OHAL’de görevden uzaklaştırılan, Yüksel’deki direnişin ikinci müdavimi Semih Özakça ile söyleşi: “Suçlu olan bizler değiliz, onlar. Biz haklıyız, biz kazanacağız.”
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Semih Özakça. Mardin’in Mazıdağı ilçesinde sınıf öğretmenliği yapıyordum. 9 Eylül’de genelgeyle açığa alındım. Daha sonra 29 Ekim KHK’sı ile ihraç edildim.
Kendileri de belirttiler, açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar. Ne yapsın bu insanlar? Bizi ağaç köküne muhtaç bırakmaya çalışıyorlar.
Öncesinde bir soruşturma var mıydı? Bu sürece nasıl gelindi?
Açığa alınma sürecimde bir soruşturma açıldı. Olağanüstü halden dolayı devrimci demokrat kamu emekçilerine saldıracaklarını tahmin ediyorduk. Çünkü 657 devlet memurluğu yasasını değiştirmek gündemlerinde vardı. İş güvencesini ortadan kaldıracaklardı. İhraç ve açığa alınmalar için OHAL bahane oldu. Kendi eğitim sağlık politikalarını hayata geçirmek için planlı bir şekilde bunu yapıyorlar. Bu duruma eğitimde özelleştirme diyebiliriz. Bunun sonucunda iş güvencesini yok etmek istiyorlar. Bunun zeminini fiili olarak yarattılar, daha sonra yasalaştıracaklardır diye düşünüyorum. Açlıkla terbiye etmeye çalışıyorlar ki, zaten kendileri de belirttiler. Ne yapsın bu insanlar? Ağaç kökü yesin diyorlar. Bizi ağaç köküne muhtaç bırakmaya çalışıyorlar. Bu sadece bir iş meselesi değil. Bütün hayatımıza müdahale ediyorlar. Biz mesela işimizi kaybettik, şimdi başka bir yerde iş bulma imkânımız çok kısıtlıdır yani. Tanıdığımız biri olmadığı sürece direk geri çevrilebiliriz. Sonuç olarak bize terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı olma yaftası vurdular. Terör örgütleriyle irtibatlı, iltisaklı olabilir diye yazmışlar ve altında binlerce kişinin ismi var. Yani hepsi aynı kefeye konulmuş. Hangi terör örgütü, ne yapmış da öyle olmuş, fiili durum ne, bunların hiçbiri açıklanmıyor. Biz kanun hükmünde kararname ile atılan emekçilere hiçbir savunma hakkı tanınmadı. Bir yargısız infaz yapıldı diyebilirim yani. Tamamen hukuksuz bir şekilde.
Hukuki ve idari sahadaki mücadeleniz ne aşamada?
Ben Eğitim-Sen’liyim. Hukuksal açıdan bir başlangıç bile yapılamadı sanırım. Önce Danıştay’a başvurulacağı söylendi. Danıştay bunu kabul etmedi ve Bölge İdare Mahkemesi’ne gönderdi. Bölge İdare Mahkemesi de kabul etmeyip Danıştay’a yollamıştı. Ülkemizde hukukun işlemediği bir dönem. OHAL şartlarına göre değerlendirmek lazım durumu. AİHM üç dört gün önce bir karar verdi bireysel bir başvuruyla ilgili ve öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir dedi. Bu durum bana gülünç geldi. İç hukuk yolları deniyor ama hukuk mu var? Bu durum tabi kafa karışıklığı yaratıyor.
Peki, sendikal olarak nasıl bir destek var?
Sendika belli bir süre dayanışma ile bize maddi destek sağlayacağını söyledi. Bir defaya mahsus 2000 lira destek aldım. Bir daha olup olmayacağı meçhul. Çünkü ihraçlar ve açığa alınmalar çok fazla ve çoğalacaktır diye öngörülüyor sendika tarafından. Fiili olarak ise bir destekte bulunmadılar ve açıklama da yapmadılar. Biz burada 32 gündür oturma eylemi yapıyoruz. Merkezi bir destek açıklaması duymadık. Sendika üyelerinden gidip gelenler var, üyeler geliyor buraya, ama sendika adına bir destek yok. Biz defalarca gözaltına alındık. Ama yazılı bir açıklama bile yapılmadı. Bunlar eleştirilecek noktalar.
Nuriye Hoca’nın başlattığı, daha sonra sizin katıldığınız ve Veli Saçılık’ın da bir parçası olduğu bir fiili mücadele var. Yüksel caddesindeki direnişinizi anlatabilir misiniz?
Nuriye Hoca ile benim daha ihraç edilmeden, açığa alındığım dönem böyle bir eylem yapma fikrimiz vardı. İhraç edilmemle birlikte Mardin’deki evimi taşıma işlerimi tamamlamaya çalışırken Nuriye hoca o sırada akademisyenlere çağrı yaptı ve tek başına eyleme başladı. Ben de işlerimi bitirdikten sonra katılabildim. Altı defa üst üste gözaltına alındım ve alanı kazandık. Gözaltı deyince basit gelebilir, ama psikolojik ve fiziki işkence vardı. Bizi kamerayla çekmek isteyen insanlara müdahale edip kameralarını alıp kayıtları siliyorlardı. Zira bizi darp ederek gözaltına alıyorlardı ve bunun belgelenmesini istemiyorlardı. Gözaltı aracına bindiğimizden itibaren küfürlerle psikolojik baskı yapıyorlardı.
Sizi ne gerekçeyle gözaltına alıyorlardı?
Yaptığınız yasa dışıdır, olağanüstü halde bunu yapamazsınız, izin almadınız, halkı rahatsız ediyorsunuz gibi basit gerekçeler öne sürüyorlardı.
Biz işimizi alırız bir şekilde, ama büyütülmesi gerekir. Eğer büyütülemezse demokratik haklarımıza daha büyük saldırılar olacaktır diye düşünüyorum.
Halkın tepkisi nasıl?
Ben pek olumsuz bir tepki görmedim. En fazla olumsuz tepki şöyle oluyor: “Bunlarla olacak işler değil.” Yani bu şekilde bir yere varamazsınız anlamında. Ama bunu söyleyen bile durumdan rahatsız yani. Farklı şehirlerden, yurtdışından çok olumlu tepkiler aldık. Umut oldunuz diyorlar. Biz işimizi eninde sonunda alacağız, ama demokratik haklarımıza saldırıyorlar. Bizim kazanılmış haklarımıza saldırıyorlar. Ben hatırlıyorum, şu Yüksel Caddesi’nde üç dört sene öncesine kadar çeşitli kurumlar her türlü etkinliği yapardı. Şu anda bir basın açıklaması yapmak, bir bildiri dağıtmak bile kriminalize ediliyor. Karşımızdaki bizi düşman olarak görüyor. Biz bunun bilincindeyiz. Hep böyle alicengiz oyunları yapmaya çalışıyorlar.
Bu eyleminize KHK ile işten atılanların yaptığı sokaktaki tek direniş diyebilir miyiz?
Evet, sokaktaki tek ısrarlı direniş. Tek kalıcı direniş.
Peki, on binlerce kişi işten atılmışken bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Korkmak, afişe olmak sokağa çıkmamak için bir etken. Fakat şunu söyleyebiliriz, insanlar bir şeyler yapmak istiyor ve bunu söylüyor. Bu iş etkileşimle ilgili. Biz çıktık, başkaları da çıkacak, büyüyerek devam edecek. Kişisel olarak kalan hiç bir şey baki değildir. Zaten örgütlü olursa ayakta kalabileceğimizi söyledik. Nuriye Hoca tek başına oturmaya devam etseydi büyük ihtimalle biterdi. Ama halk sahiplendi. Gerçekten şuraya çıktığınızda insanların bakışlarında bile desteği hissediyorsunuz. O olmasaydı olmazdı. Biz işimizi alırız bir şekilde, ama büyütülmesi gerekir. Eğer büyütülemezse demokratik haklarımıza daha büyük saldırılar da olacaktır diye düşünüyorum.
Ben darbecilerle birlikte olmadım, ben devrimci demokrat bir öğretmenim. Ama baştakileri biliyoruz. Bir grubu kayırıp devlet içinde bir yere yerleştirmek suç değil mi?
KHK ile işten çıkarılanlarla ilgili “devlet çıkardıysa bir bildiği vardır” diye düşünen çok sayıda insan da var. Bu insanlara ne demek isterdiniz?
Şöyle derdim: Ben hırsızlık yapmadım. Ben katliam yapmadım, insan öldürmedim. Ben darbecilerle birlikte olmadım, ben devrimci demokrat bir öğretmenim. Ama baştakileri biliyoruz. Bir grubu kayırıp devlet içinde bir yere yerleştirmek suç değil mi? Biz bilmiyorduk, yanlışlıkla yaptık diyorlar. Adam öldüren biri yanlışlıkla öldürse bile tutuklanmıyor mu? Suçlu olan bizler değiliz, onlar. Biz haklıyız, biz kazanacağız.