OHAL’de görevden uzaklaştırılan, bir aydır Ankara’da direniş yapan akademisyen Nuriye Gülmen’le söyleşi
OHAL’de görevinden uzaklaştırılan, bir aydır Ankara’da direniş yapan akademisyen Nuriye Gülmen:
Bu ülkede hak söke söke alınıyor, OHAL’den önce de böyleydi, sonra da…
İnsanlar olağanüstü halde direnmek, sokağa çıkmak mümkün değil diye düşünüyorlar. Mümkün olduğunu görmek ve göstermek gerekiyor.
Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Nuriye Gülmen. Kütahyalıyım. Selçuk Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışıyordum. Açığa alındım. Devrimci-demokrat bir akademisyenim.
Sizi Ankara Yüksel caddesinde günlerden beri sürdürmekte olduğunuz direnişe iten süreçten kısaca bahseder misiniz?
Kadrom Selçuk Üniversitesi’ndeydi. Osmangazi Üniversitesine görevlendirme ile gittim. Oradan atıldım. Geri döndüm ama Osmangazi Üniversitesi beni göreve başlatmadı, kadromu Konya’ya iade etti. Konya da göreve başlatmak istemedi. 20 aya dayanan uzun bir mücadele döneminden sonra işe başladım. Bir gün sonrasında ise Fetö/Pdy ile ilişkili olma şüphesiyle açığa alındım.
Üniversite idaresi bu kararı alırken herhangi bir somut gerekçe gösterdi mi?
Bir soruşturma tebliğ aldım. Bu soruşturmada “Halk arasında cemaat ya da hizmet olarak bilinen yapılanmaya hiç sempati duydunuz mu?” diye başlayan 42 sorudan oluşuyor. Hiçbir maddi şüphe yok. Şüpheli olduğuma dair tek ima şu soruda var: “Çevrenizdeki insanların sizi bu yapılanmayla ilişkilendirmesini neye bağlıyorsunuz?” Fakat kim, hangi gerekçeyle beni cemaat ile ilişkilendiriyor, orası belli değil. Geri kalan sorular “toplantılarına katılıyor musunuz”, “sendikasına üye misiniz” gibi şeyler. Baktığınızda hiçbir dayanağı olmayan, gayri hukuki ve son derece keyfi bir soruşturma. Sizi fikir ve kanaat oluşturmaya zorluyor. Fethullahçı yapılanmayla ilgili söylemekten çekineceğim hiçbir şey yok, ama hukuki olmayan, şahsıma yönelik hiçbir somut iddiada bulunmayan bir soruşturmaya cevap vermeyi doğru bulmuyorum. Daha önce zaten devrimci demokrat kimliğimle katıldığım eylemlerden dolayı soruşturma geçirmiş biriyim. Bu soruşturmaların da hukuki olduğunu söylemek zor, fakat o durumda yine de somut bir mesele üzerinden soruşturulursunuz. Şu eyleme katıldın mı, bu sloganı attın mı vs. gibi. Biz de yaptığımızı savunur, demokratik hakkımızı kullandığımızı ifade ederiz. Fakat bunda öyle bir şey de yok. Mesela “yaptıklarınızdan pişman mısınız?” gibi bir soru var. Ne yapmışım, orası belli değil. Ben de en genel çerçevede “Bu, dayanağı olmayan bir soruşturma, Eğitim-Senliyim, devrimci demokrat kimliğe sahibim ve bu yapılanmayla hiçbir ilişkim olamaz” diye cevap verdim.
OHAL kapsamında bir kısım insan açığa alındı, bir kısım KHK ile tamamen ihraç edildi. Burada açlıkla tehdit ve terbiye gibi bir durum da var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Binlerce insan atıldı. Çok korkunç hikâyeler dinledim. Hangi şüpheyle soruşturma geçiriyor olursa olsun, kimse birdenbire hayatının alt üst olmasını, işkence görmeyi, bir çeşit itirafçılığa zorlanmayı, açlıkla terbiye edilmeyi hak etmiyor. Bir suç varsa bunun bedeli ödenir, ama bunu sağlayacak olan kesinlikle AKP iktidarı değildir. AKP bugüne kadar neyi adaletle yapmış ki bunu adaletle yapsın. Yapamazlar çünkü bu yapılanmaya devletin tüm imkânlarını peşkeş çeken kendileri. 11 yıldır iktidar ortağıydılar, ne suç işledilerse birlikte işlediler. Bugün AKP’nin üst düzey hiçbir yetkilisinin cezalandırılmadığını biliyoruz. Şimdi topluma bir korku salmak istiyorlar. Kendilerine zarar vermeyecek bir tasfiye yapıyorlar.
Sizin direnişiniz ısrarcı bir şekilde sokakta süren tek direniş şu anda.
Kamu emekçileri arasında ciddi bir karşı koyuş olmadı. Dayanışmalar yapılıyor, imzacı akademisyenlerin ortaya koyduğu gibi çeşitli dayanışma pratikleri var ama hem sokakta olmak anlamında hem de direniş olması açısından buna benzer bir şey olmadı. Başarılı olup olmadıklarını zaman gösterecek ama insanların kafasında OHAL diye bir şey oluşturmada başarılı oldular. Bu aslında beyinlerin teslim alınmasından başka bir şey değil. İnsanlar olağanüstü halde direnmek, sokağa çıkmak mümkün değil diye düşünüyorlar. Mümkün olduğunu görmek ve göstermek gerekiyor.
Siz günlerden beri Yüksel Caddesinde işe iade edilme talebiyle eylem yapıyorsunuz ve defalarca gözaltına alındınız. Bu süreci anlatır mısınız?
Ben üniversitede çalışırken defalarca soruşturma geçirdim. Görevim olmayan işleri yapmadığım için çalıştığım süre boyunca bir çeşit baskı ve yıldırma politikasına uğradım. Ve sonunda gereken sürede yüksek lisans eğitimimi tamamlamadığım gerekçesiyle işime son verildi. Mücadele edip işe dönme hakkımı kazandım. Size bir şey yapıldığında karşılık verip direnmezseniz onlar sonuna kadar gider. Daha önce bir arkadaşım bir basın açıklamasına katıldığı için 2015 Nisan’ında açığa alındı. Onun direnişine çok yakından şahit oldum. Eskişehir’de bir çadır açtı. Çadırın 30. gününde işine dönmeye hak kazandı. Çok hızlı bir süreçti. Açığa alınanlar o zaman tek tüktü, daha sonra hızlandı. Mesela o süreçte iki kişi facebook paylaşımlarından dolayı açığa alınmıştı. Eskişehir’deki arkadaşım Hatice Yüksel işine geri döndü. Diğer iki kişi ise işlerinden atıldılar. Bu benim için çok somut bir örnek oldu. O zaman OHAL yoktu. Ama OHAL onların bahanesi bizim bahanemiz olamaz. Bizi zaten işimizden atıyorlar, kaybedecek neyimiz var. Dolayısıyla direnmekten başka seçeneğimiz olmadığını biliyordum.
Daha önce benzer bir örnek var: Erkan Munar. Pek bilinmez. Çerkezköy’de bir fabrikada çalışırken işinden atılmış ve iş yerinin önünde çadır açmıştı. Yedi kere gözaltına alındı. Bu örnek bana çok muazzam gelmişti.
Defalarca gözaltına aldılar ve siz vazgeçmediniz?
Bu nasıl bir ülkede yaşadığımızla şekillenen bir şey aslında. OHAL’den önce çok demokratik bir durum varmış gibi algılanıyor ama yoktu. Hapishaneler demokratik faaliyetlere katıldığı için örgüt üyeliğiyle suçlanan insanlarla dolu. Ben ilk defa bir oturma eylemine katılıp basın açıklaması yaptığım için gözaltına alınmıyorum. Türkiye hiçbir zaman demokratik bir ülke olmadı. O yüzden bir haksızlığa uğradıysanız ve hakkınızı almak istiyorsanız sonuna kadar kararlı bir şekilde direnmeniz ve mücadele etmeniz gerekir. Başlamadan önce gözaltı olacağını düşünüyordum. Toplam 18 defa gözaltına alındım. Daha önce benzer bir örnek var: Erkan Munar. Pek bilinmez. Çerkezköy’de bir fabrikada çalışırken işinden atılmış ve iş yerinin önünde çadır açmıştı. Polis yedi kere gözaltına aldı Erkan Munar’ı. Bu örnek bana çok muazzam gelmişti. O zaman OHAL yoktu. Bu ülkede hak söke söke alınıyor. OHAL’den önce de böyleydi, OHAL’den sonra da böyle.
Sizi tutuklamayı göze almadılar, yapabilirlerdi.
Bir açıdan herhalde işimi istiyorum diye oturma eylemi yapan birini tutuklayacak savcı Türkiye’de bulunmaz diye düşünüyorum. Çok meşru bir talep. O yüzden bunu nasıl hukuka uydurup yapabilirlerdi bilmiyorum. Açıkçası talebin meşruluğu eylemin önüne geçti.
Beni en çok heyecanlandıran, durumu anlamaya çalışan meraklı gençler oluyor. Çok temiz bir zihinle, neden burada olduğumuzu kavramak istiyorlar. İnsanlarda bu merakı uyandırmak bile çok heyecan verici.
Gelip gidenlerden olumlu olumsuz nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Herhalde insanlar olumsuz tepkilerini gelip bana söylemiyorlar, hiçbir olumsuz tepki almadım şimdiye dek. Sosyal medyadan duyup desteğe gelen çok sayıda insan var. Çok güzel tepkiler geliyor. Tarif etmek mümkün değil. Her gün muhakkak inanılmaz diyebileceğim selamlar alıyorum. Beni en çok heyecanlandıran, meraklı ve gerçekten durumu anlamaya çalışan gençler oluyor. Bugün üç tanesi ile sohbet ettik. Çok temiz bir zihinle, neden burada olduğumuzu kavramak istiyorlar. İnsanlarda bu merakı uyandırmak bile çok heyecan verici.
Size destek veren bir öğrenci okuldan atıldı.
Evet, Sıla okuldan atıldı. Ben gözaltına alındıktan bir süre sonra “Nuriye Gülmen yalnız değildir” diye bir pankart açmışlardı. Onlar da gözaltına alındı. Ve Sıla bundan dolayı bir daha örgün eğitime katılamayacak şekilde okulundan atıldı. Bu nasıl bir ülkede yaşadığımızın örneklerinden sadece biri.
Hukuki durumunuz nasıl bir aşamada?
Dava açtım. Karara ve soruşturmaya itiraz ettim. Şu an bir gelişme yok.
Sürecin sendikal kısmından bahseder misiniz?
Üyelerden yana sahiplenme, direnişi coşkuyla karşılama çok yaygın ama sendika yöneticileri nezdinde bir görmezden gelme tavrı var. ODTÜ’de Eğitim-Sen temsilciliğinin düzenlediği bir söyleşiye katıldım. Onun dışında tekil şubelerin kendi inisiyatifleriyle yaptıkları şeyler oluyor.
Şunu anlamakta zorlanıyorum. 18 kez gözaltına alındım. Üyeleri bile olmama gerek yok. Bir emekçi haklı bir taleple bir eylemde bulunuyor ve 18 kez gözaltına alınıyor. KESK’ten çıt yok.
Maddi destek ne düzeyde?
Açığa alınmalarda sendikanın maddi destek uygulaması yok, sadece ihraçlarda maddi destek veriyor. KESK’in dayanışma etkinliğine gidip imza toplamak için masa açtık. Sendika yöneticileri önümüzden geçtiler ve selam dahi vermediler. Görmezden gelme dediğim tavır daha yükselen bir ivme izledi bu olayla. Hiçbir şekilde direnişi sahiplenmiyorlar. Şunu anlamakta zorlanıyorum. 18 kez gözaltına alındım. Üyeleri bile olmama gerek yok. Bir emekçi haklı bir taleple bir eylemde bulunuyor ve 18 kez gözaltına alınıyor. Sendikadan çıt yok. Toplantılarda eylemi yaparken bize danışmadı, kendi kararıyla yaptığı bir eylem diye konuşuluyormuş. Ne fark eder. Zaten sendika toplu bir şey yapmadığı için yapmak durumunda kalmışım. Ben kahraman filan değilim. Hiç kimse 18 kez gözaltına alınmaya hevesli değildir. Ben de değilim. Sendika ısrarla direndiğini söylüyor ama bu söylemi karşılayan pratiği hiç olmadı. Eylemlerini iptal ediyor. Polis izin vermediği için protesto basın açıklamasına dönüştürülüyor. Bu şekilde bu ülkede hak kazanılmaz. Dolayısıyla yapmadıkları bir şeyi birileri çıkıp yapıyor, onlar da direnmemenin verdiği sıkışmışlık duygusuyla bu şekilde davranıyorlar. Tabii ki yanımda olmalarını isterim. Haklılığıma inanan herkesin yanımda olmasını istiyorum. Sendika bugün kamu emekçilerinin örgütlü ve ilerici bir gücü. Sadece benim için değil tüm kamu emekçileri için sahiplenmeleri lazım. Çağrımı yineliyorum. Direnişe destek olsunlar.
Buradayım, haksızlığa uğradığımı haykırıyorum, işimi istiyorum! Bu kadar basit.
Sizin durumuzda olanlar için “devlet yapıyorsa bir bildiği vardır” diye düşünen çokça da insan var. Onlardan biriyle konuşuyor olsanız ne derdiniz?
Geçirdiğim soruşturmayı, şimdiye kadar yaşadığım her şeyi anlatırdım. Bugüne kadar sadece demokratik hakkımı kullandığım için başıma birçok şey geldi. Bugün de kendi kimliğimle hiç ilgisi olmayan bir nedenden dolayı açığa alındım. Buradaki çelişkiyi görebileceklerini düşünüyorum. Devletin yaptığı her şeyin meşru olduğunu düşünen bir insana bunları anlatmak, ikna etmek çok kolay değil. Hemen ikna edemezsiniz belki ama insanlara anlatma sorumluluğumuz var. Buradayım, haksızlığa uğradığımı haykırıyorum, işimi istiyorum! Bu kadar basit.
Son olarak ne demek istersiniz?
Kamu emekçileri direnişi büyütmeli ve bunun bir parçası olmalı. Özellikle haksızlığa, adaletsizliğe uğradığını düşünen insanlar burada bizimle olmalı. KHK ile ülke yönetmeye izin vermemeliyiz. Bunlar onurumuza yapılan saldırılar. Bunları kabul etmemek gerek. Bizler işlerimize dönebiliriz. Ama bu saldırılar asla bitmeyecek. İktidar bir kriz içerisinde, kriz giderek büyüyor ve halka saldırmaktan başka çareleri yok. Bizim de direnmekten, mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok.
1 Response
[…] Gülmen ile yapılan bir söyleşi için tıklayın. […]