Kapitalizmin Meşruiyeti
Kapitalizm, kâr faiz ve kira gelirleriyle servet biriktirme faaliyetlerinin egemen olduğu bir sistemdir. Kapitalizm insan icadıdır. Onun için her insan bu sistemin hikmetini, gereğini, faziletini sorabilir. Kapitalizmin fazileti, gerekçesi, toplumun çoğunluğu açısından, emekçiler açısından manalı bir sorudur. Mülk gelirleriyle servet istifleyenler açısından kapitalizmin fazileti sorulmaz. Onlar için fazileti aşikârdır.
Bu yazı, kapitalizmin gerekçesi nedir sorusuna verilen bir cevabı kısaca değerlendirmektedir. Fikrin sahibi, Prabhat Patnaik isminde Hintli bir iktisatçıdır. Patnaik kapitalizmin gerekçesini bir yazısında şöyle tartışır.
Birçoklarına göre kapitalizmin gerekçesi, özel sektörün kamu sektörüne kıyasla daha etkin olmasıdır. Kamu sektörü işleyişinde müsriftir, özel sektör verimlidir, derler. Oysa ki bu, doğruluğu ispatlanmış bir gerçek değildir. Ama öyle bile olsa, bu, kapitalizme gerekçe olamaz. Çünkü şayet özel sektörün verimli üretiminden sağlanan mülk gelirlerini burjuva sınıfı tüketimde kullanıyor ise, üretimin verimli şekilde yapılmakta olmasının topluma yararı yoktur. Burjuva sınıfı mülk gelirlerini meselâ lüks konut inşaatında, lüks taşıt araçları alımında (kotra, yat, özel uçak), pahalı gezilerde ve başka türlü israfta harcarsa, bu geliri sağlayan üretimin verimli mi verimsiz mi yapıldığının toplum açısından önemi olmaz.
Patnaik’in muhakemesine göre, burjuva sınıfının mülk gelirlerinden servet istiflemesini mazur gösterebilmek için, bu sınıfın gelirini üretim araçları stokunu artırmakta kullanması gerekir. Gelirini üretim ve istihdam kapasitesini genişletecek yatırımlarda kullanması gerekir. Patnaik’in muhakemesine göre, bir ülkede burjuva sınıfı mütevazı hayat sürüp servetini sanayi hizmet ve tarımsal tesislerde hisselerde biriktirirse, burjuvalar kapitalizmin meşruiyetini savunabilir. Şayet burjuvalar gelirlerini bu şekilde kullanmıyor ise, burjuva sınıfının emekçilerin ürettiği hâsıladan aslan payı almasına hiçbir gerekçe uydurulamaz.
Patnaik bu tahlili ile herhangi bir siyasî telkinde bulunmamaktadır. Herkesin malumudur ki burjuvalar birey olarak gelirlerini keyiflerinin istediği gibi kullanır; kapitalizmin temellerinden biri bu hürriyettir. Devletin burjuvaları yatırım yapmaya zorlaması da mümkün değildir; kapitalist bir ülkede siyasî rejim ne olursa olsun burjuvalar servetleri sayesinde devlete sınıf olarak tahakküm eder. Bu gerçekler çerçevesinde, Patnaik’in muhakemesinden kapitalizmin yol açtığı sosyal adaletsizliğin hiçbir aklî gerekçesi olmadığı sonucuna varabiliriz. Patnaik’in fikrinde ilginç olan, özel sektör üretimi kamu sektöründen daha verimli yapsa dahi, mülkü sayesinde üretimden sağladığı gelirleri burjuva sınıfı tüketimde kullanıyor ise, üretimi kamu işletmelerinde yapmanın toplum açısından yeğ olduğu tespitidir. Kamu işletmelerinde kâr, faiz, kira geliri doğrudan kamu geliridir ve kamu yararına kullanılır.
Patnaik’in kapitalizm lehine yumuşak meşruiyet kıstasını kullanarak Türkiye’de burjuva sınıfının yediği kaymağa liyakatini tartalım. Ekli tablo, 2011’de Türkiye’de satın alma gücü paritesiyle fert başına geliri, yurt içi hâsıla içinde sabit sermaye yatırımlarının payını ve yurt içi hâsıla içinde tasarrufların payını göstermektedir. Karşılaştırma için, tabloda orta gelirli az gelişmiş ülkelerin ortalama rakamları da sunulmuştur. Türkiye, bu ülkeler grubuna dahildir. Rakamların kaynağı Dünya Bankasıdır.
Rakamlar 2011’de Türkiye’de gayrisafi yurt içi hâsılanın yüzde 13’ü kadar tasarruf gerçekleştiğini, ve memleketimizde gayrisafi yurt içi hâsılanın yüzde 20’si kadar sabit sermaye yatırımı yapıldığını göstermektedir. Sabit sermaye yatırım kavramı, her türlü üretim aracı alımını ve her türlü iş yeri ve altyapı inşasını ve konut inşasını kapsamaktadır. Tablo, Türkiye’de sabit sermaye yatırımlarını karşılayacak tasarrufun yapılmadığını göstermektedir. Yüzde 20 yatırım ile yüzde 13 tasarruf arasındaki fark, başka toplumların tasarruflarından karşılanmaktadır. Yani dış ticarette açık vererek, ithalat fazlasıyla karşılanmaktadır.
2011’de fert başına gelir (dolar) | 2011’de GSYİH’de sabit sermaye yatırım payı (yüzde) | 2011’de GSYİH’de yurt içi tasarruf payı (yüzde) | |
Türkiye | 17499 | 20 | 13 |
Orta gelirli ülkeler | 7295 | 28 | 30 |
Orta gelirli ülkeler grubunda fert başına gelir ortalaması bizdekinin yarısından az olmasına rağmen, bu ülkelerde hâsılada yatırım payları ortalaması bizdekinin bir buçuk katına yakındır. Bu ülkelerde hâsılada tasarruf pay ortalaması, bizdekinin iki katını aşmaktadır.
Tasarruf payları karşılaştırması, Türkiye’de emsali toplumlara kıyasla aşırı tüketim yapıldığını göstermektedir. Kimdir Türkiye’de bu aşırı tüketimi yapan? Aşırı tüketimin sorumlusu burjuva sınıfıdır. Tasarruf edebilecek olan emekçiler değildir; burjuvalardır.
Yatırım karşılaştırması Türkiye’de yatırımların da emsalimiz ülkelere nispetle düşük olduğunu göstermektedir. Bunun da sorumlusu, bireysel kararları ile ve devlet eliyle, özel yatırımlara ve kamu yatırımlarına karar veren burjuva sınıfıdır.
Bütün dünyada burjuva sınıfları hâsılada aslan payına el koyup bunu büyük ölçüde çarçur ettiği bilinmektedir. Türkiye’de ise burjuva sınıfı hâsılamızı, emsalimiz ülkelerdeki burjuvaların dahi çok fevkinde israf etmektedir. Memleketimizde dış ticaret açığı ve biriken borçlanma, bununla alâkalıdır.
Yapılan tahlil kabadır. Burada sunulan istatistiklerde, sabit sermaye yatırımı rakamlarında lüks villalara yapılan harcamalar ile küçük sosyal konutlara yapılan harcamalar ayırt edilmemektedir. Devletin makam arabası alımları ile hastanelere teçhizat almak ve okul binalarının bakımı için yaptığı harcamalar ayırt edilmemektedir. Yani buradaki sabit sermaye yatırım rakamları, yatırımda israfı dışlamamaktadır. Ama bu kaba toplu rakamlar dahi, Türkiye’de burjuva sınıfının Türkiye’de üretim kapasitesini ve (kapitalist kurallar içinde) istihdam imkânlarını artırmak için gerekli tasarrufu ve yatırımı yapmadığını göstermektedir.
Neticede burjuva sınıfının (holdinglerin, büyük şirket yöneticilerinin, burjuva siyasetçilerin, yüksek tahsil rantiyelerinin vs.) Türkiye’de devlete tahakküm etmesinin ve üretim araçları stokunu yönetip kullanmasının hiçbir makul gerekçesi yoktur. Büyük üretim araçlarını ve büyük işletmeleri kamu mülkiyetine geçirmekten en çok yararlanacak toplumlardan biri, Türkiye toplumudur.
Elbette halkın demokratik denetimi altında.
Kapitalizmin meşruiyeti çok önemli bir konu. Üzerine ne kadar düşünsek az. Kapitalizmin daha iyi anlamak için kilit bir soru.
Tartışmayı açmak için ben biraz şeytanın avukatlığını yapacam. Tartışmayı açmamız lazım çünkü “kapitalizm niye bu kadar hegemonik” sorusu kapitalizm karşıtı muhalefetin cevaplamaksızın, fazla ilerleme kaydedemeyeceği bir soru. Bu soruya basitçe ve bence toplumu/insanı/ halkı küçümseyerek “hegemonik çünkü insanların çoğu kandırılmış, umursamaz ya da ahlaki zaaf içersinde” diye cevap veremeyiz. Kapitalizmin bu hegemonyayı nasıl kurduğunu, o hegemonyayı kırmak için çok iyi anlamamız lazım. Ve dahası teknik olarak da şu var: “eğer bu kadar hegemonikse, o zaman iyi yaptığı bazı şeyler muhakkak vardır, o iyi yaptığı şeyleri, tahayyül edeceğimiz alternatif sisteme de yedirmemiz, taşımamız lazım” diye de düşünülebilir. Kapitalizme alternatifi, “bambaşka” ya da “onun tam tersi” diye de düşünebilir, bu varsayımların izini de sürebiliriz. Ama sanki radikal siyaset ve düşüncelerin çoğunun uzun zamandır yaptığı bu ve oradan pek de bir yere varamadık düşüncesi içimi kemiriyor bazen. O yüzden ortada “acil” bir durum olmadığı için, biraz amentülerin dışında gezinelim, bir şey çıkmazsa yine amentüye döneriz diye düşünüyorum.
Yazıda kafa takılan hususlar şunlar:
1. “Burjuvalar yeterince yatırım yapmaz” tezi
Bence yapmadığını söylemek o kadar kolay değil. Burjuvazinin lüks tüketimine bakıp bu karara varabiliriz. Ama bence bu muhtemelen doğru olmaz, çünkü o lüks tüketime ayrılan gelir ile “yatırım”a ayrılan gelirlerin oranına bakmak lazım. Bu argümandan gideceksek lüks tüketime ayrılan geliri eleştirebiliriz, eleştirmeliyiz. Ama “kapitalizmin meşruiyeti”nin bir ayağı herhalde şurada ki “mükemmel” filan olmasa da rekabetçi bir yarı-serbest piyasa üzerinden oyunu kurduğu için, bir firma/burjuva elde ettiği kârın, gelirlerin önemli bir bölümünü yatırıma ayırmaz ise, piyasadaki rakiplerince muhtemelen geride bırakılır ve yerine “gelirlerinin daha önemli bir bölümünü yatırama ayıran” bir şirket gelir, geçer. Oyuna yeni giren ve emekçi sınıflardan gelen, dolayısıyla daha çalışkan ve hırslı olan, yanda yeni kurulan market, sizinkini sollar. Tekelci kapitalizm tezinden hareketle bu küçük hikaye şirket hiyerarşisinin üstlerine doğru gidildikçe galiba çok daha az ve nadir oluyor. Ama hiç olmuyor da değil, işte şu apple’in kurucusunun hikayesinin nasıl sunulduğunu filan düşünelim, gerçek mi değil bilmiyorum ama sunumuna bakalım diyorum. Bunlardan emin değilim, ama kapitalizmin temel argümanlarından biri budur sanki, bunu da deşmek lazım, hiç yokmuş gibi davranmamak lazım diyorum.
2. “Kamu işletmelerinde kâr, faiz, kira geliri doğrudan kamu geliridir ve kamu yararına kullanılır.” tezi
Cem hocam burada çubuğu bükmek adına biraz sanki fazla büyük bir genelleme yapmış. Bu sanki liberalizmin “serbest piyasa sermayeyi nihayetinde toplumun yararına kullanır” karşı-tezi kadar, gerçek olamayacak kadar ideal ve toptancı. Kamu işletmelerinde gelirlerin kamu yararına kullanılmadığı yüzlerce örnek vardır desek yalan olmaz herhalde.
3. “Aşırı tüketimin sorumlusu burjuva sınıfıdır. Tasarruf edebilecek olan emekçiler değildir; burjuvalardır.” tezi
Bu belki biraz daha teknik bir konu, bildiğim bir şey değil. İslam iktisadı okumalarımızdan bankacılık üzerine okuyunca, bankacılığın önemli bir işlevinin emekçi sınıfların küçük yatırımlarını alıp, birleştirip burjuvaziye kredi olarak vermek olduğunu daha ayrıntısıyla idrak etmiş olmuştum. Ama tabii veri filan bildiğim yok, yani bu tam olarak ne kadar böyledir bilemiyorum. Bunu şundan söylüyorum, tasarruf edebilecek olan burjuvalar mıdır sadece emin olamadım buradan düşününce. Yani emekçiler evet bireysel olarak çok az tasarruf edebilirler ama, emekçiler çok ve çok ve çok oldukları için, bireysel planda az olan o tasarruflar biraraya gelince atıyorum burjuvazinin alayının tasarrufu birleştiğinde çıkacak rakamdan daha fazla olabilir mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Dolayısıyla tasarruf etmeme eğilimi emekçi sınıflarda da olan bir şey olabilir ve bunun ekonomiye etkisi toplamda burjuvazinin aynı eğilimi kadar etki edebilir. Aklıma kontraart’ın müthiş bir mayıs atraksyonu geliyor, ayna meselesi. Burada asıl/suçlu sorumlu tabii ki yine burjuvazidir, çünkü emekçileri aşırı tüketime iten kapitalist tüketim kültürünün üreticisi-finansörü burjuvazidir. Ama böyle deyince ilişki daha dolaylı olmuş oluyor ve emekçilerin, hepimizin tabii ki burjuvaziye göre çok çok daha az olsa da sorumluluğu bulunduğunu da hatırlamış oluyoruz.
Aklıma bunlar geldi. Cem hocam müsait olur da bir şeyler karalayabilirse çok kıymetli olur. Mevzuyu açmış oluruz. Sevgiler, saygılar
Alp arkadaşıma teşekkür ederim.
Yazıda “Kapitalistler yeterince yatırım yapmaz” diye bir genel geçer önerme öne sürülmüş değildir. Yazıda, kapitalizmin meşruiyeti, burjuvaların kâr gelirlerini yatırımda yani üretim araçları stokunu artırmakta kullanmalarını gerektirir; aksi takdirde kâr gelirlerinin niçin bu sınıfın eline geçtiğini sorgulamak caizdir, denmektedir. Şu zamanlarda ABde ve ABDde firmaların yeterince yatırım yapmadığı o ülkelerde şikâyet konusudur. Türkiye’de de gelire nispetle yatırım oranının düşüklüğü ortadadır, ve bunun işsizlikle alâkası bellidir.
“Kamu işletmelerinde kâr, faiz, kira geliri doğrudan kamu geliridir ve kamu yararına kullanılır” cümlesine yöneltilen eleştiri haklıdır. Cümle “Kamu işletmelerinde kâr, faiz, kira geliri doğrudan kamu geliridir ve kamu yararına kullanılabilir” olmalı idi.
“Aşırı tüketimin sorumlusu burjuva sınıfıdır. Tasarruf edebilecek olan emekçiler değildir; burjuvalardır” cümlesi üzerine yorumda Alp arkadaşım emekçilerin de tasarruflarını artırabileceğini söylüyor. Olabilir. Vietnam, Bangladeş gibi ülkelerde en yoksul emekçiler, bizim asgari ücretlilerden daha az tüketiyor, doğru. Bunu işverenler de arada sırada hatırlatıyor. Sosyal adalet davasını benimsiyor isek, dikkatimizi kimin tüketimine odaklayacağımız konusunda tereddüde mahal var mı? Emekçilerin gelirlerinden yaptıkları tüketimle, büyük mülk sahiplerinin kâr, kira, faiz gelirlerinden yaptıkları tüketimi aynı terazide tartmak, siyasî tercihim değil.
Selamlar.
Açtığınız için çok teşekkürler Cem hocam. Devam ederiz inşallah.