeye çalışmak sana uyar mı? Bunu yapanlar var; ama bunlarla senin bir ilgin olamaz. Abi, kaç kişi kaldı, kaç insan konuşabiliyor; “memur” olmayan, ihale almayan, mevki ve makama boğulmayan kaç kişi var Abi? Hani Türkiye’nin birikimi denmişti, bir dünya adam; hepsi gittiler, hepsi iktidara yazıldılar, hepsi o bir zamanlar öfke ile baktıkları makamları, mevkileri, köşeleri işgal ettiler. Bir zamanlar o makamları işgal edenlere çok çabuk benzediler. Sen bunu bilirsin Abi, sen bunları görürsün Rasim Abi. Şimdi oralarda mazlumun ve zalimin kimliğini ayırmaya başladılar, daha öncekiler gibi. Televizyonlara ve gazetelere kuruldular; araştırma merkezlerinde yuvalandılar, üniversitelerde kürsüler kaptılar… Elbette olsun, itirazımız yok. Bizim itirazımız mazlumu ve zalimi kimliğine göre ayırıyor olmalarına. Nitekim bildiride şunu yazdık: “Bir zamanlar mazlum olmak zalimleşmemizi ya da zalimin yanında olmamızı gerektirmez”. Bu cümlenin nesi seni rahatsız etti Rasim Abi?
Usta(!), memurlarını çağırdı, mahallenin kulağını çekin diye uyardı. Dolaştılar, arkadaşlarımızı tek tek aradılar, tehditlerde, tembihlerde bulundular. Bir kısmı da gazetelerinde, sitelerinde kampanyalara başladı. Aynen öyle yazdılar; bizi “komplocuları görmemek, hatta işbirliği yapmak”la suçladılar, itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Peki, ya sana ne oldu Rasim Abi? Sen ‘Yedi, Güzel Adam’dan birisin, sen ‘Gül Yetiştiren Adam’sın; biliriz, seni kimse memur yapamaz, seni mevki ile, makam ile, köşe ile bağlayamazlar.
Olmadı be Rasim Abi, bun u yapmamalıydın!
Abi, utanıyorum, sana bunları yazdığım için yerin dibine geçiyorum.
Bu nasıl “doğru bilinç” hali?
“Bildiri sahipleri besbelli ki, masum protestocularla ‘çapulcu’ yaftasını hemen benimseyenler arasında bir ayırım yapmak istemiyor. Hükümetin karıştırıcılara müdahale etmesi durumunu, karıştırıcılık yapan 28 Şubatçılarla aynı kefede değerlendiriyor. Vahim hata…” diye yazmışsın.
Rasim Abi, nasıl oluyor da Hükümetin memurları ile aynı tarafa düşübiliyorsun, nasıl oluyor da artık mazlumun kimliğine bakanlar gibi yazabiliyorsun? Dahası Abi, nasıl oluyor da demediğimizi dediler, yapmadığımızı yaptılar diye yazabiliyorsun?
Evet, Rasim Abi aynen öyle oldu; bu arkadaşlar, bir zamanlar kendilerine yapılanı başkalarına yapmaya başladılar, büyük, vahim yanlışlar, hatalar yaptılar. Hatalar yaptılar ve herkes sustu. Cemaatler, tarikatlar, kanaat önderleri, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, hiç kimse sesini çıkarmadı. Bırakın bir Müslüman’a, hiçbir insana yakışmayacak pek çok ihlalin suç ortakları haline geldiler. Bunlar bizden diye pek çok zalimliği görmezden geldiler, sessiz kaldılar.
Bir kısmına hatırlatayım mı Abi?
Daha gelir gelmez, belki de gelmenin ve kalabilmenin bedeli olarak, iktidar, Irak ve Afganistan’da milyonların katline destek verirken sustular; beğenmedikleri, şimdi “çapulcu, anarşist ve terörist” dedikleri sokaklarda çırpınırken, yapmayın, etmeyin derken, sırf iktidar sıkıntıya girmesin diye yerlerinden kalkmadılar, sustular.
Rasim Abi; adam sırf Ermeni olduğu için güpegündüz sokak ortasında öldürüldü; cinayetin devlet içindeki yapılar tarafından işlendiğini “sokaktaki çocuk” bile biliyordu. Senin “yanlış bilinç örneği” dediğin insanların dışında tüm Müslümanlar sustu Rasim Abi.
Roboski Rasim Abi, Roboski; Roboski’de çoğu çocuk 34 insan kendi uçaklarımızla bombalanıp katledildi. Ortalıkta birkaç kişi vardı, çoğu sustu. Devletin yaptığı bu katliam millet meclisi komisyonunda örtüldü. Yine sustular. Hükümet partisinin bir zamanlar önemli bir simi olan Mir Dengir Fırat; “Başbakan devlet içindeki dengeleri korumak için üzerine gitmiyor” dedi, yine sustular. Sırf “bizden olan Hükümet, bizimkiler” rahatsız olmasın diye sustular Rasim Abi.
Bölgemizde barışın ve kardeşliğin öncüleri olmamız gerekirken, hükümetin global güçlerin güdümünde mezhep savaşları kışkırtacak öngörüsüzlüklerine de susuldu.
Taşeronluk sistemi genelleştirildi, çalışanların hakları elinde alındı, yine ses çıkaran olmadı. Cinayet gibi iş kazalarında senede binden fazla insanımız ölüyor, Müslümanlar “kader” diye geçiyor Rasim Abi. Tersanelerde, maden ocaklarında yüz liralık cihazlar olmadığı için gaz patlaması oluyor, insanlar havaya uçuyor, yine ses çıkaran yok. İstanbul’un göbeğinde, Esenyurtta bir AVM inşaatının şantiyesinde 11 insan yanarak öldü, yanık kokusu İstanbul’un semalarını sardı, aldıran olmadı Rasim Abi.
Halkın hizmetine avdet etmek vaadi ve sorumluluğuyla devralınan kamu kurum ve kuruluşlarında suiistimal, yalan, rüşvet, kayırma, kadrolaşma ayyuka çıkarken; iktidara temenna edenler dışındaki herkes dışlanırken, kamu kaynakları iktidara sorgusuz sualsiz yandaş olanları zengin etme yolunda yağmalanırken “Ne oluyor?” diyen olmadı.
Rasim Abi, bu ülkede 15 milyon Alevi yaşıyor; Alevi çocuklarından bir tanesini bile -bırak hâkimliği, savcılığı, kaymakamlığı- kamu görevlisi olarak almadılar. Susuldu. Yetmezmiş gibi, Başbakan “Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımız şehit oldu” dedi, susuldu. Rasim Abi, ölülerimizi ne zamandan beri Sünni-Şii diye ayırıyoruz?
Ülkenin zenginlikleri uluslararası şirketlere ve bankalara peşkeş çekilirken, Müslüman duyarlılıkları tüm dünyayı bir cehenneme çevirmiş Kapitalizm’in taşıyıcısı ve içselleştirici araçları haline getirilirken susuldu.
Rasim Abi, ülkenin dereleri yüz yıllığına imtiyaz devirleri ile dağıtılırken; HES’lerle dereler kurutulurken sesini çıkaran olmadı. Bu hükümet döneminde sadece İstanbul’da 150 gökdelen, kibir kulesi dikildi, yine ses çıkmadı. Sultanahmet Camisinin siluetine tecavüz ettiler Müslümanlar sustu. Utanılacak bir durum ama başkaları itiraz etti, Başbakan “kuleleri yapan arkadaşıma küstüm” dedi, yine ses çıkaran olmadı Rasim Abi.
İtirazları susturan, gerçekleri örtbas eden, memurlaşmış kalemler ve megafonlaşmış ağızlarla doldurulmuş yeni bir medya hegemonyası kurulurken susuldu. Tüketim kültürü, çirkin beton yığınlarından oluşan rant alanları, içi boşaltılıp yarışa döndürülmüş bir eğitim ticareti çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini katlederken yine susuldu.
O kadar uzun süredir susuluyor ki, bu suskunluk, halkın emanet ettiği kamu yetkilerini kullanan iktidarı, doğru ve yanlış konusunda yegâne otorite haline getirdi. Halka ve Hakka ait olması gereken otorite, iktidar çevresinde yoğunlaşmış bir azınlığın kibirli tekeli haline gelip, söyledikleri her şeyi itirazsız kabul etmeyen herkesin yaşam hakkını zorlayan ve Müslüman değerlerin dilini kullanarak halkı kandıran yeni bir oligarşi doğurdu. Çoğunluğun oylarını, baskın karakteristiği fırsatçılık, ikiyüzlülük ve yağcılık olan ehliyetsiz bir küçük adamlar azınlığının hegemonyasına dönüştüren bir oligarşi.
O kadar çok susuluyor ki, o kadar uzun süredir susuluyor ki, konuşmaya cesaret eden bir avuç insan saygısız ve nankörler veya satılmış hainler ilan ediliyor. Ağzımızı açtığımız her sefer ne dediğimize bakılmaksızın bizi öteki tarafa yazıyorlar. Buna alıştık Rasim Abi. Ama senin böyle yapman; bizi “anarşist ve terörist” parantezine almam çok acıttı be Rasim Abi.
İnsaf be Rasim Abi. “Yaşanan gerilimlerin esas müsebbibi; halkı dikkate almadan şehri dönüştürmeye kalkışanlar ve polis şiddetinin kontrolsüz kullanılmasını emredenlerdir” demişiz ve sen bundan çok rahatsız olmuşsun. “Bu anlayış, hırsızda hiç kabahat bulmuyor, bütün sorumluluğu ev sahibinin üstüne atıyor”demek sana uyar mı be Abi? Yakıştı mı sana Rasim Abi, bu ülkenin insanlarına, bu kentin sakinlerine “hırsız”demek, yine bu kibirlilere “ev sahibi”?
Rasim Abi, sen bu ülkede yaşamıyor musun; nasıl görmezsin, nasıl duymazsın? Bu olayların bu noktaya gelmesi bütünüyle Başbakan’ın krizi yönetememesi ya da böyle istemesi nedeniyle oldu. Hatırla benim güzel Abim, gül abim; biz bir avuç duyarlı insan, Gezi Parkı’da vaki olan tecavüz nedeniyle orada beklerken, Başbakan’ın sözleri ve “emir verdim” dediği polisin saldırısı ile oldu her şey.
“Siz ne yaparsanız yapın, ben karar verdim, uygulayacağım”, “Üç beş çapulcuyu mu dinleyeceğim?”. Bu sözler Başbakan’a ait. Elbette burada kalmadı, her gün daha çok gerdi, her geçen gün daha çok kışkırttı. Sayı hesabına döktü işi, “yüzde 50’yı zor tutuyorum evlerinde” dedi. Benim Güzel Abim, bir ülkenin başbakanı halkını kaosla tehdit eder mi, böyle bir şey olur mu?
Rasim Abi, tamam bunlar çapulcudur, “kayıtlar” doğrudur; bunlar “belediye otobüslerini, halk otobüslerini yakanlar; dükkânları yakıp yıkıp yağmalayanlar ve benzeri her türlü tahrip eylemine girişen bir güruh”tur. Öyle kabul edelim. Sevgili Rasim Abi, bunlar suç, adi suçlar, dünyanın her tarafında her ülkede olur, olmuştur bu tip olaylar. Bunları elbette tasvip etmiyoruz, zaten tasvip etmediğimizi bildiride söylemişiz. Peki Abi, bunların olması Hükümetin yaptıklarını görmezden gelmemizi mi gerektiriyor? Yani “çapulcular var, belediye otobüslerini yaktılar, o halde hükümet ses çıkarmayalım, AVM de yapsınlar, Sultanahmet siluetini de yok etsinler” mi diyelim?
Rasim Abi, düz mantığın, “doğru bilinç”in beni şaşırtıyor. “Bir kere İstanbul Belediyesi’nin aldığı karar korsan bir karar değil” diyorsun. Yani Belediye’nin kararları varsa, hükümet “tamam” demişse kent yağmalanabilir mi? Yasal olan her şey ahlaki ve vicdani mi? Sevgili Abim, İstabul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin yapmış olduğu imar değişiklikleri ile 10 yılda ne kadar rant oluşturuldu, biliyor musun? Söyleyeyim; en az 150 milyar dolar.
Bu rantın kimlere nasıl dağıtıldığından haberin var mı? Rasim Abi, bir tane örnek vereyim: TMSF’nin elindeki bir arsa 12 milyon TL’ye medyası olan, yeni yeni palazlanan bir zat-ı muhtereme satılıyor. Satılma anında arsanın çoğu yeşil alan; belki küçük binalar, parklar, kafeler yapılalabiliyor ancak. Bu arsa 12 milyon TL’ye satıldıktan sonra, İBB Meclisi’nde imar değişikliği yapılıyor; yüz bin metre kareden fazla kapalı alanı ile içinde otel, rezidans, AVM, konutlar olan bir plan onaylanıyor. Sanırım tüm bu yapılar için 100 milyon dolar civarında para harcanıyor. Buranın değeri nedir, bu dükkânlar, daireler, iş merkezlerinin şu anki değeri nedir biliyor musun, benim Güzel Abim; onu da söyleyeyim; 1 milyar dolar.
Rasim Abi, İBB’nın aldığı bu karar korsan değil; hepsi yasal. Soru şu: Bu arsanın bu şekilde kullanılması kamu yararına mı? Haydi, cevap “evet”se niçin kamunun elindeki bu arsada imar değişikliği önceden yapılıp 600 milyon dolara satılmadı? Gördün mü Abi, imar rantı neymiş, kimlere nasıl dağıtılıyormuş?
Rasim Abi; bizim söylediğimiz bu. Abi, “tüyü bitmemiş yetim hakkı” diyoruz. Sen bizi “yanlış bilinç örneği”olarak takdim ediyorsun, dahası saldırı nesnesi haline getiriyor, “anarşist ve terörist” parantezine alıyorsun. Tam da malum tetikçi gazetenin “unutmayın” başlığı ile resimlerimizi yayınladığı günlerde. Olmadı be Rasim Abi, bu sana, senin güzel adamlığına, ‘Gül Yetiştiren Adam’lığına yakışmadı.
Sonra Abi; biz “Bu ülkede henüz Kürtlerle helalleşilmedi, Alevilerle barışılmadı, işçi ve yoksulların hakkı hâlâ gözetilmiyor, iş kazalarıyla ölümler devam ediyor, birileri devlet eliyle zenginleştirilirken toplumun önemli bir kesimi yoksullaştırılıyor. Her şeyin zenginlik ve güç ekseninde değerlendirildiği, siyasal güç ve ekonomik büyümenin kutsallaştırıldığı bir siyaset dili Müslümanların ahlakını yansıtan bir dil değildir”demişiz.
Siz buna ne demişsiniz?: “Bu ifadelerde de vahim bir kafa karışıklığı ve ilginç bir yanlış bilincin dışa vurumu gözlemleniyor.”
“Kafa karışıklığımızı”, “Taksim Gezisi’ndeki olaylarla bu iddiaların doğrudan bir irtibatı yoktur” cümlesi ile izah etmişsin. El insaf Rasim Abi; sana yakışır mı, senin gibi güzel adama bu cümle uyar mı Rasim Abi? Demek Aristo’yu, düz mantığı imdada çağırdın ve sizinki “doğru bilinç” oldu, öyle mi Rasim Abi?
İlgili, irtibatlı bütün bunlarla Gezi; bütün bunlar olmasaydı, bütün bunlara biz susmasaydık, bu ülkenin Müslümanları konuşsaydı, Sultanahmet’in siluetine sahip çıksaydı, hırsızlıkların, arsızlıkların, kibrin, kent yağmasının, adam kayırmanın, rüşvetin, taşeronlaşmanın karşında dursaydık, biz dursaydık, olur muydu Gezi Parkı?
Rasim Abi, benim güzel Abim, daha birkaç ay evvel; ihaleye fesat karıştırma suçunun 7 yıldan 13 yıla kadar olan cezasını bir yıla kadar düşüren bir yasa çıkardılar, hem de İBB Meclisi’nde olduğu gibi oy birliğiyle; ihaleye fesat karıştırmayı, yani tüyü bitmemiş yetim hakkı yemeyi neredeyse suç olmaktan çıkardılar. Yargılanan, hüküm giyen yüzlerce, binlerce bürokrat, siyasetçi, belediye başkanı ve iş adamının cezası düştü, hapisten çıktılar. Hiç kimse ses çıkarmadı buna. Rasim Abi, sen bundan haberdar oldun mu? Niçin olmadın, olduysan niçin iki kelime yazmadın Abi? İsyan etmek, karşılarına dikilmek sana düşerdi Rasim Abi.
Var Abi var, bütün bunların Gezi ile irtibatı var; sen dikilseydin bunların karşısına benim Güzel Abim, Gezi Parkı olmazdı.
Olmadı be Rasim Abi, hiç olmadı; bu düz mantık, bu bayağı itibarsızlaştırma çabası sana yakışmadı.
Rasim Abi, hele şu mazeretin, hele “Hükümeti teşkil eden kişileri” kurtarmak için girdiğin bu vahim mantık oyunu çok ucuz be Abi, hiç olmadı, sana hiç yakışmadı.
Ne demişsin Abi?: “Hükümeti teşkil eden kişilerin münferit olarak Müslüman olmasıyla hükümetin İslam hükümeti olup olmadığı hususu feci şekilde birbirine karıştırılmaktadır. Bu hükümet İslamî bir yönetimin hükümeti değildir. Bu hükümet fiilen ve hukuken 1982 Anayasası’nın öngördüğü hükümlere göre kurulmuş bir hükümettir. Binaenaleyh ondan Müslümanın ahlakını yansıtan davranışlar beklemek tipik bir yanlış bilinç vakasıdır.”
Ve daha başka ne demişsin Rasim Abi?: “Sen, AVM’leri ortaya çıkaran toplumsal/iktisadî düzeni bertaraf etmedikçe onun sonuçlarıyla etkili bir mücadeleyi sürdüremezsin. Bu cümlelerde yakınma konusu edilen hususların tümü dünya sisteminin bu ülkenin kurulu düzeninde yansımasını bulan mazarratlardır. O düzen öyle kalsın, fakat sen onun sonuçlarıyla, semptomlarıyla uğraşmayı iş edin! İşte, yanlış bilinç dediğim husus burada ortaya çıkıyor.”
Şimdi bunları yazarak ne demek istedin Rasim Abi; yani “Ne yapalım, İslam Hükümeti yok, bu yakındıklarınızdan AKP Hükümetinin kabahati yok, suç; ülkede kurulu olan düzen ve dünya sisteminindir”mi diyorsun? Abi, gerçekten sana helal olsun, bu kadar olur, on yılı aşkın bir süreden beri iktidar sorumluluğunu taşıyan bir kadro ancak bu kadar mazur gösterilebilir. Beni bağışla Rasim Abi ama bu nefsine uyup o bildik kötülüğü yapan şahsın “Ben yapmasam başkası yapacaktı” demesi gibi oldu.
Rasim Abi, “Tükettiklerimiz üzerinden kendini değerli bulan bir nesil inşa ediyoruz. Kibirli, bencil, ahlak ve fedakârlık duygusundan yoksun, zalim bir topluluğa dönüşmemek için sadece güç, statü ve paraya önem veren yaşam idealinden sıyrılmalıyız. Mahallemiz parçalanıyor. Artık zenginlerle fakirlerin ayrı camilerde namaz kıldığı bir topluma doğru gidiyoruz” feryadına verilecek cevap bu mu?
Sevgili Abim; Peygamber’in bize bıraktığı miras bu mu; Peygamber ve arkadaşlarının, Mekke’de, yani müşrik bir toplumdaki 13 yıllık hayatından bu sonuçları mı çıkarıyoruz? “Hılful Fudul”ü bildin mi Rasim Abi, “Hılful Fudul”ü?Hani Pehgamber’in yıllarca sonra andığı ve övdüğü Hilful Fudul’ü. Henüz peygamberlik gelmeden Mekke’de Muhammed(S.A.S) bir grup arkadaşıyla birlik olmuş, itin çakalın karşısına dikilmişti. Kimliğine bakmadan mazlumun yanında durmuş ve yine kimliğine bakmadan zalimin önüne çıkmıştı. Hatırladın mı Rasim Abi, bildin mi Hilful Fudul’ü?
Rasim Abi, adalet ertelenebilir mi, yetim hakkı yemenin, ayrımcılığın, nefret söyleminin, kibrin, israfın, insafsızlığın, merhametsizliğin mazereti olabilir mi? Bulaşmamak yeter mi Abi; kötülüğün kötü olduğunu söylemek boynumuzun borcu değil mi? Susalım mı Rasim Abi, dilsiz şeytanlar mı olalım?
Rasim Abi, hangi İslam devleti, İslam devleti ne demek? Ne zaman ve nasıl geleceğine dair hiçbir şey söylemediğimiz ve hiçbir şey yapmadığımız İslam devleti gelene kadar Müslümanlığımızı, insanlığımızı, ölçülerimizi, merhametimizi, ahlakımızı erteliyor muyuz? Ne demek bu Rasim Abi, senin ki böyle nasıl mantık, senin “doğru bilincin” bu mu Abi?
Rasim Abi, sana kelime oyunları yapmak yakışır mı? “Taksim’de açılması önlenen AVM başka yerlerde açılmaya devam eder, maksat bu mudur?” diyerek bizi eleştiriyorsun. Biz bildirinin neresinde ya da hayatımızın hangi döneminde “palyatif tedbirlerin” peşinde koştuk, nerede “AVM Taksim’de değil başka yerde yapılsın” dedik? Rasim Abi, sen bilmez misin ki, biz hayatımız boyunca sistem eleştiri yaptık, kapitalizmin/neo-liberalizmin karşısında durduk.
Rasim Abi, biz adalet diyoruz, herkese adalet; sen “Polis, bir iki gün gecikmeyle de olsa masum protestocularla ‘çapulcuları’ birbirinden ayırarak hareket etmiştir” diyorsun; Hükümet yetkililerinin kabul ettiği gerçeği bile kabul etmiyorsun.
Rasim Abi, sana bir de “helal olsun” çekmeliyim. Helal olsun sana Abi, aşk olsun. Bunu da yaptın; Gezi Olaylarını 1908’deki 31 Mart Vakasına benzettin ya, sana gerçekten helal olsun!
Bu satırlar sana ait Rasim Abi:
“Buna benzer bir olayı biz bundan 105 yıl önce, 1908′de, 31 Mart vakasında da yaşadık. Sultan Abdülhamid Han’ı devirmek üzere Selanik’ten İstanbul’a intikal eden ‘Hareket Ordusu’ ellerinde ‘Şeriat İsterük’ pankartlarıyla İstanbul sokaklarında başkaldırı gösterilerine girişmişlerdi. Kendisinden şeriat talep ettikleri kişi kimdi, biliyorsunuz. İslam tarihinde ilk kez İslam’ın medeni hukuk hükümlerini Mecelle adı altında tedvin etmeye başlamış olan Sultan… Yüzyıllardır atıl kalan Hilafet kurumunu siyasal alanda yeniden işlevsel hale sokan Sultan… Sultan Abdülhamit Han… İşte ona karşı yürütülen başkaldırı hareketine, salt taleplerin cazibesine kapılarak katılan Müslümanlar da olmuştu. Bunlardan biri Bediüzzaman Saidi Nursi, diğeri şair Mehmet Akif (Ersoy) ve belki daha başkaları… Üstat Bediüzzaman daha sonra yanılgısının farkına varma erdemini ve meziyetini göstererek o dönemini ‘Eski Said’ olarak tesmiye etmiştir. Akif ise ölünceye kadar hatasında sabit kalmıştır.”
Rasim Abi, “İslam devleti yok, o nedenle hükümetten bunları beklemek doğru olmaz” diyen de sensin, “İslam tarihinde ilk kez İslam’ın medeni hukuk hükümlerini Mecelle adı altında tedvin etmeye başlamış olan Sultan… Yüzyıllardır atıl kalan Hilafet kurumunu siyasal alanda yeniden işlevsel hale sokan Sultan… Sultan Abdülhamit Han…”la Başbakan’ı eş tutarak dokunulmaz yapan da sensin. Nasıl oluyor bu Rasim Abi? Bu nasıl bir “doğru bilinç” Rasim Abi?
Bizi de ‘Şeriat İsterük’ diyen ‘Hareket Ordusu’nun arkasına takılarak yürüyenlere benzettin ya, helal olsun sana Rasim Abi?
Mantık hatalarını, çelişkilerini, düştüğün tuhaf durumu göstermek beni acıtıyor Abi.
Acımasızca yıktın geçtin Rasim Abi, bir koca ömrün birikimini. Lütfen yazdıklarını bir daha oku; bir daha bak ne yazdığına Rasim Abi!
Bir güzel adam, ‘Yedi Güzel Adam’dan biri bunu yapar mı; ömrü boyunca ‘gül yetiştirmiş’ bir adam, ömrünün ahirinde yakar mı bütün gülleri Rasim Abi?
Olmadı be Rasim Abi!
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/RasimOzdenoren/ilginc-bir-yanlis-bilinc-ornegi/38275
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/RasimOzdenoren/ilginc-bir-yanlis-bilinc-ornegi-2/38336
29 Haziran 2013
ağaca yaslanma kurur,insana güvenme ölür sayın hocam
selam gazetesi ankara temsilcisi olduğum için 28 şubat sonrası sol-alevi ağırlıklı yargı tarafından umut davasında ağır ceza aldım;yargılanan bütün arkadaşlarım en agır cezaları aldı.sivas olaylarında alevi ağırlıklı yargı masum insanlara müebbet hapis cezası verirken, başbağların katilleri serbest bırakıldı.yargıda da askerde de alevi-bektaşi kanatın herkes farkındadır.sizin dünyadan haberiniz yok.
abi şu eleştirmeden önce yağlayıp ballamayı bırakın bi bence. 2. yazısının sonunda rasim baba güzel bir benzetme yapmış. onun bi örneği de mısırda ihvanın kralı devirmek için abdulnasırla işbirliği yapmasıydı. daha sonra abdulnasır kendi ortaklarını “yedi”. yani ihvana en büyük işkenceyi o yaptı. islamı savunuyorsan islamı savunacaksın kardeşim, kendilerine başka isimler yakıştıran adamların peşine takılmayacaksın.
ayrıca herşeyi geçtim bu hakkaten nasıl bir eleştiri yazısı, edebi kaygılar güdülmüş. rasim baba zarifoğlu gibi sevgi modellerine uyarlanabilen bir şiir adamı değil ki. onun her kitabında her makalesinde işlediği islam medeniyetini (savunuşuyla demiyorum, taarruzuyla) anlatışıyla aynı doğrultuda bu yazıda.
bence artık rasim babayı anlatan konferanslara gitmektense rasim babayı dinleyelim agalar. !
eleştirmeden önce yağlayıp bağlamak dediğin nedir abi, mehmet bekaroğlu’na diyorsan ona söyle bize niye söylüyorsun. cahit zarifoğlu gibi olmadığına katılırım ama ‘sevgi modeli şiir insanı’ nedir ya, haddini bil! zarifoğlu’nu yedirtmeyiz 🙂