Ayşe Düzkan ve Arkadaşlarının Cezalarının İptal Edilmesini İstiyoruz!

Geçen haftalarda “Filistinle Dayanışmanın Neresindeyiz?” başlıklı bir konuşmayla Ayşe Düzkan’ı büromuzda ağırlamıştık. Ayşe Düzkan yıllardır Filistin ve Kürdistan meselelerinde yazılar yazan ve sadece teoride değil aktif çalışmalarda da etkin olduğuna şahit olduğumuz isimlerden. Ayşe Düzkan yasaklama ve baskılara karşı çok sayıda gazeteci, yazar ve sanatçı gibi bir günlüğüne nöbetçi yayın yönetmenliği” yaparak Özgür Gündem gazetesiyle dayanışma gösterdiği için yargılandığı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16 Ocak 2018 tarihinde 1 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Biz bu cezanın ifade özgürlüğüne, halkların barışçıl yollarla mücadelesine bir engel olduğunu ve adil olmadığını düşünüyor, Ayşe Düzkan ve arkadaşlarının cezalarının iptal edilmesini istiyoruz. Ayşe Düzkan’ın son yazısını ilginize sunuyoruz:
13. ağır ceza’yı bir yerden gözüm ısırıyor diyenler yanılmıyor; birkaç gün önce şahin alpay’ın tutukluluğunun devam etmesine karar veren mahkeme bu, bizim için de ertelemesiz ceza vermiş…

 

duymuş olanlarınız vardır, istanbul 13. ağır ceza mahkemesi özgür gündem nöbetçi genel yayın yönetmenleriyle ilgili açılan davada gazetenin eş genel yayın yönetmeni hüseyin aykol’a 3 yıl 9 ay, özgür gündem editörü mehmet ali çelebi’ye, ragıp duran’a, hüseyin bektaş’a ve bana birer yıl altışar ay hapis cezası uygun gördü. 13. ağır ceza’yı bir yerden gözüm ısırıyor diyenler yanılmıyor; birkaç gün önce şahin alpay’ın tutukluluğunun devam etmesine karar veren mahkeme bu, bizim için de ertelemesiz ceza vermiş, ceza ertelense de pişmanlık göstermeyeceğimize hükmetmiş.

sınır tanımayan gazeteciler örgütü’nün 2017 raporuna göre türkiye, cezaevindeki gazeteci sayısı bakımından çin’in ardından ikinci. uluslararası gazetecileri koruma komitesi’ne göreyse, en fazla gazetecinin hapiste olduğu ülke bizimki. çin’in nüfusu göz önünde bulundurulduğunda türkiye’nin bu konuda ne kadar başarılı olduğu bir kere daha fark edilecektir. özgür gündem’de birer gün nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapmak, daha sonra bir baskınla kapatılan gazeteyle dayanışma amacını taşıyordu ve o baskın sırasında yaşananlar bile ne kadar isabetli bir iş yapıldığını gösteriyor. ama şu anda, anadolu’nun dört bir yanında, bir haberi, yazısı hatta twiti için hapis yatan, adları belki unutulmuş, imzaları duyulmamış gazeteciler, kadınlar, erkekler, basın özgürlüğünün isimsiz kahramanları var. adı az çok duyulmuş olanlar aracılığıyla oluşan kamuoyunun onlar için de adalet talep edeceğini ve er ya da geç sağlayacağını ümit etmek istiyorum. bu mücadelenin, basın emekçilerinin örgütlülüğüyle yürütüldüğünde ve daha iyi çalışma ve yaşama koşulları için verilen çabayla birleştiğinde anlamlı olacağına inanıyorum; bu ajitasyon değil, dünyanın pek çok yerinde gazeteci sendikalarının deneyimleri de bu yönde.

bu türden baskılar, baskıyı görenden ziyade olup biteni izleyenleri yıldırmaya yönelik; onlara bu olduğuna göre benim başıma da kim bilir neler gelir, dedirtmeyi hedefliyor. özgür gündem’le dayanışma benim ve birçokları için sadece fikir ve ifade özgürlüğüyle ilgili bir mesele olmadı. bu aynı zamanda, kürtlerin sesinin duyulmasının, başlarına gelenlerin yazılmasının ve barış ihtiyacının dillendirilmesinin önemine dair bir adımdı. özellikle türklerin bu konuyu ele alması, iktidarda ve artık bütünüyle onun denetiminde olan hukuk çevrelerinde tepki ve öfkeye yol açıyor çünkü bu, iktidarın bir yönetme aracı olarak git gide daha sık başvurduğu türkler ve kürtler ikiliğini bozuyor. biz türklerin de barışa, en az kürtler kadar ihtiyacımızın olduğunu, bu ülkenin yoksul gençlerinin ölmesinin kader olmadığını düşündürüyor. bırakın bebek’i, başakşehir’i, nişantaşı’na, etiler’e bile asker cenazesi gelmiyor. türk bayrağının asıldığı o evler hep en yoksulların haneleri. o evlerde yaşayanların savaşa ihtiyacı yok, onları buna inandıran herkes yalan söylüyor. yoksulların, refaha, gelecek güvencesine ihtiyacı var, devletlerinin, bir kısmı komşuları, hatta ta kendileri olan kürtlerin başını ezmesine değil. yoksulların mutlu olmaya, güvende olmaya ihtiyacı var, devletlerinin başka ülkelerde yapacağı operasyonları, üç kuruş maaşlarından ödedikleri vergilerle finanse etmeye değil.

iktidar afrin’i gösterip meclis önünde kendini yakan üyesi ve seçmeni sıtkı aydın’ı, izmir işkur önünde soyunan adnan sağır’ı kaderlerine razı etmeye, biraz daha iyi durumda olanlara da onları unutturmaya çalışıyor. zorlu hayat mücadelesinde en ufak tökezlemesinde ölümden beter hallere düşenlerden, kardeşlerine karşı savaşıp can vermelerini talep ediyor.

o yüzden bugün, siyasal muhaliflerin de barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var çünkü iktidarın baskılarını haklı göstermek için başvurduğu iki öcüden biri cemaatse diğeri kürtler.

kürtleri, kürt hareketini, barış hareketlerini hatta barış talebini eleştirmek mümkün ve herkesin hakkı tabii ki ve bu kriminalizasyona itiraz etmemek, hedefi kalabalıklaşma olanların işini kolaylaştırır. ama kısa ve uzun vadede, savaş ve saldırganlık kapıda olmak bir yana, eşiği geçip aramıza karışmışken o kalabalıkla yürünecek yol nereye çıkar?

geride kaçacak yer yok, ileriye doğru atılacak adım içinse önümüzü açmak gerekiyor. yoksullar yoksullukla savaşacak, türkler ve kürtler barışacak. saraylara savaş, kondulara barış; o eskimez, yıpranmaz, yanılmaz öneri başka nasıl gerçekleşebilir?

Kaynak: artigercek.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir