Mehmet Bekaroğlu Röportajları
‘Tayyip Bey ustalığını kullandı’
Numan Kurtulmuş AK Parti’ye geçti, HAS Parti’nin akıbeti muamma. ‘Yol arkadaşı’ Mehmet Bekâroğlu’yla ‘Müslüman sol’u konuştuk.
Son dönemde Halkın Sesi Partisi’nde (HAS Parti) yaşananlar üzerine bir dolu siyasi analiz yapılabilir. Ama siz nasıl hissediyorsunuz onu merak ediyorum.
Ben de yokladım kendimi, neler oluyor diye. Şaşkınım diyemem. İşaretleri vardı çünkü. Ama tabii insan burukluk hissediyor. Yoruldum mu diye soruyorum kendime. Ama netim, ne olduğunu çok rahat bir biçimde tanımlayabiliyorum.
Sizin bu ilk de değil. Ertuğrul Günay ’la da benzer bir durumu yaşamıştınız. Özeleştiri yaptınız mı? Belki siz iyi tahlil edemiyorsunuz. Belki baştan yollar ayrı.
Doğru, eleştirdim. Belki de herkesten özür dilemem lazım. Doğru, yol arkadaşı konusunda daha dikkatli olmam gerekiyor. Ama aldatma şeklinde bakacaksak, ben aldatılan olmayı tercih ederim. Arkadaşım Ertuğrul Günay ’ın yakın zamanda yaşadığı iki olaya bakınca acınacak durumda olan ben değilim.
AK Parti , HAS parti çerçevesinde söylediklerinde ısrarcı bir Numan Kurtulmuş istemez. Ama bambaşka bir insana da dönüşmez herhalde. Öyle düşünüyor insan. Kurtulmuş, AK Parti ’de bir tür değişime yol açabilir mi?
“Bu yanlıştır, doğrusunu yapacağım” diyorsanız, bu emeğinizle kaza kaza gideceğiniz bir yoldur. Arkadaşım kusura bakmasın, birinin himmetiyle bir yere gelecek, orada bugüne kadarki düşüncelerini uygulayacak, olabilir mi? Güzel şeyler yapsın ben de isterim ama mantıklı değil. Yapacağı duble yolla da ben ilgilenmiyorum. Ben geçim korkusuyla, kula kullukla, yardım kuyruklarıyla ilgiliyim.
‘Müslüman sol’ diye özetleyebileceğimiz siyaset, entelektüel bir arayışı aşabilir mi? Bunun tabanı var mı Türkiye ’de?
Bizimki entelektüel bir hareket değil, teori falan çalışmıyoruz. Şimdilik öyle görünüyor olabilir. Bu Müslüman bir toplum ve bu toplumda hak, adalet, özgürlük arayışının tutması gerekiyor. Fakat din hep başka şeylerin aracı olarak kullanılmış. Sol da bu ülkeye hak, hukuk arayışı üzerinden değil, tuhaf biçimde yaşam tarzı üzerinden gelmiş. Bu iki tarafta bir tarihsel hata var. Bütün bu haksızlıklar, eşitsizlikler, taşeronlaşmalar bir Müslüman tarafından nasıl izah edilebilir? Biz edilemez diyoruz. Müslümanlığın içinde zaten olan bu arayışı örgütleyelim istiyoruz. Anlatacaksınız, insanlar dinleyecek. Bir nokta var, oraya kadar mücadele edeceksiniz. Karşılığını sonra görürsünüz. İnsanlar bizi anlamıyor, toplumda karşılığı yok gibi fikirlere inanmıyorum.
Peki HAS Parti o söz ettiğiniz noktaya geliyor muydu? Ne kadar uzağındaydı ya da?
HAS Parti ilk amacına ulaşmıştı. İktidar bizden rahatsız oluyordu, bu kesin. Tayyip Bey hep bu toplumu kimlikler, yaşam tarzları üzerinden bölerek iktidarını kurdu. Vesayet sistemini, 28 Şubat’ı gösterdi. Millet vasayetçilerin karşısında kimi görürse ona rey verdi, bu doğal ve alkışlanacak bir reflekstir. Fakat bunun sonuna gelindi. Tayyip Bey kendisi merkez oldu, devlet oldu. Daha da önemlisi Anadolu ’dan hak talebiyle yürüyen, içinde dindarlığın, Müslümanlığın olduğu dalga, hükümet oldu, şu oldu, bu oldu ve firavunlaştı, Karunlaştı. Mahalle bu şekilde bölünmeye başladı. Bizimkiler falan ama aşağıda 800 lira maaşla geçinen biri için nereye kadar ‘bizimkiler’? Aşağısı homurdanıyor, hissediyorum, değiyorum o insanlara. Dayanabilseydik, örgütleyebilseydik anlam kazanacaktı o homurdanma. İktidara endeksli bir iş yapmıyoruz ki. Yavaş yavaş olacaktı. Önemli bir eşiğe gelmişken, Tayyip Bey ustalığını kullandı. Hem vicdanını rahatsız eden bir odağı ortadan kaldırdı. Hem de oradan önemli bir aktörü bünyesine kattı. En büyük yarayı alacağı yerdi; yumuşak karnını geçmişiyle temiz, toplumun tanıdığı bir insanla telafi etmek istedi böyle.
Aşağıda görünmeyen bir homurdanmadan söz ediyorsunuz. Bir de ilginç geldiğinden herhalde, daha da görünür kılınan çoğu genç bir Müslüman kitlenin muhalefeti var. Mülkiyetin paylaşımı üzerinden konuşan, antikapitalizmden söz eden Müslüman kitle. Mesela onlar Erdoğan’ın bu ustaca oyununa gelir mi?
O gençlere ne yapıyorlar, “Bunlar marjinal”… Egemenlerin klasik yöntemidir. Tayyip Bey hep der ya “Bunlar ideolojik gruplar…” Bu kitlenin susacağı yok. Bakın, okumuş bir grup gençle Taksim’e çıkabilirsiniz. Güzel bir şeydir, rahatsız da eder. Ama bunu fabrikada çalışanlarla, tezgahtârlarla, tarladakilerle, cami cemaatiyle buluşturmanız lazım. Belki bunu bir süre ertelediler ama ok yaydan çıkmıştır. Cemaat, Milli Görüş kavgaları olacaktır ama bunlar iktidar kavgası. Esas kavga bu yarılmadan kopacak. ‘Sınıf’ deyince, solcusunuz diye marjinalize ediyorlar. Ama bunu mevcut klasik sol örgütleyemez. HAS Parti yapabilirdi. Maceraya atılacak değiliz, ama ne yapabileceğimize de bakacağız. Siyasi hareket olarak devam edeceğiz kaç kişiysek.
‘Küçük dilimi yutuyorum’
Saadet Partisi’nden sonra hemen parti kurulmasına karşıydım. İmkânlarımız, takatimiz buna el vermiyordu. İnsanlara derdimizi anlatalım, sonra parti kuralım istedim. Milli Görüş’ten gelenler kafalarını çok iktidara endeksli kurmuşlar. Azınlıkta kaldık. Seçimden sonra konuştuk. Demek buna şimdi ihtiyaç yokmuş, parti öncesi durumumuza dönelim, tabana inelim dedik. Fakat Numan Bey ve bazı arkadaşların psikolojisi “Bu iş olmuyor”du. Böyle bir paniğe kapıldılar ve Sayın Kurtulmuş’u seçimden sonra motive edemedik. Daha evvel iktidara gidemeyenler için son trendi bu. Beni çok rahatsız eden şeyler yaşandı. Mesela parti kurulmuş, adam sonra bir daha hiç gelmemiş. Olmuyor diye düşünmüş yahut şu makama gelemedi diye uğramamış. Küçük dilimi yutuyorum, o insan şimdi “Bu gidiş çok iyi” diye çıkıyor ortaya. “Tek başınıza olmaz, ekibinizle gitmeniz lazım” diyor. “Beni de götür” diyor yani. Sen nereden ekipsin? Geçen toplantıya gelmiş, ev sahibi gibi. İnsan utanıyor. İsim vermem, bir profesör kendisi.
‘Belki başbakan olur ama…’
Biz parti programı değil, manifesto yazdık. Numan Bey arkadaşımdır ama onun dışında bir ilke olarak orada kapılar arkasında hiçbir şey yapmayacağımızı söylemişiz. Bu, Numan Kurtulmuş’u benim nezdimde, yaptığımız siyaset anlamında Numan Kurtulmuş olmaktan çıkardı. Programımızda ‘itiraz ediyoruz’ dediğimiz şeyler yaşandı. Numan Kurtulmuş, demokrasiyi bir iktidar oyunu, arkadaşlarını, partisini bir araç olarak gören biri oldu. Belki başbakan olacak ama benim gözümde bunu oldu. Tamam, büyük oylar almış bir parti değildik ama oy oranından fazla etkisi olan bir partiydi. Önemli olan, “Hırsız Müslüman istemiyoruz” deyince karşı tarafı rahatsız eden, bir kesimin sığınacağı yerdi. Bu umudun ötelenmesi büyük bir vebal. Şimdi ne yapacaksın, Türkiye ’yi mi kurtaracaksın, beş misli duble yol mu yapacaksın?
“AKP’ye işledikleri bütün günahları hatırlatıyorduk. Bundan ciddi bir şekilde rahatsızlık duyuyorlardı. Böyle bir merkezin etkisini azaltmaya çalışıyorlar. Erdoğan, Kurtulmuş’u kendisini güçlendirecek bir araç olarak da gördü ve davet etti. Hükümetin kafası, anlayışı, kavrayışı, Kürt sorununu çözmeye yetmiyor. Kürtler ve diğerleri ile ortak olabilecek bir Türkiye, tasavvur etmiyorlar. Samimi olarak çıkacaksınız ayrımcılık yaptığınızı, bundan vazgeçtiğinizi ilan edeceksiniz.”
HAS Parti özgülünde yaşanan gelişmeler, Numan Kurtulmuş’un aldığı karar, AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın HAS Parti’ye yönelik davetleri ile neyi amaçladıkları, AKP’nin Ortadoğu ve Suriye politikaları ile Kürt sorununda son dönemde yaşanan gelişmeleri dindar kesim içerisinde “sosyal adalet” çizgisiyle öne çıkan ve bu çizgisinden taviz vermeyen HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu’na sorduk.
Öncelikle Genel Başkanınız Numan Kurtulmuş’un AKP’nin davetine verdiği yanıtı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel Başkanınızın verdiği kararı kişisel olarak mı görüyorsunuz, yoksa arka plandaki siyasal bir gelişmenin ürünü mü?
Kişisel menfaat filan, o şekilde bir şey söylemem. Öyle değildir, ama burada Sayın Genel Başkan, hep kendisini bir şey olmak için kuran bir insan. Yakın vadede bir şey olunamadı. Zorluklar, işte seçim sonuçları, ekonomik problemler falan. Bütün bunlar sonrasında yaş da ilerliyor, buradan da davet var. Bir şey olma, hizmet gibi ihtimaller var diye gitti. Şimdi tabi bunu meşrulaştırıyor. Önce kendisine kabul ettirmek için ister istemez bu gibi şeyler biraz kutsanacak, büyütülerek meşrulaştırılıyor. O da öyle yapıyor. “Yeni Türkiye’yi inşa edeceğiz, birlikte güç diyoruz” gibi şeyler söyleniyor. İçeriye de “Milli Görüş yeniden kuruluyor” filan deniliyor. Bu yanlış bence. Cephe eski Türkiye’nin siyasetidir. Kapalı kapılar arkasında bu işler kotarılıyor. Yani hem yapılan iş yanlış hem de yapma biçimi yanlış. Yanlışlarla yapılan hareketle de yeni Türkiye inşa edilemez. Eski Türkiye tekrar edilir gibi geliyor bana.
Numan Kurtulmuş’a Başbakan Erdoğan’ın böyle bir çağrıda bulunmasının arkaplanında hangi amaçlar yer alıyor; bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir; biraz içerden muhalefet gördü. Muhafazakar çevre içinden sert muhalefetle karşılaşıyordu. İşledikleri bütün günahları hatırlatıyorduk onlara. Yanlışlıkları söylüyorduk. Bundan ciddi bir şekilde rahatsızlık duyuyorlardı. Böyle bir merkezin etkisini yok edemezler; ama azaltmaya çalışıyorlar. En temel amacın bu olduğunu düşünüyorum. İkincisi önümüzdeki dönemde hem kendi içlerinde hem de Türkiye’de ciddi bir iktidar kavgası olacaktır. Sayın Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmak istemesi, yapmak istemeyenler ile bir mücadeleye girecek. Sayın Erdoğan’ın AKP Genel Başkanlığı’nı bıraktıktan sonra AKP içindeki kavgalar, tabi bölgemizde olup bitenlerle de iç içe olarak farklı siyasal gelişmelerin olacağı görülüyor. Öyle tahmin ediyorum ki, Numan Kurtulmuş’u kendisini güçlendirecek bir araç olarak da gördü ve davet etti.
Peki bu arayış AKP’nin politikalarını olumlu yönde etkiler mi?
Bence, AKP değişim dinamiğini kaybetti. Özellikle Uludere, Suriye’de en son uçak krizi, cezaevi yangınında 13 insanın yanarak can vermesi, daha ondan önce AVM’de Esenyurt’ta çıkan yangında insanların yanması, Samsun’daki TOKİ konutlarında çocukların boğulması ve bunlara karşı takındıkları tavır, Kürt meselesi ile geliştirdikleri yeni tarz. Bütün bunlar AKP’nin değişim dinamiğini kaybettiğini, devlet rengine büründüğünü gösteriyor. Dolayısıyla eski Türkiye’ye döndü. Halbuki, her ne kadar Türkiye’nin yüzde 50’si AKP’ye rey veriyorsa bile bence bu toplum farklı bir Türkiye istiyor. Bu şekilde yol alamayacağını düşünüyor. Zaten AKP Türkiye’yi değiştirecek inancıyla AKP rey vermişti. Bundan sonra AKP içe kapanıyor bence ve devletleşiyor. Dolayısıyla bu AKP’yi kurtaramaz benim kanaatim.
Siz çeşitli iddialarla HAS Parti olarak yola çıktığınız. Sizin bundan sonra yapacaklarınız ne olacak?
Öteden beri söylediğimiz şeyleri söylemeye devam edeceğiz. Söylem ortada, sadece söylem değil bir de değiş biçimi de ortada, siyasete nasıl baktığımız ortada. Biz insanlarla ortak olarak, paydaş olarak, eşit olarak ve onlarla konuşarak bir şey yapıyoruz. Genel başkan ve AKP’ye giden ekip kapalı kapılar arkasında bir şey kotardılar. Biz açık olarak yapmaya devam edeceğiz. Bu söyleme bir kürsüydü HAS Parti. Şimdi bu kürsü etkisiz bir hale gelecek; ama biz başka kürsüler de inşa ederiz. Başka müttefikler de buluruz. Ve konuşmaya, bildiğimizi söylemeye, anlatmaya ve bunları eleştirmeye, rahatsız etmeye, bu sözü örgütlemeye devam ederiz.
HAS Parti ve AKP’nin durumuna ilişkin değerlendirmeleriniz bu şekilde iken, AKP’nin son dönemde özellikle Suriye ile yaşanan gerginliği de dikkate aldığımızda Ortadoğu politikalarını nasıl yorumluyorsunuz?
Bence AKP’nin bütün politikalarında olduğu gibi uluslararası politikaları da çöktü. Özellikle Ortadoğu ile ilişkiler çok ciddi bir şekilde çöktü. Ahmet Davutoğlu’nun “sıfır sorun” politikası, bunlar çöktü. Türkiye “sıfır sorun” falan derken komşuları ile savaşacak noktaya geldi. Hatta bir bölge savaşına sebep olabilecek bir noktaya geldi. Şu uçak düşme krizindeki komikliklere bakın. Rezalet bu. Türkiye uçağının orada ne işi var. Kim düşürdü, düştü mü, düşmedi mi nedir bu? Çelişkili dünya kadar açıklama var. Dünyaya rezil oldular. Buradan nasıl çıkacaklar, bunları bildiklerini sanmıyorum. Davutoğlu, Sayın Başbakan, Suriye işinde baştan beri ciddi yanlışlıklar yaptı. Yani 2-3 haftada Suriye’nin Libya gibi devrileceğini filan düşündüler. Hiç okuyamadı. Suriye’nin Suriye’den ibaret olmadığını, Suriye’deki İran ve Rusya’yı göremedi. Ve maalesef Suriye halkının adalet ve özgürlük talebini kana buladılar. Sivil silahsız halk ayaklanmasını silahlandırdılar. Bugün şu kadar insan ölüyorsa bunda Suriye muhalefetini silahlandıranların da büyük katkısı var. Akan kandan sorumludurlar. Buradan zarar görmeden çıkmak için çırpınıyorlar. Rusya’ya falan gidiyor. Takip ediyoruz, bakalım ne yapabilecekler. Yani burada hükümetin, Ahmet Davutoğlu’nun yanlış öngörülerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yani bir kitap yazmış zamanında “stratejik derinlik” diye akademik fanteziler. Bu akademik fanteziler gerçek hayatla örtüşmez. Türkiye’ye çok büyük bir zarar veriyor bence. Bölge halklarına çok büyük bir zarar veriyor. Bu büyük bir yanlış, öngöremediler ve okuyamadılar. Batı’nın Suriye ile ne yapacağını göremediler maalesef. Ve Türkiye’yi büyük bir sıkıntı içine soktular. Kendileri de hükümet olarak çok zor durumdular diye düşünüyorum.
Kürt sorunu noktasında son olarak Diyarbakır’da DTK ve BDP’nin düzenlemek istediği mitinge getirilen yasak ve sonrasında ortaya çıkan fotoğraf, tıkanmanın üst boyutta olduğunu gösteriyor. Hükümet “Kürt açılımında” nereye gidiyor…
Vallahi bence hükümetin kafası, anlayışı, kavrayışı bu işi çözmeye yetmiyor. Kürtler ve diğerleri ile ortak olabilecek bir Türkiye tasavvur etmiyorlar. Burada problem var. “Bir şey verelim bu problemi çözelim” bu şekilde bu problem çözülmez. Samimi olarak çıkacaksınız ayrımcılık yaptığınızı, Türkiye’yi sıkıntıya soktuğunuzu söyleyeceksiniz. Bundan vazgeçtiğinizi ilan edeceksiniz. Bunun gereklerini yapacaksınız. Bunun için dünyayı yeniden keşfetmeye gerek yok. Yani yapılacak anayasal güvencelerle, özür dilemelerle filan bu yolu açacaksınız. Sonra örgüt, ‘terör’ falan bunlar ayrı. Elbette bunu doğuran Kürt meselesidir; ama bunun çözümü başka şekilde ele alınır. Muhatap kabul edilir, oturulur konuşulur. Bir sürü örnekleri var. Şimdi bunlar az bir şey verecekler, pazarlık yapacak. İnsan haklarının pazarlığı olur mu kardeşim. Hakların pazarlığı olur mu. Ben diyorum bir lira alacağım var. Sen önce inkar ediyorsun. Sonra diyorsun “gel 50 kuruşta anlaşalım.” Böyle bir şey mi yani? Ticarette falan olabilir, batak paraları kurtarmak için böyle bir şey olabilir, ama insan haklarında böyle bir şey olabilir mi? Öncekiler de, Sayın Erdoğan da, AKP hükümeti de böyle bakıyor yani. İşte 50 kuruş vererek, Kürtleri bir liradan vazgeçirecek. Böyle komik bir şey. Bu açılım falan değil. Şu anda uygulanan politikalar da böyle. Size ne ya insanlar miting yapsın. Orada bir suç işlenirse tamam. Niye önlüyorsun sen mitingi. Suçu önledim, ne suçu, ne olacaktı. Daha evvel o meydanlarda dünya kadar miting yapmış bu siyasal hareket. Niye provoke ediyorsun, güç gösteriyorsun. Buna benzer dünya kadar yanlış yaptılar. Newroz’da yaptılar, başka zaman yaptılar. Yaptılar da yaptılar. Yanlış yapmaya da devam ediyorlar. Üstelik de bu yanlışları da takdim eden tuhaf bir adam var; İçişleri Bakanı. Tuhaf bir adam, anlaşılır gibi değil. Artık bu İçişleri Bakanı’nın densizliğidir, işte gaflarıdır izah edemeyiz biz bunu. Bu kadar ısrarla tuttuğuna göre, bu densizlik ise de Başbakan’ın densizliğidir, gaf ise Başbakan’ın gafıdır. Bu ne ya, buradan nereye gidecekler anlayamıyorum.
Yine Kürt sorunu ile bağlantılı olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit bir yılına yaklaşıyor. Ve Kürt sorununda Kürt siyasi çevreleri sorunun çözümü için Öcalan’ı adres gösteriyor. Bu duruma yönelik yapılması gereken nedir?
Şunu söyleyeyim; bu akan kanın akıtılmasının durmasına ve Türkiye’de birlikte yaşamanın anayasal ve reel şartların oluşmasına kim katkı sağlayabiliyorsa sağlasın. Öcalan da, kim varsa sağlasın, zaten daha evvel görüşülmüş. Bence orada örgütle, hakların müzakere edilmesi, pazarlığının yapılması da doğru değil. Yani haklar ortadır, bellidir. Bunları bugüne kadar gasp ettiğin için “özür” dileyeceksin. Ve hakları kabul edeceksin. Vereceğim vereceğim havası ile değil, ama Öcalan’ın durumu, örgütün dağdan inmesi, hakların verilmesine paralel olarak bu nasıl olacak bunlar teknik konular. Bunlar konuşulur edilir, ama bu süreçte Öcalan’ın katkısı varsa, ki var olduğu görülüyor çok açık bir şekilde. Bunun yöntemi bulunsun. Zaten görüşmüşler, ne oldu yani şimdi. Ne yapıyorsunuz? “Bu işi çözüyor musunuz yoksa zamana mı bırakıyorsunuz” diye sorarlar. Ve doğrusu ben de soruyorum.
1 Response
[…] Mehmet Bekaroğlu Röportajları http://www.emekveadalet.org/arsivler/4544 İlgili Yazılar […]